Gazete Emek- Devletin toplumsal yaşama girmesi ve kendisini süreklileştiren bir aygıta dönüşmesi binlerce yıl öncesine dayanır. Devlet, ilk başlarda bir ihtiyaçmış gibi görünsede, aslında iyi incelenirse ve oynadığı role ve yaptıklarına bakılırsa, esasen toplum üzerinde egemenlik kuran bir zulüm aracından başka birşey olmadığı görülür. Devletin genel toplumsal yaşamda bir icraatı ve bir hizmetide yoktur. Binlerce yılda devletin toplum üzerinde bıraktığı etki ve izler oldukça derindir. Toplum ve birey, devletsiz bir yaşamın ve hizmetin, gelişimin olmayacağı düşüncesine sahiptir. Bu düşünce, kendi emeğine yabancılaşmanın bir sonucudur. Devlet topluma hizmet etmiyor, toplum devlete hizmet ediyor. Devlet sadece vergi alıyor ve kendisini toplumun emeği üzerinde yaşatıyor. Yol, okul, hastahane, köprü, fabrika, yani toplumun ihtiyaç duyduğu herşeyi toplum çalışarak kuruyor, yapıyor. Bu saydıklarımızın hiçbirini devlet yapmıyor, halk yapıyor. Çalışan, üreten, her işi yapan, vergi veren halk olduğuna göre, devlet nedir ve ne işe yarıyor? 

***

Siz, devlet yöneticilerinin, ellerine kazma kürek alıp yol, köprü, okul, hastahane yaparken gördünüz mü? Ya da tarlalarda, fabrikalarda üretim yaparken, çalışırken gördünüz mü? Göremezsiniz. Devlet denilen aygıt aslında toplumun sırtında oluşan bir kamburdur. Bu kambur yok olmadığı sürece, toplum özgürleşmez. Devletin toplum üzerinde bıraktığı en büyük etkilerden biri de devletsiz bir yaşamın olamayacağıdır ve devlet olmadan toplumun öleceğidir, savunmasız kalacağıdır. Sınıfların varlığı, devletin rolünü ve görevini gözler önüne seriyor. Devletin ilk oluşumu derme-çatma bir cılız savunma aygıtı şeklindedir. İlkel komünal sistem koşullarında, iklimsel, doğal ve coğrafik koşullardan dolayı bazı bölgelerde üretimin olmaması ve bundan kaynaklı kıtlığın olması, bazı kabilelerin başka kabilelere saldırmalarına ve ürettiklerine el koymalarına yol açmıştır. bu durum, çalışarak üretmek yerine, başkalarının üretiklerini zor kullanarak almaya yani hazıra el koymaya yol açıyor. Yani yağma ve talan kültürünün ortaya çıkmasına yol açıyor. Eşkiyalık dediğimiz olay böyle gelişiyor.

***

Yani kabileler arasında maddi ve ekonomik nedenlerden dolayı kavgalar, çatışmalar ve savaşlar oluyor. Bu durum, ister istemez kabileler içinde bir savunma gücünün oluşmasın yol açıyor. Devlet denilen aygıtın ilk çekirdeği böylece oluşuyor ve ilerleyen yıllarda bu daha da kökleşiyor ve günümüze kadar kendisini süreklileştirerek var ediyor ve vazgeçilmez kılıyor. Sınıfsız sistemde, sadece savunmaya dayalı yani dışarıdan gelen saldırıya karşı toplumu savunmak bir yere kadar anlaşılır ve kabul edilir. Ama sınıflı sistemde toplum üzerinde hakimiyet kurup, seçkin aile ve seçkin sınıf oluşturup, topluma zulüm yapan bir aygıta dönüşmek kabul edilemez. Devlet aygıtı, köleci, feodal ve kapitalist sistemlerde toplum üzerinde egemenlik kuran, toplumun emeğini çalan, kendisini yaşatmak için öldüren bir ölüm mekanizmasına dönüşmüştür. Köleci ve feodal sistemlerde devlet daha çok, seçkin ailenin elinde olmuştur. Yani hanedanlığa dayalı var olmuştur. Kapitalizmde ise devlet paranın gücüne yani seçkin sınıfın varlığına dayalı olarak kendisini var ediyor.

