Halkın Takımı Kimdir ve Onu Nasıl Tanırız?

Abone Ol

Bir halkın ve dolayısıyla bir ulusun takımı, her şeyden önce üretici bir karaktere sahiptir; asli işi, üretmekten ibarettir. Halkın ve ulusun takımı, yarışmacı kimliğinden öte, kesinlikle üretendir. Üretmeden yarışmak mümkün değildir; üretmeden yarışmacı olmak, halktan ve o halkın ulusal karakterinden kopmaktır. Hiçbir halk, üretmeden hayatta kalamaz. Halkı hayat içinde tutan en başat itki, üretici kimliği ve çalışkanlığıdır. Üretmeden yarışmak, ancak bezirganlara yakışır bir tutumdur; israfçı, har vurup harman savurmak, onların hayat tarzı ve ideolojisidir. Halk, üretim süreçlerine koyduğu emeğin doğru değerlendirmesini ister ve talep eder; bu talep, onu demokrat yapar. Emeğin ve dolayısıyla üretimin doğru ellerde doğru bir dolaşıma girmesinden emin olmak ister; bu istek de onu şeffaflığa götürür. Halkın her zaman her yerde talepleri bunlardır ve bu talepler, hala her yerde yaşamsal önemini korumaktadır.Eğer bir futbol takımı “ben halkın takımıyım” diyorsa, “ben bir kulüpten fazlasıyım” diyorsa, demek ki önce üretici olacak, sonra demokrat davranacak; demokratikliği, bütün iş ve ilişkilerinin vazgeçilmez yöntemi olarak ilan edecek ve bütün bunları açık ve şeffaf bir şekilde uygulama iradesi gösterecek. Nasıl ki bir halk, kendi yerine başka bir halkı ikame etmiyorsa, varolan mevcut gücüyle üretici kimliğini büyük bir irade ile koruyorsa, halkın takımı da kendi oyuncusunu üretmek zorundadır. Kendi evlatlarını, geçerli, bilimsel ve sonuç alıcı bir müfredat ile eğitmek ve yetiştirmek mecburiyetindedir. Bunu yaparken, özen, itina, merhamet ve şefkati asla ihmal etmeyecek. Sevgiyle yapacak, sevgiyle bakacak, sevgiyle öğretecek. Her sorunu, büyük bir sabır ve merhametle çözmeye çalışacak. Haksızlığa, adaletsizliğe tahammülü olmadığı için, adil bir hak dağıtımı için demokrat olacak. Liyakat arayacak. Her kararının önce liyakatlı olmasını sağlayacak. Yangından mal kaçırır gibi değil, saklayacak hiçbir şeyi olmayan o mağrur insanlar gibi kapıyı sonuna kadar şeffaflığa açacak. Üretici, demokrat ve şeffaf kimliğiyle de tam da bu kültürün ürünleri olan kurumsallıklar yaratacak. İşi iş bilenlere devredecek. İşi ve iş bilenleri tanıyan uzman ve ehil profesyonellerle çalışacak.Bu nitelikler, sadece soyut bir ideal değil, halkın tarihsel mücadelesinde somutlaşmış gerçekliklerdir. Düşünün ki, bir halkın toprağından fışkıran her filiz, emeğin teriyle sulanmışsa; o halkın takımı da, yeşil sahalarda değil, altyapı sahalarında, antrenman kamplarında, eğitim odalarında üretilmiş evlatlarla sahaya çıkmalıdır. Üretkenlik, burada bir metafor olmanın ötesinde, bir varoluş koşuludur: Oyuncuyu dışarıdan satın almak kolaycılıktır, ama o oyuncuyu kendi bağrından yetiştirmek, halkın köklerini derinleştirmektir. Demokratiklik ise, sadece oy verme ritüellerinde değil, her karar anında, her transferde, her antrenman programında kendini göstermelidir; taraftarın sesi, yönetim masasında yankılanmalı, emeğin hak ettiği ödül, şeffaf hesaplarla dağıtılmalıdır. Şeffaflık da, karanlık odalarda fısıldanan anlaşmalardan değil, gün ışığında tutulan defterlerden doğar; her harcanan kuruş, her alınan kararda halkın gözü önünde olmalıdır. Bu üçlü –üretkenlik, demokratiklik, şeffaflık– birbirini besler; biri eksikse, diğerleri solar, takım halkın ruhundan uzaklaşır.Amedspor, 2014 yılında Amedspor adını aldı. Aradan tam 12 yıl geçti. Peki, yukarıda özetlediğimiz niteliklere uygun davrandı mı? Amedspor'un kolay bir ömrü olduğunu söylemiyorum. Ama en çetin sorunu ve tehdit edici tehlikesi, üretici olmasının önünde engel değildi. Mevcut iktidarlar, sağlam bir altyapısı olan oyuncu yetiştiren bir kurumsallığın önünde engel mi oldular? Hayır, bin kez hayır. Kendi iddiasının ne anlama geldiğini bile kavramayan zihinler, işin özüyle değil, biçimiyle günü kurtarmaya çalıştılar. Oysa halkın takımı, zorluklar karşısında eğilmez; tam tersine, o zorlukları üretkenliğe dönüştürür, demokratik dayanışmayla aşar, şeffaf iradesiyle çoğaltır. Amedspor'un hikayesi, bu bağlamda bir ayna tutar önümüze: Altyapı yatırımlarıyla dolu vaatler, sevgiyle yoğrulmuş eğitim programları, liyakatle seçilmiş teknik ekipler –bunlar, 12 yılda ne kadar kök saldı? Taraftarın emeği, sahadaki zaferlere mi dönüştü, yoksa bürokratik labirentlerde mi kayboldu? Bu sorular, takımı değil, bizi sorgular; çünkü halkın takımı, halkın vicdanında doğar ve orada hesap verir.Bu böyle gidemez. Bir yol ayrımına geldik. Ya herkes gibi sıradan bir takım olacağız, ya da bugünden tezi yok bu kulübe ve dolayısıyla eylemimize, onun söylemine sadık kalıp hakikileşeceğiz. Başka bir yolu yok. Hakikileşmek, üretkenliği yeniden canlandırmakla başlar: Altyapıyı güçlendirmek, evlatları sevgiyle kucaklamak, her adımı demokratik iradeyle atmak. Şeffaflıkla taçlandırmak, kurumsallığı halkın kültürüyle yoğurmak. Bu yol, zorluğun ta kendisidir, ama halkın yolu hep böyledir: Üreten, demokrat, şeffaf bir iradeyle yürür. Amedspor, bu iradeyi yeniden yakalarsa, sadece bir takım değil, bir ulusun aynası olur; yoksa, rüzgarın savurduğu bir toz zerresi. Seçim bizim, irade bizim, gelecek bizim.