Toplum içinde en çok zorlandığımız ve belki de hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğimiz güzel bir davranış olan EMPATİ’den bahsetmek istiyorum. Bu kelimenin şimdiye kadar yapılan tanımlamalarından genel geçer bir tanımı bulunmamaktadır. Kaynaklar empatinin tam olarak ne ifade ettiğiyle ilgili değişik bilgiler sunmaktadır. Fakat kısaca özetlemek gerekirse; empati bir kişinin kendisini duygu ve düşüncelerinden soyutlayarak bir başkasının inançlarını, arzularını ve özellikle duygularını fark edebilme ve anlayabilme yeteneğidir. Dilim döndükçe soru-cevap şeklinde sizlerle bir şeyler paylaşmak istiyorum. BU YAZI HENÜZ VİCDANINI YİTİRMEMİŞLERE BİR SESLENİŞTİR… Empati, toplumbiliminin en temel terminolojik kavramlarından biri olmakla birlikte başkalarına en fazla tavsiye ettiğimiz ilkelerden biridir. Avam diliyle söyleyecek olursak; kendimizi bir başkasının yerine koyabilmemizdir. Evet, içinde yaşadığımız toplumda çok da dikkate almadığımız hatta almak istemediğimiz kutsal bir ilke olan empatiyi gerçekleştirmeye çalışmak insani kriterlere sahip olmaya aday olmaktır. Kendimizi bir başkasının yerine koymak ne demektir? Bir başkasının en temel hakkı olan inancını, ideolojisini, cinsiyetini, sosyal statüsünü, ırkını, dilini vb. farklılıklarını dikkate almadan ona insanca davranabilmektir. Peki, bizler bunlardan hangilerini başarabiliyoruz? Örneğin aynı inanca sahip olmadığımız birinin inanç değerlerine, ibadethanelerine, dini ritüellerine saygı mı gösteriyoruz yoksa ibadethaneleri üzerinden rant mı sağlıyoruz? Kiliseleri Cami mi yapıyoruz yoksa var olan camilerimize Allah’ın dinini mi yerleştiriyoruz? Ayrıca lafta Müslüman olan bir ülkede; Ermeni olduğundan dolayı günlerdir hedef gösterilen milletvekili Garo PAYLAN ile empati kurmak nasıl bir duygu merak ediyorum. Aynı şekilde birilerinin ideolojilerinden dolayı kendileriyle empati mi kuruyoruz yoksa “OHH OLSUN” mu diyoruz? Örneğin birilerinin ideolojisinden ötürü helikopterden atılmasına seviniyor muyuz? Yoksa parçalanmış bedenleriyle empati kuruyor ve üzülüyor muyuz? Veya onurlu davranıp dilini kaybetmek istemeyen bir topluma düşman mı oluyoruz? Örneğin varlıklarını varlıklarımıza kurban edip onları Sakarya, Konya, Antalya, Zonguldak vb. illerde tokada mı layık görüyoruz? Empati kurmak öyle mi… Kadınların cinsiyetlerinden dolayı her gün cop yemeleri yetmiyormuş gibi insanlığını yitirmiş eriller tarafından katledilmelerine sessiz kalmamız veya dolaylı yoldan ölümlerini alkışlamamız acaba empati sayılır mı? Örneğin evine onurlu bir şekilde ekmek götüremeyenlerle empati mi kuruyoruz yoksa onları yokluğa hapsederek altın kaplarda yemek yiyenlere şakşakçılık mı yapıyoruz? Ben bunları yazıyorum ancak bu benim empati kurabildiğim anlamına gelmesin! Örneğin; kendimi Amerika’da bir Siyahi ’nin yerine koyamadığım gibi Türkiye’de onurlu bir Kürt’ün yerine de koyamıyorum! Kendimi helikopterden atılan bir babanın evladının yerine koyamadığım gibi tanıdığımız güçlerce kaybedilen Gülistan DOKU’nun annesinin yerine de koyamıyorum! 10 Ekim 2015’te Ankara Garı’nda tanıdığımız güçlerce katledilen 109 canla da empati kuramıyorum! Beyaz Toroslarca evlatları katledilen annelerle hangi insan empati kurabilir ki! Son olarak size tavsiyem şudur ki; sakın bu yazıda bahsedilen örneklerden yola çıkarak kendinizi acı çeken insanlarla empati kurmaya zorlamayın! İlla empati kurmak istiyorsanız da; eril bir erkekle kurun bu empatiyi, demokrasi güçlerine kan kusturmaya ant içmişlerle empati kurun, kutsal ırklarla empati kurun örneğin Türkiye’de Türk’lerle, Almanya’da Alman’larla, Amerika’da Beyaz’larla, yine ülkemizde para babalarıyla kurun veya bunlara benzer güçlü odaklarla kurun empatilerinizi ve rahat edin! Sakın ha… Yoksul kılınmış insanlarla, ezilmiş halklarla, ve elinde kalem olanlarla empati kurmaya çalışmayın yoksa bu dünyada cehennemi yaşatırlar size. Başka bir yazıda görüşmek ümidiyle yüreğinizde SEVGİ ve DİRENİŞLE kalın…