Gazete Emek- AKP'li eski Bakan Erdoğan Bayraktar'ın yeniden 17-25 Aralık'ı gündeme getirmesi ile birlikte tartışma yeniden alevlendi. Erdoğan Bayraktar her ne kadar sonra geri adım atsa da muhalefetin tepkileri sertleşti. 

Sadece muhalefet değil AKP'li yöneticilerden de ses çıkmaya başladı. Onlardan biri AKP'li eski bakan ve üst düzey yönetici Beşir Atalay. Karar Yazarı Elif Çakır, Beşir Atalay'ın konuya ilişkin görüşlerini kaleme aldı.

Çakır yazısında şu ifadeleri kullandı;


YÜCE DİVAN YARGILAMASINA GEREK OLMADIĞI KARARI 

Cemil Çiçek TBMM Başkanlığı döneminde “dört bakan Yüce Divan’a gidecek mi, gitmeyecek mi” tartışmalarının yaşandığı o günlerde Habertürk Gazetesi’ne verdiği röportajda şöyle demişti:

“Yüce Divan’a gitmezlerse bu konu durmadan tartışılır, tartışmalar sürer durur. Giderlerse mahkeme karar verir ve üzerinde fazla durulmaz, hayat devam eder. Dava sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin imajı açısından çok kötü olmuştur. Bir yıldır süren bu tartışmalar nedeniyle Türkiye şeffaflık açısından 11 basamak gerilemiştir. Keşke bu olaylar olmasaydı.” (26 Aralık 2014)

Sayın Çiçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört eski bakanın Yüce Divan’a gönderilmesini engellediği yönündeki iddiaları ise şu sözlerle tekzip etmişti:“Hiç kimse ‘bir yolsuzluk ortaya çıkmasın, açığa çıkmasın, suç işleyenler varsa yargılanmasın’ demez. Ben de demem.”

17-25 Aralık operasyonun üzerinden 7 yıl geçti, TBMM Yolsuzluk ve Rüşvet İddialarını Soruşturma Komisyonu’nun 17 -25 Aralık dosyalarında yolsuzlukla suçlanan dört eski bakan hakkında Yüce Divan yargılamasına gerek olmadığına karar vermesinin üzerinden 6 yıl geçti (5 Ocak 2015) ama konu bir türlü kapanmıyor.

Öyle görünüyor ki aradan on yıllar geçse yine kapanmayacak, neymiş 9 üyesini AK Parti’nin verdiği 15 üyeli TBMM Soruşturma Komisyonu dosyayı kapatınca kapanmıyormuş.


"AKP'YE BİR DAHA İKTİDARA SİYASİ OPERASYON ÇEKİLMESİN DİYE OY VERİLDİ"

Sayın Erdoğan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada şöyle demişti:“Siyaset tarihi, demokrasi tarihi bu ihaneti, alçaklığı, insanlık dışı saldırıları asla unutmayacaktır. Millet sabırla 30 Mart’ı bekledi, sandığı bekledi. 30 Mart seçimlerinden zaferle çıktık, bu zaferde emeği, desteği, duası olan herkese, her kesime teşekkür ediyorum. 30 Mart seçimleri Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesini zafere taşımıştır. Milletimiz bize ‘yürü, biz sizin arkanızdayız’, ’yürüyeceksin, millet arkandan yürüyecek’ dedi. Biz milletimizin sandık yoluyla verdiği mesajı çok iyi anladık. Halkımız bize paralel yapıyla mücadele talimatı verdi. Bize yapılan saldırıları unutmayacağız ama hukuktan ve demokrasiden vazgeçmeyeceğiz. Altını çiziyorum, kendi paralel yargıları önünde değil, milletin yargısının önünde hesap verecekler. Yolsuzluklar konusunda kimsenin gözünün yaşına bakmayacağımızı buradan tekrar ilan etmek istiyorum. Biz yola çıkarken ne dedik? 3Y ile mücadele dedik, yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk. Bu mücadeleyi bugüne kadar başarıyla verdik, süreç içinde varsa onlarında üzerine gideriz. Yetimin hakkına el uzatana müsamaha etmeyiz, o eli kırmakta asla tereddüt etmeyiz. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.” (8 Nisan 2014)

Nitekim AK Parti’ye oy veren kitleler AK Partiden hoşnutsuzluğu olanlar hoşnutsuzluklarını bir kenara koyarak, hiç oy vermemiş olanlar da kalkışmaya geçit vermemek için hayatlarında ilk kez AK Parti’ye oy verdiler. Ancak yolsuzluk ve rüşvet iddialarının doğru olmadığına inandıkları için değil, bir daha bu tür dosyalarla siyasi iktidarlara operasyon çekilmesin diye oy verdiler.

