Gazete Emek- HDP eski Eş Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı davanın 7’nci duruşması bugün Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Mahkemede savunma yapan Yüksekdağ, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin “Berberoğlu’nun tutuklanması münferit bir hadiseydi, dokunulmazlıkların kaldırılması HDP’ye yönelikti” dedi.

Yüksekdağ, savunmasına başlamadan önce kalp krizi sonucu yaşamını yitiren HDP eski Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan için başsağlığı mesajı diledi. Yüksekdağ, Ayhan için “Bu halkı temsiliyet makamında onurlandırmış bir insan, İbrahim Ayhan, Güney Kürdistan’da sürgünde yaşamını yitirdi. Onun anısı ve mücadelesi önünde minnetle eğiliyorum. Ruhu şad olsun” sözlerini kullandı.

83 YILA KADAR HAPSİ İSTENİYOR

Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü Salonu’nda görülen 6 Temmuz’daki duruşmaya katılmayan Yüksekdağ bugün aynı salondaki duruşmaya katıldı.

Yüksekdağ, “Örgüt yöneticiliği”, “Örgüt propagandası yapmak”, “Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “Suç işlemeye tahrik”  iddialarıyla tutuklu yargılanıyor. Dosya kapsamında Yüksekdağ hakkında 30 yıldan 83 yıla kadar hapis cezası istenirken, 92 sayfalık iddianamede, Yüksekdağ’ın Demokratik Toplum Kongresi (DTK) içerisindeki faaliyetleri ve diğer eylemleri nedeniyle “örgüt yöneticisi” sıfatıyla cezalandırılması da talep ediliyor.

Yüksekdağ’ın savunmasının bir kısmı şöyle:

‘AYHAN’IN KARŞI KARŞIYA KALDIĞI TABLO TÜRKİYE’DEKİ DEMOKRATİK MUHALEFETİN ÖZETİ’

Öncelikle savunmama geçerken zorunlu birkaç noktaya da vurgu yapacağım. Bizler siyasi saiklerle yargılanan ve yargı tehdidi ile karşı karşıya olan insanlar olarak her duruşmada siyasi tutumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Siyaseten yaşanan her şey bizi ve dava süreçlerini ilgilendiriyor. Birincisi; siyasi kurum üzerinde ağır basınç politikalarıdır. Bunun sonucunu geçtiğimiz günlerde yaşadık. İki dönem milletvekilliği yapan, beraber çalıştığım İbrahim Ayhan vefat etti. Ayhan’ın vefatı bu ülkenin Meclis’indeki, memleketteki siyaset durumunu çok açık özetliyor. Bizlerin değil belki ama Türkiye’deki siyaset kurumunun trajedisini resmediyor. Ayhan, kendi temsil ettiği ilde yaşamadı ve ölmedi, sürgünde öldü. bu ülkedeki birçok değerin yaşadığını yaşadı. Nazım Hikmet bunlardan biridir,  yıllar sonra hatırlandı. Ahmet Kaya, Yılmaz Güney bunlardan biridir. Adını sayamayacağım çok sayıda sanatçı, aydın, siyasetçi bu ülkeye çok şey katan ve öldükten sonra onların mirasıyla beslendiğimiz insanlardır. Ama ne yazık ki cumhuriyet tarihi boyunca hala deneyimlerden ders çıkarmak gibi bir olgunluğa ulaşılamamıştır. Bu halkı temsiliyet makamında onurlandırmış bir insan, İbrahim Ayhan Güney Kürdistan’da sürgünde yaşamını yitirdi. Onun anısı ve mücadelesi önünde minnetle eğiliyorum. Ruhu şad olsun.

İbrahim Ayhan’ın karşı karşıya kaldığı tablo HDP’nin ve Türkiye’deki demokratik muhalefetin yüzyüze olduğu tablonun özetidir. Bizleri siyasetten, bu ülkeden sürmeye çalıştılar. Ama tutukluluğum nerdeyse 2 yılı bulacak, onlar bizi sürmeye çalıştıkça gitmedik, dimdik ayakta değerlerimizi savunduk. Onlar bizi yıkmaya çalıştıkça biz daha dik durmayı öğrendik. En fırtınalı denizlerde yol almayı öğrendik, onlar bizi marjinal unsur olarak göstermeye çalıştıkça bizler bu ülkenin bağrında onların karartmaya çalıştıkları değerleri her gün parlatmaya, Türkiye toplumu için aydınlık yaratmaya çalıştık. HDP çok ciddi bir siyasi kuşatma ile karşı karşıya.

