Şehrin Ruhu Sahada Can Bulur

Abone Ol

Her şehrin bir damarı vardır, bir nabzı ki o nabız, tarihinden kültürüne, insanlarından sokaklarına kadar her şeyi besler. Bu ruh, şehrin kimliğini şekillendirir; fikirleri, eylemleri, kurumları ve faaliyetleri bu kimlikle uyumlu hale getirir. Başka türlü gerçeklik kazanmak, sahici olmak mümkün değildir. Sahte ile hakiki arasındaki ayrım çizgisi tam da buradadır:

Şehrin karakterine sırtını dayamak, onun enerjisini kendi gücüne dönüştürmek.Futbol, bu ruhun en güçlü yansımasıdır.

Bir kulübün oyun felsefesi, şehrin ve ulusun karakterini sahaya döken bir manifestodur. Bu felsefe teknik bir detay değil, kulübün varlık sebebidir. Onu belirlemek, korumak ve nesilden nesile aktarmak kulüp yönetiminin en temel sorumluluğudur.

Teknik direktör bu felsefeyi devralır, ona uygun kurgu yapar, yorumlar; ama asla sahibi olamaz. Kulüp yönetimi, bir sanayi yatırımcısı gibi, “biz şu otomobili üreteceğiz” der ve mühendislerini o karara göre görevlendirir.

Futbol da böyledir: Yönetim “Biz dinamik, agresif, enerjik, temaslı, coşkulu ve asla pes etmeyen bir futbol oynayacağız, çünkü bu şehir böyle yaşar, böyle mücadele eder” der. Teknik direktöre düşen, bu kararı sahada en etkili hale getirecek sistemi kurmaktır.

Ruh ve karakter kulüpten gelir; beden ve hareket döngüsü teknik adamın maharetiyle hayat bulur.Barcelona bunu yaptı: Katalan kimliğini Cruyff üzerinden kalıcı bir oyun felsefesine çevirdi, La Masia’yı o felsefenin fabrikası haline getirdi.

Yönetim, Guardiola’dan Xavi’ye kadar herkese aynı şarkıyı çaldırdı. Ajax, Liverpool, Athletic Bilbao… Hepsi aynı yolu izledi.

Felsefe kulübün malvarlığıdır; teknik direktörler gelir, felsefeye hizmet eder, gider.

Bizde ise bu bilinç hâlâ yeterince yerleşmedi. Çoğu kulübümüzde oyun tarzı, teknik direktörün valizinde gelir, valizinde gider. Yönetim, felsefeyi kendi iradesiyle tanımlayıp “bu bizim oyunumuzdur, sen bunu oynatacaksın” demek yerine, teknik direktörü “bize bir şeyler bul” diye sahaya salıyor.

Sonuç: Her sezon başka bir oyun, başka bir kafa karışıklığı, tribünde ve soyunma odasında kopukluk .Oysa kalıcı başarı, ancak yönetimlerin “bu şehrin ruhu budur, takımımız da böyle oynayacak” iradesini ortaya koymasıyla gelir.

Teknik direktör o iradenin tercümanı olur, besteci değil. Beste kulübün kendisinedir. Şehir nabzını tuttuğu sürece, saha da o nabızla atar. İşte o zaman futbol, sadece maç değil, kimlik olur.