Gazete Emek-Türkiye genelinde öğrenciler karnelerini alırken Eğitim Sen'de geleneksel hale getirdiği Milli Eğitim Bakanlığı'na karne verme etkinliğini yaptı. 


OHAL KHK’leri ile binlerce eğitim emekçisinin ihraç edildiği, çocuk istismarının, eğitimde dinselleştirme ve ticarileştirmenin arttığı bir eğitim öğretim yılının sonunda Eğitim Sen, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) karne verdi.

Bugün (9 Haziran) MEB önünde bir araya gelen eğitim emekçileri eylemde “Eğitime, işimize ve geleceğimize sahip çıkıyoruz”, “Çocuklarımıza, öğrencilerimize onurlu ve aydınlık bir gelecek bırakmanın sözünü verdik, sözümüzü tutacağız” yazılı pankartlar ile MEB’in karnesini ellerinde taşıdı. Eyleme CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, HDP, EMEP ve çeşitli demokratik kitle örgütü temsilcileri de destek verdi.

Eğitim Sen Ankara Şubeleri adına açıklamayı yapan Eğitim Sen Ankara 1 Nolu Şube Başkanı Sultan Saygılı, “15 Temmuz sonrasında, ülke çapında olduğu gibi, eğitim ve yükseköğretim alanında adeta bir ‘sivil darbe’ yaşanmış, eğitim politikalarından sendikal faaliyetlerimize, özlük ve mesleki sorunlarımızdan iş güvencemize kadar geniş bir alanda ciddi tahribatlar yaşanmıştır. OHAL’i kendi hukuksuzluklarına kalkan yapanlar, evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmek yerine, ülkeyi ve eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yeniden inşa etme sürecinde karşılarında duracak hiçbir örgütlü güç istemediklerini göstermiş, attıkları her adımda darbe fırsatçılığı yaparak hareket etmiştir” dedi.

OHAL sürecinde yaşanan kitlesel ihraçlar ve açığa almalar nedeniyle 1,5 milyonu aşkın öğrencinin öğretmensiz kaldığını belirten Saygılı, hiçbir yargılama yapılmadan, tamamen idari ve siyasi tasarruflarla 40 bine yakın öğretmen, akademisyen ve idari personelim işinden edildiğini söyledi. 2016-2017 eğitim öğretim yılında en büyük travmayı; öğretmenleri, anne-babaları haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen çocukların yaşadığını belirten Saygılı, “Eğitim sistemi alarm vermektedir” diyerek şunları söyledi:


Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları ısrarla sürdürülmektedir. Eğitimde önde gelen sorunların çözülememesinin temelinde, eğitimin herkesin eşit koşularda yararlanması gereken temel bir insan hakkı olarak görülmemesi gelmektedir. Eğitim hakkı ve eğitime erişim açısından MEB’in benimsediği piyasacı ve rekabetçi eğitim politikaları, devlet okullarındaki eğitimin niteliğinde yaşanan olumsuzlukları arttırırken, iktidar desteği ve teşvikiyle özel okullar her açıdan desteklenmiş, eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları belirgin bir şekilde artmıştır.

Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye ve baskılamaya çalışılsa da, eğitim sorunu halkın en az ekonomi kadar temel gündemini oluşturmayı sürdürmüştür. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamış, çocuk yaşta evlenmeyi özendiren düzenlemeler yapılmış, çocuk işçiler sorunu büyümüş, okullarda, yurtlarda, kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddet vakaları artmıştır.

Türkiye’de özellikle yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde ve/veya bölge illerinde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar hükümetlerin çözmek bir yana daha da derinleştirdiği temel sorunlar olarak eğitim sisteminin öncelikli gündem maddeleri olmayı sürdürmektedir.

MEB, kamu okulları karşısında özel okullara her fırsatta ayrıcalık tanırken, benzer bir durum imam hatip ortaokulları ve liseleri için de geçerlidir. Fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okullar imam hatibe dönüştürülmüş; yıllardır çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği nedeniyle sorunlarla baş başa bırakılırken, imam hatip okullarının ödenek talepleri anında yerine getirilmiştir. Bugüne kadar özel okullar ve imam hatip okulları konusunda eğitimle ilgili hemen her konuda ayrımcılık yapmayı kendisine görev edinmiş olan MEB, bu konuda da ayrımcı uygulamalarını sürdürmüştür. Siyasi iktidarın yıllardır ‘arka bahçesi’ olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik ‘pozitif ayrımcılık’ her fırsatta karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulun kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir.

“Diyanet aracılığıyla okullar medreseye dönüştürülüyor”

Eğitim müfredatına yönelik bilim dışı müdahalelerin arttığını belirten Saygılı, “Okullarda, felsefe-bilim-sanat derslerinin azaltılması, otizmli ve zihinsel engelli çocuklara zorunlu din dersi getirilmesi, okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine yönelik dini etkinliklerin (dini içerikli yarışmalar, cami gezileri, oruç eğitimi vb gibi), din eğitiminin Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle açılan sıbyan mektepleri üzerinden okul öncesine, hatta kreşlere kadar indirilmesi vb gibi uygulamalar eğitimin dinselleştirilmesi açısından en çok öne çıkan uygulamalar olarak dikkat çekmiştir. Yine okullarda Diyanet aracılığıyla ‘yaz Kuran kurslarının açılmasını’ okulların medreseye dönüştürülmesine yönelik girişimi olarak görmek gerekir. MEB, iktidarın ideolojik yönelimleri doğrultusunda çalışmalar yapan Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, dini vakıflar ile çeşitli  protokollere imza atarak eğitimi dinselleştirme sürecinde siyasi nüfuzu olan cemaatlere özel görevler vermektedir” dedi.


İş güvencemize ve geleceğimize sahip çıkacağız diyen Saygılı şunları söyledi:

Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir.

Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Tüm eğitim ve bilim emekçilerini, öğrencilerimiz ve velilerimizi ülkemizin ve eğitimin geleceği için, işimiz, mesleğimiz, iş güvencemiz ve geleceğimiz için dayanışma içinde olmaya ve birlikte, omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz.

Eğitim Sen MYK üyesi Ebru Yiğit ile CHP Milletvekili Murat Emir’in konuşmalarının ardından eğitim emekçileri MEB’e verdikleri karneyi okudu. Eylem, her cumartesi Sakarya Caddesi’nde saat 14.00-16.00 arasında, OHAL ve KHK’lere karşı yapılan oturma eylemine yapılan çağrı ile sonlandırıldı.

Kaynak: Sendika.org

Editör: TE Bilişim