Ülkeyi derinden saran ekonomik korku 

Abone Ol

Ülkemizde hangi ara geleceğe dair alım gücümüzde bu kadar endişelenir olduk?


 

Bilinmelidir ki ülkede şuan hiç birşey yolunda gitmiyor. Her gün yeni bir endişeyle güne başlamanın korkusu insanların zihnini meşgul etmektedir. Yaşanan ekonomik kriz ve günden güne enflasyonun yükselmesiyle beraber hayat pahalılığı halkı yoksulluk seviyesine düşürdü. Piyasanın sürekli dalgalanması ve ülke para birimimizin devamlı değer yitirmesi nedeniyle insanların yarınlara karşı daha da endişelenmeye yöneltiyor. Geçmişin devlet müdahaleleri, teftişleri resmen ortadan kalkmış durumda ve karma devlet ekonomik piyasa modelin yerine, serbest ekonomik piyasanın hakim olduğu bu süreçte dur durak bilmeden enflasyon daha kötü bir hal alıyor. Artık insanlar eskisi gibi ev alma, araç alma ve tatil yapmak gibi insani yaşam gereklerini hafızalardan çoktan çıkarmış durumdalar. Çünkü bir evin, bir aracın ve bir tatil yapmanın maliyet değeri günden güne artan fahiş fiyatlar karşısında vatandaşların alım gücünü daha da zorlaştırıyor. Hal durum böyle olunca çalışan bir işçi, maaşını ve alım gücünü sadece yaşamın temel besinlerini karşılayabilecek bir düzeyde tutmaya çalışmaktadır. Haliyle günden güne kötüleşen ekonomik krize karşı vatandaşların önlem alması ve temel yaşam ürünlerinde alım gücünü koruyabilme çabası yersiz bir endişe değilidir. Korkarım bu gidişat bize vatandaşların artık temel yaşam besinlerinde bile alım gücünün yetmeyeceği yönünde olacaktır.



 

Bırakalım konut, araç ve tatil fiyatların ulaşılamazlığına, günden güne ve aralıksız zaman seyrinde bile mağazalarda, marketlerde ve manavlarda ani fiyat etiket değişimleri, bireylerde sadece bugün almazsam yarın daha pahalı olacak ya da yarın almayacak bir hale geleceğim endişesini yaşatmaktadır. Çünkü ülke olarak dış devletlere o kadar bağımlı bir hale gelmişiz ki en basit temel yaşam ihtiyaçlarımızda bile dışa bağımlı bir hale dönüşmüşüz. Geçtiğimiz günlerde ülkede yağ, şeker ve un kalmadı diye vatandaşlar arasında kriz kuyrukları yaşandı. Bu hiç normal bir durum değildir. Yani böylesi verimli ve bereketli topraklar üzerinde temel besin ve gıdaların yetiştiği bir ülkede ve bunca ileri teknolojinin olduğu bir çağda yokluk krizleri ile imtihan edilmesi bu ülke için hiç normal bir durum değildir. 



 

Ülke insanımız pandemi ile beraber başlayarak ekonomik ölçütlü korku ve endişelenmelerin giderek günden güne daha da kötü bir hale dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu süre zarfında insanlar nezdinde devlet-iktidar tanımlamaları olan güvenilir, koruyucu ve sahiplenir gibi kavramların içinin boşaltılmaya gittiğini görmekteyiz. Ülke gidişatı daha da kötüye doğru ilerlerken, diğer tarafta ülke sınırların ötesinde rahatlıkla sınır içerisine girip zengin, lüks ve şatafat içinde ev, araç almanın ve tatil yaparak yaşamını geçiren yabancı uyrukluların hayatı, ülke insanımızın hayatlarıyla kıyaslandığında bu durum bireylerde yaşama dair daha çok kaygılanmaya ve değersizleşmeye dayalı olumsuzlukların artmasına neden oluyor. Çünkü farklı ülkeden gelen para değeri ile kendi ülke para birimimizi kıyaslamada yeterince değer kaybediyoruz. Bu durum değerlendirildiğinde emek gücümüzün bir değeri kalmıyor. Birey emeği karşılığında kazandığıyla iyi bir hayat kuramıdığından ötürü yaşama dair inancında da gerileme yaşamaktadır. Böylece tüm olumsuzluklar bireyin zihninde kalıcı yer edinir duruma gelmektedir.



