Rıdvan Yıldız yazdı
Uzayıp gidiyor belirsizlik. Ardında boşluk bırakarak. Rastgelelik ve tesadüflerden oluşan birikintiler doldurmaya çalışır. Silik birer gölge kadar etkisiz olur. Her yöne savrulmak açık bir yaprak misali düşer rüzgarın önü sıra bir o yana döner, sonra bir duldalıkta yeni bir rüzgarı beklemeye koyulur. Zamanı belirleyen rüzgarlar hızını alınca bir daha yön verir.
Belirsiz bir sızı gibi dokunaklı olunca gecenin ayazına tutulur.
Bu nedenle uzayan belirsizlik tanımsızdır. Hacmi anlaşılmaz. Zamanı tam kestirilemez. Ömrü ise bir hiçliktir. Belirsizliği tanımlayan şey bir başkadır. Zaman Ve mekanı anlamlı kılan varlık kendini bildiği oranda belirginlik kazanır ve işte o zaman belirir kendi ağırlığınca, savuracak kadar kuvvetle esecek olsa da yön tayininde kendi olur varlık ve mecrasını hacmi oranında tayin edermiş. Gider o zaman belirsizlik, döner kendince belirginlik. Şamarı yemesine rağmen sızlanmayan bir asalete bürünür. Dimdik durur.
Yine dümeni kaosa kırdılar. Bu kaostan düzen çıkarmaya kimsenin niyeti yok.
Karıştırdıkça karmaşa derinleşiyor. Belirsizlik denen yasa aslında bu kaostan nemalanıyor. Biraz düzelir gibi olunca hemen bir çomakla tahrik edilen toplumsal düzlem rota değiştiriyor. İşte bu nedenle hep belirsizlik, hep kaos ve hep tahrike gelmiş düzlem bunalım ve gerilim üretiyor. Daha bir gerilimi atlatamadan yeni gerilimlere gebe kalan toplumsal düzlemde depresif nöbetlere bolca rastlanıyor. Toplum öyle bir hale sokulmuş ki krizsiz tek bir anı kalmadı. Bütün nefes boruları tıkatılmış. Her an güvenlik kaygısı yaşıyor. Huzursuzluk güven bunalımıyla birlikte yaşanıyor. Adım başı tedirginlik yaşanıyor. İçerdeki huzursuzluk kimseye güvenemez hale gelmesine yol açtıkça
özgüveninide yitiriyor. Depresyon, kuşkuculuk ve sürekli acıma ve dertlenme hali melankoli yaratmış. Geriye odaklı efkardan bugünü yaşayamaz hale gelen insanın hepnedameti yaşaması ağır bir travmaya işaret ediyor. Keşkelerle düşünür, keşkelerle yaşar.
Hep hata hep pişmanlıklarla dolu geçen bir yaşamda yanlışlıklarını düzeltmeye dönükleşir.
Dünde kalan hatalarını bugün düşünürken aslında bugünü yaşayamaz.
Bugüne anlam verecek kadar zihnen ve manen rahat olmadığından dalgındır, mağdur ve
mağrurdur. Melül bakışlarla bugüne nasıl geldiğini anlamaya çalışır. Ufkundaki
karmaşadan geriye bir sis perdesi kalır.
Kaderciliğe saplanma dışında bir çıkar yolu yoktur. Kadercilikle yaşadıklarını izah eder.
Kaderinde yazılanları tek tek yaşamaya kendini mahkum eder.
Bilmez ki yaşadıkları aslında kendinden ibarettir. Yarın için kılını kıpırdatması halinde değişecekleri göremeyecek kadar ufku daralmış. Acındığı halini yarattığına bir türlü inanmaz.
Ağlamaklı olur. Duygusallığa bağlar. Duyduğu her şeye duygulanır, gördüğü her manzara karşısında ağlamaklı olur. Duygusal patlama yaşamasının bir nedeni bilinç körelmesi olurken yoğunluk kazanan duygular hezeyan hali yaşatır. Çabuk sevinir, Çabuk
hüzünlenir. Sulu göz hallerin zirvesinde hassasiyet yer edinir. Alıngan ve kırılgan ruh haliyle neye sevindiği, niye ağladığı anlaşılmaz.Bu kadar değişken bir haleti ruhiyenin belirsizlik girdabında kaybolup gitmesi anlaşılırdır.
Üzülüp tasalanacak bir gerilme halini bulmadan yaşayamaz. Bu kadar melankoli fazla gelir.
Hangi yöne savrulacağı anlaşılmaz. Belirsizlikten kurtulamaz. Hep kördüğümleri
yaşar. Kaosu karmaşaya bağlayıp ufkunu karattıkça kendine ait yaşayacak bir şeyi
kalmaz. Tutarsız ve anlaşılmaz olmasının sebebi budur.