Gazete Emek- Doğal toplumda şiddet son noktada son bir çırpınış olarak devreye girerdi. Köşeye sıkışan kedinin tırmık atması misali, insanlar son durumda ‘’yaşamak’’ için şiddete başvurmak eğilimindeydiler.

Sınıflı uygarlık öncesi toplumlarda şiddet ve zor aygıtları icat edilmemişti. Örneğin ordu denilen sistem, maddi örgütlenişin zihinsel ayağı olan ideoloji, ekonomik tekel, artı ürün depoları oluşturulmamıştı. İdeoloji, ekonomik tekel, askeri örgütleniş sınıflı sistemde elit ve ayrıcalıklı kesimlerin çıkarlarına hizmet uğruna hayata geçirilmiştir. Yozlaştırılmıştır. Önceleri saf inanışlar ve düşünceler vardı.

Sınıflaşmamış toplumlar, klan, kabilelerde avlanan hayvandan özür dilenildiği ve av sonrası arınma – ‘tövbe’ merasimleri gerçekleşmeyene kadar topluluklarına kabul edilmedikleri görünür. Çünkü avcılar ve toplulukları lanetlenmekten korkarlardı. Doğanın bir canlısını incittikleri için belaya ve cezaya uğrayacaklarına inanırlardı. Yine doğal toplum insanları çiçek açmış bir ağacın yanında gürültü ve ürkütücü sesler çıkarmaktan kaçınırdı. Çünkü çiçek açmış bir ağacın hamile olduğuna ve doğum yapacağına inanırlardı. Kendilerini bir ağaçtan, bir canlı ya da doğada bulunan hayat emaresi gösteren herhangi bir varlıktan üstün görmezlerdi. Animizm yani doğada her şeyin canlı olduğu zihniyeti buna izin vermezdi.

Kapitalist Modernite döneminde ise şiddet ve tecavüz ‘kültürü’ zirveye çıkmıştır. Ayrıca doğal insan eylemleriymiş gibi tanımlanmaya çalışılmış öyle inanılmıştır. Örneğin Thomas Hobbes, Kapitalist modernite çağının temellini şu sözlerle özetlemiştir. ‘İnsan insanın kurdudur’ bu dönem inanış biçimi ‘Her insan kendi bacağından asılır’, ‘Gen bencildir’ şeklindedir. Fakat tarihi gerçekler bunu doğrulamazken bu düşüncelerin günümüze bıraktığı tahribatlar ise çok ama çok ağırdır. Güç olan ‘özne’ iken güç olamayan ‘nesnedir.’ Bunun teorisi eylemlerimize, davranışlarımıza işlemiştir. ‘İlerleyen uygarlık’, ‘gelişen insanlık’, ‘uzay çağı’ vs gibi kendini şişiren sistem düşünceleri bir safsatadır. Çünkü gerçek anlamda teknik olarak gelişilmiş olsa bile insanlık anlamında büyük bir gerileme söz konusu.

 Bunun son örneği 3 yaşındaki Müslüme Yağal’ı katleden hem dedesi ve hem de biyolojik babası çıkan Hasan Yağal'dır. Tecavüz ve şiddet insanın özü değildir. Sistemin ve düzenin çıkardığı beslediği bir lanettir. Binlerce kadın, çocuk şiddet ve istismara uğruyor. Tüm bunlar, düzenin iktidarların dili söylemi ve eylemleriyle yoğun etkileşim halindedir. Habil’in ölümünden Habil’i sorumlu tutamayız. Tarihte nasıl ki Habil’in ölümünden Kabil sorumluysa Kadınların ve çocukların ölümünden de Ataerkil terör sorumludur. Bugün bütün iktidarların ataerkil zihniyetle kurulduğu ve yürütüldüğü açıktır. En basiti ülkemizde kaç kadın vali, belediye başkanı, kaymakam, milletvekili, bakan? Duygu Asena ne de güzel özetlemişti çağımızı; Kadının Adı Yok! Öze dönüş ve ataerkil sistemi geriletmenin yolu anaerkil sitemin önünü açmaktır. Bunun için kadınlara gölge olmamak yeterdir.

Editör: TE Bilişim