 

Son zamanlarda sosyal medyada sokak röportajlarında bir çoğumuz illâki karşılaşmışızdır. Röportajlara katılan küçük çocukların düşüncelerine tanık oluyoruz. Küçücük bedenleriyle ülke içi ekonomik krizin çocukların üzerindeki tesiri, acımasızlığını çoğumuz izlemiştir. İnanıyorum bir çoğumuz gelinen bu noktaya karşı derin bir öfkeyle rahatsızlık duymuştur. Baktığımızda yaşları henüz oyun çağında ve ülke ekonomisi üzerine konuşamayacak, anlayamayacak kadar küçükler ama maalesef ailelerinin yaşantıları onlarında bu zorlukları öğrenmelerine sebep oluyor. Röportaj yapan muhabir küçük çocuğa yönelik ülke ekonomisinin nasıl olduğunu sorunca, çocuğun cevabı; "Abi bir çikolata olmuş 10 lira alamıyorum. Çünkü babam asgarî ücret alıyor, kiradayız ve zor geçiniyoruz". Bu cümlelerden sonra söylenecek cümle bulamıyor insan, kelimeler adeta boğazımızda düğümleniyor. İşte bunu sormak lazım hangi hesap kitap ile bu dar gelirli ailelere ve kirada oturanlara simit ve bir bardak çay hesabını yapabildiniz?


 

Doğrusu bugünkü ülke ekonomisini anlamak için uzman bir iktisatçı olmaya gerek yoktur. Çünkü ülkede herhangi bir bireyin çarşıya, pazara çıkmasıyla kendi alım gücünü görerek rahatlıkla ekonomik krizi üzerinde hissedebilecektir. Son zamanlarda özellikle sosyal medyada yayınlanan ülke ekonomisi üzerine yapılan röportajlardan herşey gayet anlaşılır bir vaziyettedir. Röportajlarda evimi geçindiremiyorum diyen gözü yaşlı emekçi bir babanın çaresizliğini görüyoruz. Bir diğer röportajda pazar alışverişinde dönerken hiçbir şey alamıyorum diyen bir annenin sitemine tanık oluyoruz. Hayat pahalılığı ve yarınlara dair endişelenmeler, küçücük çocukların dahi gündemi olduysa artık yurtsever ve bir bilince sahip olan her birey, her vatandaş bu kötü gidişatın çözümüne yönelik büyük hassasiyet göstermelidir. Durum öyle gösteriyor ki bence ülkece yaşadığımız bu kötü gidişat fırtına öncesi derin bir sessizliğin göstergesidir.



 

Birkaç yıl öncesinde ülkeyi yöneten mevcut iktidar 2023'ü hedef gösterdiklerinde ülke vatandaşları olarak herkeste herşeyin daha güzel olacağı ve umutla beklediği 2023 yılı şimdi ise endişelenmeye, korkuya dayalı bir yılın olacağı gerçekliğini derin derin hissettirmektedir. Modern çağın insanları için yeni bir yıl herşeyin başlangıcı ve umut dolu temennilerin içinde yer aldığı beyaz bir sayfadır. Fakat aynı durum ülke insanımız için pek söylenemez. İnsanların beklentisi her şeyin daha da kötü olacağı ve yeni zamların kapıda beklediği, geçimsizliklerin üstüne daha da zor yeni bir yükün ekleneceği endişesi ile herkes kaygılanmaktadır.



 

Düşünün ülke adına geleceğin mimarları olarak bırakılmak istenen gençler, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz yüzünden yeni bir hayatı ve mutluluğa giden umut biletini yurtdışına kaçmakta buluyor. Çünkü onlar da ülke şartlarını, gerçekliğini görüyorlar. Bu ülkede yıllarını çalışmaya adadıklarında ne bir ev ne de bir araba sahibi olamayacaklar. Bu yüzden gençliğin en güzel ve verimli vakitlerini ziyan etmektense kendi kaderlerini bir başka ülkede çizmeyi umut ediyorlar.



 

Umut ediyorum ülkemizin içinde bulunduğu siyasi tıkanıklığın sebep olduğu bu tahribatın bir an önce onarılmasıdır. Çünkü siyasi tıkanıklığın derinlemesine açmış olduğu ekonomik kan kaybı, ülke insanını birçok konuda yaralı bıraktı... Üzgünüm, 2023'e dair daha olumlu ve umutlu şeyler yazmayı çok isterdim fakat gidişat bunu çok acı ve gerçek anlamda görmemizi sağlıyor. Yine de yarınlara olan umutlarımızı kırmadan yeni yıla olan dileklerimi sizlerle paylaşmayı isterim. Yeni yılda ülkemizde ve tüm dünyada olumsuz, kötü olan herşeyin son bulmasını ve yerine barışın, huzurun ve mutluluğun yer edineceği bir yıl olması dileğiyle.

Daha umutlu yarınlara...