Yeni gelişmeler kesinlikle en kötü yerden yaşanıyor. Biz ilk tutuklandığımız gün siyaset kurumunun yargı üzerindeki vesayetinden bahsetmiştik. Yargıyı iktidara bağımlı kılma müdahalelerinden bahsetmiştik. Yargı kurumunun bağımsız bir karar verme inisiyatifine sahip olmadığını söylemiştik. 2 yıl geçmeden bu işgal bir ilhaka dönüşmüş durumda. Güvenilirliği tartışmalı seçim sonuçlarıyla yasama, yürütme ve yargı tek merkezin insafına bırakıldı. Geride bıraktığımız aylar boyunca bu rejimin sonuçlarını idrak etmeye başladık. Artık siyasette açık pazarlıkların konusu haline geldi yargı. Öncesinde daha dolaylı yollardan hareket ediyordu ancak bugün bu vesayet öyle bir hale gelmiştir ki, al – ver konusu haline dönmüştür. Rahip Brunson’un ev hapsine çıkarılması, Amerika’nın yapılan anlaşmayı adeta faş etmesi ne kadar üst düzey bir rezaletle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Rezalet o kadar üstün ki, siyasi iktidar bunu gizleme gereği bile duymuyor. Yargıyı baskı altına almayı bir övünç meselesi sayıyor.

“FETÖ’DEN YARGILANAN POLİS İTİRAF EDİYOR”

6 ay önceydi, FETÖ davasından yargılanan bir polis memurunun duruşması yapılıyor. Polis memuru kendisini şöyle savunuyor; “Bu iktidar benden DTK ile ilgili Diyarbakır’da belgeler hazırlamamı istedi ve ben 20 bin sayfa DTK ile ilgili, KCK ile ilgili, Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşları ile ilgili döküman hazırladım.” Bunu sitem etmek için söylüyor. Gerçek anlamda bir hukuk mekanizması olsa yargıya yanlış delil sunmak suçunun da itirafıdır bu. Bu açıklama DTK ile ilgili “terör örgütü uzantısıdır” diye hazırlanan dosyaların nasıl yaratıldığını  çarpıcı bir biçimde gösteriyor. Öyle bir zihniyetle karşı karşıyayız ki, siyasi tasfiye operasyonlarını başlatmış, diyor ki; “bana belge yaratacaksın”. Ve emniyet kurumları dayanak üretmek için çalışıyorlar. Bu çalışmayı yaparken nesnel verilere dayanmadıkları için yalanlarını ortaya çıkaracak birçok boşluk bırakıyorlar.

“BERBEROĞLU MÜNFERİTTİ”

Kara mizah; iki tutuklu vekil var son seçimlerden sonra. Birisi Enis Berberoğlu, birisi Leyla Güven. Bizim hakkımızdaki davalar bir hukuk davası değil, biz rehineyiz. Siyasi iktidar baştan beri bize rehine muamelesi yaptı. Enis Berberoğlu bu rehinelerden birisidir. Pazarlıklar oldu, görüşmeler oldu; Enis Berberoğlu tahliye edildi. Ama evlere şenlik bir karar. Meclis isterse Enis Berberoğlu’nu tekrar tutuklayabilir. Yani her şey bir kişinin iki dudağı arasında. Bizim dokunulmazlığımızın kaldırılması sürecinde de böyle olmuştu. Bu sistem kalıcı hale getirildi. Yargı kurumu bunun içinden nasıl çıkacak? Hitler faşizminin bile bir hukuk mekanizması vardı ama böyle bir çelişkinin olduğu yerde nasıl bir sistemden söz edilebilir. Berberoğlu bırakıldı ama Güven hala tutuklu. Neden? Çünkü HDP’li.

Berberoğlu’nun tutuklanması münferit bir hadiseydi, dokunulmazlıkların kaldırılması HDP’ye yönelikti. Ama görüldü ki şişede durduğu gibi durmuyor. Bu memlekette bir şey içtihat olabilir mi, ondan da şüpheliyim. Hiçbir tutarlılık yok ki. Bir yasayı birisine uyguluyorsun, birisine uygulamıyorsun. Birilerini siyasi pazarlıklarla tahliye ediyorsun, birilerinin dosyası bomboş olmasına rağmen yıllarca hapis tutuyorsun.


Kaynak: Özgürüz
 

Editör: TE Bilişim