***

 İlkel komünalizmin son zamanlarında devlet denilen aygıt devlet denilmeyecek kadar cılız ve zayıf bir savunma aracıdır. Sonradan, toplumsal yaşamın her alanına nüfuz edecek şekilde gelişim gösteriyor ve toplumsal emek üzerinde asalakça yaşıyor. Köleci, feodal ve günümüz kapitalist sistemlerde, devletin en tepesindekilerin ne gibi ekonomik koşullarda şatafat içinde yaşadıkları görülürse, devletin halka hizmet etmediği, toplumun yaşamına girmiş bir kanser olduğu netçe anlaşılır. Özellikle ulus devlet, milli duyguları kullanarak, devleti vazgeçilmez kılmıştır. Kapitalizmde milliyetçilik, toplum üzerinde egemenlik kurmanın ve bunu meşrulaştırmanın en kolay ve etkili yoludur. Devlet, bundan dolayı, özellikle milliyetçi kesimler için, var olmanın ve ayakta kalabilmenin temel taşı olarak kabul ediliyor. Şoven kesimlere, biz ölelim ama devlete birşey olmasın zihniyeti hakimdir. Günümüzde toplum, kapitalizmin ve devletin her türlü etkisini ve alışkanlıklarını, özelliklerini derince yaşıyor.

***

 Günümüzde, toplumun politikaya ilgisiz ve uzak kalması, devletin toplum üzerinde bıraktığı, herşeyi devlet yapar, anlayışından dolayıdır. Yani devlet varsa ve herşeyi yapıyorsa, toplumun politika yapmasına gerek yok zihniyeti topluma hakimdir. Yani demokrasiyi devletten bekleyen bir toplumsal hakikat hala var. Halbuki, demokrasi, devletten uzak olan bir toplumsal atfosferde kurulur. Toplum devletten ne kadar uzak olursa, demokrasiye o kadar yakın olur ve bizzat yaşar. Demokrasiyi gerçekten yaşayan toplumlar devlete ihtiyaç duymazlar. Çünkü kendi kendisini yönetenler neden devlete ihtiyaç duysunlar? Yada toplumlar devlete niye ihtiyaç duysunlar? Halkların kardeşliği neden gereklidir? En başta, bir savunma ihtiyacından doğan ilk derme-çatma devlet sonradan, korkunç bir sınıflaşmayla, savunmakla yükümlü olduğu toplumu savunan değil ezen bir devasa aygıta dönüşüyor. Halklar kardeş oldukça, birbirlerine saldırmazlar. Saldırının ve savaşların olmadığı toplumsal koşullarda da, savunmaya ihtiyaç duyulmaz ve devlet aygıtı böylece zayıflamaya başlar. Halklar arasında barışın ve kardeşliğin olması, sınırları ve savaşları ortadan kaldırır, bitirir. 

***

Toplumda sınıfların ve sömürünün kalkmasıda kapitalizmi bitirir. Sınırlar, savaşlar, sömürü, sınıflar var olduğu sürece, devlet toplumun tepesinde, elit sınıfı-sermayeyi koruyan bir kılıç gibi sallanır. Devlet, toplumsal yaşamda sadece sermaye kesimini koruyan bir güçtür. En büyük sınıf, aslında devletin kendisidir. Önce devlet oluştu. Devletin ve sınıfların oluşumu birbirini besleyen et ve tırnak gibi içi içe oldu. Toplumun güçlenmesi, devletin toplumsal yaşamdaki gücünü ve rolünü azaltır ve zamanla bitirir. Bu açıdan, toplumun politikaya ilgi duyması, kendi kendisini yönetmede aktifleşmesi, devletin toplum üzerindeki hakimiyetini ortadan kaldırmak için önemlidir. Toplum, özellikle toplumcu politikada pasiflik yaşarsa, devletin toplum üzerindeki etkisi sona ermez. Tabiki devletin ortaya çıkması kısa bir sürece olmadı. Dolayısıylada, ortadan kalmasıda kısa sürece kolayca olmayacaktır. Devletin, uzun vade de yaptırımlarla ve halkı güçlendirerek, önce etkisi azlatılır, sonrada adım adım toplumsal yaşamdan çekilir, silinir. Bu, ancak toplumun her bakımdan bir güçlenmeyi ve bilinçlenmeyi yaşamasıyla gerçekleşecektir.

Editör: TE Bilişim