YAZAR KÖŞESİ

Hüseyin Nazlı yazdı: Türkiye, Alman sistemiyle yönetilseydi

Abone Ol

HÜSEYİN NAZLI YAZDI

Türkiye’de otuz yıl, Almanya’da ise yaklaşık üç yıldır yaşayan biri olarak iki ülkenin sistemleri arasında dikkat çekici farklar gözlemledim. Bu yazıda, bir ülkeyi övmek ya da kötülemek değil, “sistemin” önemini vurgulamak istiyorum. Çünkü gelişmiş Batı ülkelerinde kalıcı olan kişiler değil, sistemlerdir.

Türkiye Alman sistemiyle yönetilseydi, muhtemelen her yer yemyeşil olurdu.

Rant uğruna sulu araziler imara açılmaz, tarihi yapılar ve yaşam alanları,evler yıkılmak yerine restore edilirdi.

Evlerimiz doğa olaylarına dayanıklı olurdu; insan hayatı bu kadar ucuz sayılmazdı.

Bütün bunların temel sebebi, Türkiye’de sistemin çürümüş olmasıdır.

Eğer baştakiler sadece kendi çekirdek aileleri için değil, bütün ülke halkı için huzur, refah ve güven inşa etseydi, bu satırları örnek olsun diye yazmak zorunda kalmazdım.

Mesele Almanya veya başka bir ülke değil.

Mesele, birbirimize saygılı olmamız, demokrasinin ve adaletin herkese eşit işlemesi, çocuklarımızın, kadınlarımızın, hayvanlarımızın güvende olmasıdır.

Bizim de federal bir devlet yapımız, sağlam tarih kokan evlerimiz, yeşil doğamız, temiz suyumuz, özgür inanç anlayışımız ve her millete, her ırka karşı saygımız olmalı.

Yani, biz de kendi sistemimizi insana değer veren bir anlayışla yeniden kurabilmeliyiz.

Almanya’da gördüğüm en önemli şey şu oldu: Sisteme güven varsa, insan da huzurludur.

Türkiye’de kanunlar ve kurumlar, kimden yana olursa olsun adil ve eşit şekilde işlese, biz de başka bir ülkenin sistemini hayal etme ihtiyacı duymazdık.

Almanya’da Sistem Nasıl İşliyor?

Almanya’da geçirdiğim yıllar boyunca, trafikten toplu taşımaya, okullardan kamu kurumlarına kadar hayatın her alanında insan ilişkilerinde bir düzen ve karşılıklı saygı gördüm. Her milletten, her dinden, her renkten insan bir arada, uyum içinde yaşayabiliyor. Kimse kimseye “Bu dili konuşamazsın, bu kıyafeti giyemezsin” demiyor. Elbette istisnalar var ama geneli etkilemiyor.

Bu düzenin temelinde güçlü ve bağlayıcı yasalar yatıyor. En küçük bir zarar veya haksızlık bile ciddi sonuçlar doğurabilir. Çünkü Almanya Anayasası’nın birinci maddesi açıkça şöyle der:

“İnsan onuru dokunulmazdır.”

Bu cümle, tüm sistemin temel taşıdır. Alman disiplini denilen şey aslında bu prensiplerin günlük yaşama yansımasıdır. Bir şekilde herkes bu sisteme entegre olur ve bundan kaçış yoktur.

Bizde sıkça söylenen bir söz vardır: “Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.” Almanya’da da benzer bir durum geçerli; kurallar nettir ve taviz verilmez. Ama adildir.

Saygı, Sadelik, Eşitlik

Almanya’da insanlar birbirini tanımasa da selam verir, güler yüz gösterir. Türkiye’de ise bazen tanımadığınız birine selam vermek bile “neden baktın?” tartışmasına dönüşebiliyor.

Buradaki en büyük farklardan biri de ego meselesi. Türkiye’de insanlar “Ben kimim?” sorusunu çoğu zaman “etiketlerle” cevaplıyor: Ben şuyum, ben buyum… Oysa burada kimse kimseyi unvanla, kıyafetle ya da meslekle yargılamıyor.

Okul sistemi bile bu anlayışa dayanıyor. Çocuğunuzu kaydettirdiğinizde size şu sorular soruluyor:

Çocuğunuz hangi din eğitimini almalı?

Hiçbir din eğitimi almasın” deme hakkınız da var. Ailelerin seçimlerine saygı duyuluyor. Yemek tercihlerine kadar her şey aile tarafından belirlenebiliyor. Sınıflar rengarenk; her milletten çocuk, birbirine sevgi ve saygıyla yaklaşıyor.

Bir başka dikkat çekici nokta ise siyasetçilerle halk arasındaki farkın olmaması. Almanya’da bir bakanla ya da belediye başkanıyla aynı markette karşılaşabilirsiniz. Toplu taşımada yan yana oturabilir, kimseye fark atmadıklarını görebilirsiniz. Makamlar sadece görev yerlerinde anlamlıdır; sokakta herkes eşittir.

Ve elbette, burada çocuklar, kadınlar ve hayvanlar çok büyük bir öneme sahiptir. Toplumun vicdanı, en savunmasız olanları koruma üzerine kuruludur.

Çünkü sorun kim yönetecek değil, nasıl bir sistemle yönetileceğimizdir.

Hüseyin Nazlı