Ayrıca da Sayın Erdoğan’ın “kendi içimizde arınmamızı sağlayacağız, yolsuzluğa geçit vermeyeceğiz, o eli, kolu kırmakta tereddüt etmeyiz” sözü AK Parti’nin temiz bir başlangıç yapacağı konusunda umut olmuştu.

Gerek 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde gerek 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Erdoğan liderliğindeki AK Parti’ye sandıkta şu mesaj verildi: Paralel yapıyla mücadele et, hukuktan şaşma, partinde arınmayı sağla, yolsuzluğa rüşvete bulaşan isimler hukuk önünde aklanmalarını sağla…


SONUÇ NE OLDU?

TBMM’de kurulan komisyonda AK Partili üyelerin oylarıyla adı suça bulaşmış bakanlar aklandılar, Yüce Divan’ın yolu kapatıldı.

Çünkü Yüce Divan kararının çıkması, Komisyon’da yapılan oylamada en az salt çoğunluk sayısı olan 8 oy gerekiyordu. Komisyondaki AK Partili 9 üye Yüce Divan’a gitmesine gerek yok diyerek Yüce Divan yoluna ilk engeli koydular.

Dört bakandan “Yüce Divan’a gitmekten korkmuyorum, ben hazırım, benim dosyamda bir şey yok” diyebilen tek kişi çıkmıştı: O zamanki Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar!... Bayraktar’ın “Ne talimat verildiyse onu yaptım” şeklindeki sözleri bir hayli konuşulmuştu.

20 Ocak 2015’te Meclis’te oylama yapıldı. Muhalefet tabii Yüce Divan’da yargılansınlar diye oy v erdi. Fakat AK Partili çoğunluk, “Yüce Divan’a gitmesinler diye oy verince soruşturma düştü, dosya kapandı. Sadece 48 AK Partili vekil oylamaya katılmayarak dosyanın yargısız kapatılmasının vebalinden sakınmışlardı…


Bugün, yedi yıl aradan sonra, Erdoğan Bayraktar verdiği röportajda 17 -25 Aralık dosyasında kendisine ilişkin tapelerin doğru olduğunu bir kere daha söyledi. Temiz olduğuna inandığı kendi kendi dosyasının öbür üç bakanla aynı tutulmasına sitem ediyordu. Hatta dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de bu görüşte olduğunu söylüyordu. Sayın Bayraktar’ın açıklaması şöyle:

“Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye doğrudur. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş. Kahpe FETÖ’nün savcısı bile soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular. Ben kendimi ayırmak istedim orada ama gücüm yetmedi. Dosyamda Cemil Çiçek beni sevmez ama yalvardı onlara “Erdoğan’ın dosyasını buna sokmayın, ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka’ dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular. Ama ben kimseye bir şey demiyorum. Kim de hakkım varsa, helal olsun.” (Gazete Duvar)

"4 BAKAN YÜCE DİVANA GİTSEYDİ BUNLAR KONUŞULMAZDI"


Yedi yıl geçti üzerinden… Dört bakan, hatta bu açıklamalar karşısında üç bakan Divan’a gönderilseydi, gerçek neyse ortaya çıkar, Çiçek’in dediği gibi “bugün bunlar konuşulmazdı.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “gidip yargılansınlar” diyen Başbakan Davutoğlu’nu ve aynı görüşteki diğer insanları dinleseydi ve Yüce Divan’da gerçek neyse ortaya çıksaydı daha iyi olmaz mıydı?

