GÜNDEM

10 Ekim Gar Katliamı’nın ardından 10 yıldır süren adalet mücadelesi

10 Ekim avukat komisyonundan Gülşah Kaya, 10 Ekim’in nasıl bugünü döşeyen taşlardan biri olduğunu, yargılama sürecinin de katliam kadar politik olduğunu anlatıyor.

Abone Ol

Gazete Emek- Ülke tarihinin en karanlık ve kanlı sayfalarından biri olan 10 Ekim Ankara Katliamı’nın üzerinden tam 10 yıl geçti. Bu 10 yıl, yalnızca bir dava süreci değil, aynı zamanda örgütlü bir adalet mücadelesinin de tarihi oldu. Katliamın ilk anından itibaren her şeyin çok belirgin olduğunu anlatan dava avukatlarından Gülşah Kaya, “Her ne kadar ilk anlarda faili işaret edebilmek için hukuken makbul sayılabilecek kanıtlar elimizde olmasa da bildiğimiz şeyin dayanağı uhrevi bir his değildi. Katliamın politik sebepleri ve sonuçları vardı. Bu işin sahiplerinin, bu ülkede şimdi ne yaşıyorsak ona da sebep olanlar olduğunu bilmek için müneccim olmaya da Ortadoğu uzmanı olmaya da gerek yoktu” diyor.
Duruşmalar sürdükçe ve sanıklar konuşup yeni belgeler açığa çıktıkça kamuoyunda, ‘Bunca şey ortadayken bu sefer dosyayı kapatamazlar da adalete yakın bir sonuç çıkar mı’ diye bir umut kapısı aralandığını söyleyen Kaya; bu iyimserliğin, dava dosyasının mütalaa için savcılığa gönderildiği duruşmada yok olduğunu aktarıyor: “Çünkü, araştırılacak şeylerin daha en başındayken, ‘Olay çözüldü’ denilmişti. Sanırım en önemli kırılma noktası buydu. Daha sonra mahkeme de diğer yargı kurumları da adım atmama konusunda büyük direnç gösterdi.”
‘İhmaller ortaya çıktı, ama kamu görevlilerine dokunulmadı’
Gülşah Kaya, ihmallerin belgeleriyle açığa çıktığını belirtiyor: “İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri raporu, Ankara Emniyetinin katliamdan 1 ay önce kalabalık bir mitingde birden çok canlı bombanın kendisini patlatacağı yönündeki istihbaratı gizlediğini ortaya çıkardı. Üzerinden çıkan flash bellekte infaz görüntüleri olan sanığın 6 ay tutukluluktan sonra MİT tarafından dava dosyasına gönderilen ‘temiz kağıdı’ ile serbest bırakıldığı ve Suriye’ye kaçtığı belgelendi. Sınırda, bir çanta içinde bomba düzeneği ve kimliği bulunan sanığın hiç aranmadığı, arama ve izleme kaydı olan sanıklara katliam örgütlenirken dokunulmadığı, çatışmalarda yaralanan IŞİD’lilerin Türkiye’ye gelip tedavi olup döndükleri, sınır komutanlarının IŞİD’lilere ‘şeyhim’ diye hitap ettiği telefon tapeleri, arama noktasına takılan canlı bombalara geçiş izni verilmesi… Onlarca dehşet verici delil birer birer ortaya çıkıyordu ve müşterek faillerin robot resmini çiziyordu. İçişleri Bakanlığı, emniyet ve istihbarat yetkilileri başta olmak üzere bu ihmallerde payı olan kamu görevlilerinin yargılanması için çok çaba sarf ettik; ama biri dahi yargılanmadı.
En kahredici olan ise bomba hazırlığına katılan ve sonrasında Ankara’ya canlı bombaları taşıyanlardan biri olan Yakub Şahin’in katliamdan 8 gün önce tespit edilmesine rağmen katliamın engellenmediğini ortaya koyan delillerdi. Bir diğeri ise davanın ilk aşamasında dosyaya dahil edilen bu belgelerin, savcılar tarafından üç yıl saklanıp, karardan sonra Ankara Adliyesinin bir köşesinde ‘tesadüfen’ ortaya çıkması... Katliama doğrudan yol verdiği kesinleşen Antep Emniyetindeki ilgililer için suç duyurusunda bulunduk; ancak ‘Soruşturmaya yer olmadığı’ kararı verildi. Yaptığımız itiraz neticesinde Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi ‘En azından kimlikler tespit edilmeden böyle bir karar verilemeyeceğini’ söyledi ve savcılığın kararını kaldırdı. Fakat çok kısa süre içerisinde ve mahkeme kararını hiç dikkate almadan hazırlanan yeni karar, eski umursamazlığı ve sorumsuzluğu yineliyordu. Bu yönüyle yaptığımız itiraz süreci hâlâ devam ediyor.”
‘Tek adam rejiminin temel taşlarından biri’
Katliamın aynı zamanda bugün yaşadığımız tek adam rejiminin de temel yapı taşlarından biri olduğuna dikkat çekiyor avukat Gülşah Kaya: “İktidarını kanla tahkim etmiş bir yapının da bütün kodları, 10 Ekim ve iki seçim arasında yaşananlarda gizli. Bu nedenle devlet erkanından bu katliamda kimin ne düzeyde sorumluluğu varsa açığa çıkartılmalı ve yargılanmalı.”
İlk günden beri taleplerinin ‘İnsanlığa karşı suç yargılaması’ olduğunu belirten Kaya, Türkiye yargı tarihinde bunun ilk örneğinin 10 Ekim Katliamı yargılaması olduğunu vurguluyor: “Bunda avukat komisyonunun çok büyük çabası oldu. Ancak akademisyenlerden aldığımız uzman mütalaaları, titizlikle araştırıp çıkardığımız dünya yargılama örnekleri, bu devletin kendi kuralları dahi mahkemeye bu kararı verdiremedi. En baştan dediğimiz gibi; bu katliam ne kadar politikse yargı süreci de o kadar politik. Bu utanç verici karar, Ortadoğu’da Sünni İslam lideri, ülkede de tek adam olmak için uygulanan iç ve dış politikanın o dönemki en kullanışlı aparatı olan IŞİD’i ve onun temsil ettiği şeyi aklamaktan başka bir şey değil.”
Adalet için 10 yıllık mücadele
“Katliamın yaşandığı gün -ve hatta an- başlayan yargı mücadelesi, 10 yıldır aynı yerden aldığı güçle ve aynı hedefi işaret ederek sürüyor. O gün orada katledilen kitle; emek, barış ve demokrasi talebinin ülkedeki örgütlü gücüydü. Dolayısıyla, 10 yıldır süren mücadele, daha en başından itibaren bu üç talebin yanına adaleti de ekleyen örgütlü bir toplamla başladı ve öyle devam ediyor. Bu örgütlülük sayesinde güçlenen ve sürdürülebilir olan bir adalet mücadelesi... Başladığımız gün elimizde olan politik çıkarımlar, bugün artık inkar edilemez somut gerçeklere dönüştü. Yargıdan murat ettiğimiz sonucu resmi olarak alamasak da bu yargılama halk nezdinde önemli bir sonuca ulaştı. Komisyonumuzun ‘Mahkeme tutanaklarında yazmayan her şey hafızalarımızda’ sözü de buna dayanıyor. Bu da şüphesiz tarif ettiğim örgütlülük, mücadele ve ısrarın sonucu…”


Kaynak: Evrensel