Hüseyin Nazlı yazdı
Ortadoğu, tarihin en çalkantılı dönemlerinden birinden geçiyor. Masada yeniden çizilen sınırlar, kurulması muhtemel yeni yapılar ve sahada güç dengelerini belirleyen aktörler, her zamanki gibi hem tehlikeli hem de fırsatlarla dolu. Son dönemde özellikle Suriye sahası üzerinden tartışılan konu ise oldukça kritik: Türkiye, Suriye’de yeni bir IŞİD benzeri yapıya, HTŞ’ye destek mi verecek; yoksa barbarlığına bizzat şahit olduğu bu zihniyete karşı net bir tutum mu alacak?
Bu sorunun önemi yalnızca dış politika açısından değil, Türkiye’nin gelecekte bölgesel rolünü nerede konumlayacağı açısından da belirleyici. Daha düne kadar iki Türk askerini canlı canlı infaz eden , bölgede yüz binlerce insanı katleden IŞİD’in Türevi HTŞ,HAMAS ve benzeri radikal yapılarla ilgili atılacak her adım, yalnızca bir diplomatik tercih değil; tarihe düşülecek kirli bir not olacaktır.
Dolayısıyla bu örgütlere statü tanınması ya da onların doğrudan veya dolaylı güçlenmesine yol açacak politikaların konuşuluyor olması bile ürkütücü. Çünkü bu yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ahlaki bir meseledir.
Eğer Türkiye gerçekten uzun vadeli bir strateji kurmak istiyorsa, yüzünü radikal selefi yapılara değil, bölgede fiilen IŞİD barbarlığına direnen güçlere çevirmelidir. PKK, SDG ve YPG gibi Kürt hareketleri, IŞİD’e karşı en sert ve en örgütlü direnişi göstermiştir Bugün Ankara’dan yükselen mesajların “silahlarınızı bırakın ve teslim olun” şeklinde olması, bana göre ciddi bir akıl tutulmasıdır.
Bu yalnızca Suriye sahasında değil, Türkiye’deki Kürt toplumu ve bölgedeki Kürt siyasi varlığı için de geçerlidir. Türkiye güçlenmek istiyorsa Kürtlerle ortak bir gelecek kurmalıdır. Dahası, Irak ve İran Kürtlerinin de dahil olacağı daha büyük bir bölgesel işbirliği, tarihte ilk kez Türkiye’ye gerçek bir stratejik üstünlük sağlayabilir.
Çünkü Kürtler, yüzyıllardır ezilen, dört İslam devleti tarafından sömürülen, dört parçaya bölünen, bu mücadelede milyonlarca evladını toprağa vermiş bir halktır. Bütün bu acıya, zulme ve katliamlara rağmen hiçbir zaman intikam peşinde koşmamış, tam tersine ona zulmeden devletlerin toprak bütünlüğünü savunmuş, demokrasi istemiş, eşitlik istemiş, barış istemiş, halkların kardeşliğini savunmuş, iyi niyetini ve yapıcı duruşunu asla kaybetmemiştir.sadece kendi halkını savunmakla yetinmemiş diğer ezilen halkların da yanında durmuştur.
Böyle eşsiz bir halkı, böyle soylu bir hareketi çetelere, cihatçı artığı yapılara Karşı Teslimiyet’e davet etmek Kürt Halkına Düşmanlıktan Başka bir konu değildir.
Kürtlerle omuz omuza Samimiyetle durun.
İnsanlığa, demokrasiye, eşit yaşama ve halkların kardeşliğine birlikte güç katın.
İnanın dünyanın başına ne geliyorsa bu cemaatçi, dinci, radikal kafa yüzünden geliyor. Bunlar kötülükten, insan yakmaktan, acımasızca öldürmekten başka hiçbir işe yaramıyor.
İsrail’le, Amerika’yla, Avrupa’yla –evet, bu medeni toplumlarla– hareket edin. Ortak politikalar geliştirin, birleşin. Kürt hareketine destek verin.
Ortadoğu’yu Özgürleştirebiliriz Karanlığı değil, aydınlığı birlikte kurabiliriz
Bu senaryoda Türkiye, yalnızca sınır güvenliği sağlayan bir devlet değil; Ortadoğu’da karar verici bir güç olabilir !
Radikal İslamcı terörün bölgeye getirdiği kan, gözyaşı ve yıkım ortada. Böyle bir karanlıktan gelecek doğmaz. Türkiye’nin doğal müttefiki bu örgütler değil, yüzyıllardır aynı coğrafyayı paylaştığı, kültürel ve stratejik olarak en yakın olduğu Kürtlerdir.
Türkiye geçmişin karanlık yapılarıyla mı yürüyecek,
yoksa bölgesel barışın mimarlarından biri olmayı mı seçecek?
Bu Karanlık Zihniyetten Gelecek Doğmaz Kürtler Aydınlıktır.