Davutoğlu’nun hükümet programında yer alan “Şeffaflık Paketi” yasalaşmış olsaydı AK Parti bugün bir puana muhtaç hale gelir miydi?

CEMİL ÇİÇEK NE DEDİ? 

Cumhuriyet yazarı Barış Pehlivan, bugünkü yazısında bakanların rüşvet aldığı iddiası üzerine yürütülen 17-25 Aralık soruşturması sırasında istifa eden eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın sözlerine ilişkin olarak Cemil Çiçek ile konuştu. 
Pehlivan'ın aktardığına göre Çiçek şunları söyledi:

“Erdoğan Bayraktar hakkındaki iddialar, diğer üç bakanınkinden ayrıydı. Biri bakanlık, diğer dosyalar ise Rıza Sarraf ile ilgiliydi. O dönem bu farkı konunun muhatabı olan herkese söyledim. Yapılan işlemlerin usule uygun olması için uyarılarımı yaptım. Zira, ayrı önergeler verilmeliydi. 

Ama ben kimseye antipati ya da sempati üzerinden iş yapmam. Hukuk neyi emrediyorsa onu yaptım. Bayraktar ‘benim günahım yok’ demek istemiş. Ama ben kimsenin gerekçesi olmam. 

Bu dosyalar Yüce Divan’a gitmeliydi. Gitseydi ve bir karar çıksaydı, bugün bunlar konuşulmazdı. Yüce Divan’da müspet ya da menfi bir karar çıkacaktı ve daha sağlıklı sonuçlanacaktı. 

Burada bir nokta daha tartışılmalı. O da şu ki: Muhalefetin bile neden aylar sonra, ancak Mart 2014’te soruşturma önergesi verdiğidir.”  

BAYRAKTAR'IN HANGİ İDDİALARI ORTAYA ATTI?

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 17-25 Aralık soruşturmaları ile ilgili, "Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur" dedi.

Gazeteci Altan Sancar, sosyal medya hesabından "Tavassutla iş yapmanın birçok mahsurları var... Referanslara ve de verilere bakılmalı. Nasıl iş yapabilirim, nasıl faydalı olurum diye mücadele edenler varken; açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi..." açıklamasını yapan eski bakan Erdoğan Bayraktar ile yaptığı görüşmeyi aktardı. 

Söz konusu tweetin AKP'ye yönelik bir eleştiri olup olmadığına ilişkin olarak Bayraktar, "Ben şu an aktif siyaset yapmıyorum, partiye gidip gelmiyorum ve organik bir ilişkim bulunmuyor. Fakat ben, AK Parti’nin içindeyim, üyesiyim. Ben bu partinin ilçe teşkilatlarında bulundum, vekillik de yaptım. Partiyi ahara karşı, yani kamuoyunun önünde eleştirmem. Ama şu var… Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar. Benim yaşım geçti zaten, bu saatten sonra görev istemem ve bana görev verilmesi de yanlış olur. Ancak, bir toplumun kalkınması ve gelişmesi için, hep liyakat, ehliyet ve emniyet diyoruz. Şu anda bakıyoruz, berberden kasap, kasaptan terzi, terziden kuyumcu, tüccardan ormancı var. Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bu durum herkesi üzüyor. Bunun siyaset ve hükümetle alakası yok, devlet bizim devletimiz. Devlet de fiziksel bir nesne değildir, ilahi bir mevhumdur. Devlete herkesin sahip çıkması lazım. Şu andaki durumun iyi olmadığı açık. Bunu sen de görüyorsun ben de görüyorum" ifadelerini kullandı. 

Bayraktar, Çiçek'le ilgili olarak da, şunları söylemişti:

"Telefondaki konuşmalar bana aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir. Benim çocuklarımdan tutuklanan olmadı. Benim dosyamdan kimse tutuklanmadı. Dosyamda Cemil Çiçek, yalvardı onlara. Çiçek de beni sevmez, Erdoğan’ın adamı olduğum için. Çiçek, “Erdoğan dosyasını buna sokmayın, bu ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka” dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular. Ama ben kimseye bir şey demiyorum. Kimde hakkım varsa, helal olsun."



 

Editör: TE Bilişim