KÜLTÜR-SANAT

Dijital Flörtleşme Çağında Dinozor Kalmak

Abone Ol

Flört kelimesi Fransızcadan gelir ve “cilveleşmek” anlamında kullanılır; birine gülümsemek, göz kırpmak gibi kısa bir andır.
Günümüzde bu olay genişleyip bambaşka bir şeye dönüşmüş durumda.
Şekli değişik, isimler değişik.
Benim kuşağım bunların hepsine yabancı.

İnternetin etkisiyle insan zihnindeki sınırlar büyük ölçüde ortadan kalktı. Farklı görüşlerin etkisine rağmen, küresel ortak aklın ve kültürün ön plana çıktığı bir dünyaya doğru ilerlemekteyiz.
Bu doğru bir gidişat mı, o tartışılır belki ama hayatın akışı o yönde görünüyor.

HBO'da Dijital Flörtleşme adında bir belgesel var. Türk yapımı; orada flört uygulamalarına katılan bireylerle röportaj yapılmış, hem de uygulamada kullandıkları nick’leriyle.
Bana tuhaf geldi; “Ay,” dedim, “bunların anne babaları görecek, etraflarındaki insanlar özellerini öğrenecek, hiç çekinmemişler mi?”

Yaşımdan ve yetiştirilme tarzımdan dolayı, benim zamanımda “flört” yasaklı bir kelimeydi.
“Sevgili”, öyle ulu orta konuşulacak bir şey değildi; samimi, güvendiğin arkadaşlarınla paylaşacağın bir konuydu.
Sevgilinle salına salına sokaklarda gezemezdin. Baban görürse bacaklarını kırardı. Zaten babana kalmadan, akrabalarından birinin görmesi de kırmızı alarm demekti.

Bağdat Caddesi’nden karşıdan karşıya geçerken dikkat etmediğim için bana araba çarpmıştı; çünkü yasaklı bir şey yapıyordum. O yüzden panik bir haldeydim ve yere düştüğüm an ilk aklıma gelen, “Aman Tanrım, inşallah etrafta tanıdık kimse yoktur,” olmuştu.
Çığlıklar atarak bir kadın gelmişti yanıma; benim bacaklarım arabanın altında, yerde oturmaktaydım hâlâ. Arabadan çıkan genç çift de korkuyla başımda dikiliyor. Kısa bir an ve karşımda akrabamı görmüştüm.
Eve gidince artık ne yalan söylediysem, evdekilere onu kıvırıp başka hâle sokmuştum. Fakat sabah yine kadının sesiyle uyanınca, yorganın içinde dua etmiştim: “Işınlanma icat edilsin lütfen şu an.”

İnsanın yalanıyla her dakika yüz göz olması hiç hoş olmuyor. O yüzden benim bünyeme rahatsızlık verdiği için, gençlik dönemimi pek bir durağan geçirdim kendimce.
Bizim evimizde yasakların nedeni açıklanmazdı; sadece yasaktı, o kadar.

Her neyse… Bu Dijital Flörtleşme belgeselini seyrederken, olaya ne kadar dinozor kaldığımı fark ettim. Korkarak izledim insanların konuşmalarını.
Bir kere, kullandıkları terimlerden hiçbir şey anlamadım.
Kadın ve erkeklerin birbirleri hakkında düşünceleri, cinselliğe bakış tarzları çok ürkütücü geldi bana.

“Erkek Sepeti” diye bir site varmış. Beğendiğin erkekleri sepete atıyormuşsun.
Bu kelime dizilimi bile kafa yakıcı bir mana taşıyor bana göre.

Belgesel çok güzel bir kurgu içinde yapılmış, açılımı çok mantıklı ilerliyor.
Araya internetle yeni tanışmış insanlar koymuşlar; onların fikirleri o kadar uçuk kalıyor ki benim jenerasyonum herhalde seyrederken, “Lan, bunların hangisi uzaylı taraf?” diyordur.

Geçmişe güzelleme yapan yaşlılardan hiç olmadım.
Arkeoloji mezunuyum ben.
İnsanlık tarihini anlamak için geçmişteki izlerine bakmak gerekir.

Belgeselin son bölümlerinde kızlar ve erkekler ayrı gruplar hâlinde oturmuş, ilişkiler hakkında sohbet ediyorlar.
Birbirlerine karşı çok netler. Öyle “Kalbi kırılırmış, incinirmiş,” diye düşünmüyorlar. Belki kurgu gereği öyledir, bilemedim.
Kızlardan biri diyor ki: “Ben pek hoşlanmıyorum bu buluşma sitelerinden.” Bunu kendi kelimelerimle söylüyorum elbet. Başka biri diyor ki: “E, bir potansiyel taşıyorsun demek ki, yoksa orada işin ne?” Diğeri cevap veriyor: “Takipçi kasmak önemli, insanın işine yarayan bir şey.”

Ben de az takipçim olmasını önemsiyorum. Kendime has, özgün biriyim diye düşünüyorum. İnsanın bu hayatta kaç anlayanı olur ki?
Kelimelerimiz kaç kişiye gerçek manasıyla geçer?

Aşkım Kapışmak emzik patenti almış. Onun söylediğine göre Uzak Doğu’da insanlar, özellikle de İK’de çalışanlar, emzik emiyorlar. Emme duygusu insanı rahatlatıyormuş. 0–2 yaş arasında eksik kalan o ilgi, şefkat, emzik emerek giderilmeyi keşfetmiş birileri. Sigarayı bırakıyormuş insanlar, uykuları düzene giriyormuş.

Aklımızı kiraya verme seviyesinden, hiç farkında olmadan, yapay zekâya geçtik.
Çok yakın bir tarihte yapay zekânın dünyayı ele geçireceği söyleniyor.
Bizim gibi düşünmeyi sevmeyen toplumlarda bu daha kolay olur herhalde.

Homo sapiens ile insanlık zekâsı arasındaki farka varılmış ve algı tersine dönmüş durumda. Artık insanlık, gözünün gördüğü gerçeklerin değil, zekâsının yarattığı gerçeklerin dünyasında yaşamak istiyor.
İnsanlık evriliyor.
Cinsiyetsizleşiyor.
Dişil ve eril kavramları ne olacak, bilmiyorum.
Belki her şey bitecek ve yeniden bir dünya inşa edilecek; kavramlar yeniden değişecek.

Benim kafam, bildiklerimle ancak buraya kadar basıyor.
Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.