Gazete Emek- İktidarlar kendilerini inşa ederken bireyi, tekniği, ideolojiyi, toplumsal değerleri kullanmaktan asla geri durmazlar. Bu konuda dini ve imanları yoktur. En dindar gözükenleri özünde dine en çok ihanet edenleridir. İktidar diyalektik işleyiş gereği kendisini kendinden olmayan kesimlerin güçsüzlüğü üzerinden ortaya çıkartır. Eğer bir yerde iktidar varsa karşısında iktidar olmayan dolayısıyla zayıf konumda olan bir kesim bulunur. Bir efendi varsa bir köle de vardır. Bir Ağa varsa marabada vardır. Eğer bir sömüren varsa bir sömürge de vardır. İşte tüm bu güç ilişkilerinin korunması için iktidarın- sömürgeci güçlerin yol ve yöntemleri de vardır. Nietzsche devlet için ‘’Yalanların en büyüğüdür’’ der. Halklarımız da yalancının mumu yatsıya kadardır der. Yani elbet ortaya çıkar o yalan. Bu evrensel bir doğrudur. Bölgemizde ki sömürgecilik ve onun gerçekliği de bu evrensel doğrudan sakınamamıştır.


Foyası ortaya çıkan Sömürgeci güçlerin yeni makyajlara ve elbette yeni oyunlara ihtiyacı vardır. Çünkü masalları artık uyutmuyor kulak aşina. Halk politik. Çıplak zor fayda etmedi. Bu yüzden en kıdemli ağızlar doksanlı yıllarda ‘’Kürt realitesini kabul ediyoruz’’ demek zorunda kalmıştır. Elbette bu kabul ve itiraf özünde ‘’Bugüne kadar Kürt realitesini kabul etmedik inkar ettik asimile etmek ve kültürel soykırımdan geçirmek için çabaladık.’’ Demektir.


Yeni söylem ise;  “Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin? Başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı, çıkardın. TSK’de var mısın varsın. Ne istiyorsun, daha ne istiyorsun? Kürtçe kanal seçmeli Kürtçe ders Kürt dili ve edebiyatı kürsüsü. Hepsi var…’’denilerek yeni bir söylem ve yeni bir yüzle sömürgecilik kendisini var etmeye çalışıyor.

Sanki Kürt sorunu tamamen bundan ibaretmiş gibi çarpıtılan yeni bir sahte-gerçeklikle karşı karşıyayız. Fakat aynı iktidar ve yüzler Kürtlere karşı ırkçılığı da büyütmek ve beslemekten sakınmıyor. Peki sokağın halkın nabzı yani gerçeğin dili böyle mi düşünüyor? Çokta uzak olmayan bir tarihte yapılan bir araştırmanın (Rawest Araştırma Merkezi) sonuçları çok çarpıcı. Kürt gençlerinin sadece yüzde 13'ü ayrımcılığa uğramadığını söylüyor. Geriye kalan yüzde 87'ye ne demeli? Ayrımcılığa uğramak bir sorun değil midir? Kürt gençlerinin yüzde 49’u metropollere göç etmek zorunda kalıyor. Eğer gerçekten de sömürge bir toprak değilse ve özgür topraklarsa ve bu insanlar ayrımcılığa uğramıyorsa neden göç ediyorlar?
Şahsım birçok Türk vatandaşından kısa bir tanışıklık sonrasında ‘’Biz Kürtleri böyle bilmiyorduk’’ itirafını duymuştur. İyi de siz Kürtleri nasıl biliyordunuz? Pis kaba saba, cani, terörist nasıl? Bazıları ise "Kürt müsün?" diye sorunca evet diyorum. Kabahatli suçlu birisini teselli eden bir psikolojiyle ‘’Olsun’’ diyorlar. Bu ırkçılık değil midir peki bunu kim besliyor?
Türk vatandaşlarla görüşüldüğünde Kürtlerle bir sorunlarının olmadıklarını söylerler fakat mutlaka sonuna bir ‘’ama’’ yerleştirirler. Ana dilde eğitime karşı değildirler. Kürtçe dendiğindeyse ‘’ama hocam’’ diyerek başlarlar olumsuzlamaya. Türk dizilerinde Kürt karakterler kaba saba, kıro rolünde oynatılır. Daha yakın bir zamanda bir sunucu (Didem Arslan Yılmaz) ana akım medyada Kürt ırkçılığını sergilemekten kıvanç duymuştur. Çünkü sırtını okşayan bir iktidar eline sahip.
 Bu yaklaşımlar yüzünden mevsimlik işçiler taşlanıyor Amedspor oyuncuları ve takım otobüsleri saldırılara uğruyor, Kürt aileleri katlediliyor. Çünkü iktidar ve araçları bu ırkçılığı sömürgeciliği her yanıyla besliyor. Müge Anlı ırkçılığı hafızalardaki yerini kaybetmedi. Van’ da yaşanan deprem için "Herkes haddini bilecek yeri gelince taş atacaksınız, kuş avlar gibi avlayacaksın sonra yardım isteyeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakilerin o taş atanların eli kırılsın.’’ deme cesaretini gösterebilmişti. Bir başka ana akım medya sunucusu ‘’Deprem her ne kadar Van’da olsa da üzüldük’’ demişti. Sosyal medyada oh iyi olmuş, ilahi adalet. Hak yerini buldu vb gibi söylemler çok rahat bir şekilde kullanılmıştı. Bu ırkçılık ‘’Kürt bakan’’ Kürt asker’’ döneminde yani sorunun sözde ‘’kalmadığı’’ zamanlarda açığa çıkması ise malumun ilanıdır.
Yine, daha çok yakın bir tarihte Konya’da aynı aileden yedi kişi ırkçı bir saldırı sonucu katliama uğramıştı. Aile daha önce de saldırılara uğramış ve ‘’sizi burada yaşatmayacağız’’ denmişti. Son saldırıda hayatının kaybeden Barış Dedeoğlu ilk saldırı gerçekleştiğinde ‘’herkese adalet var da kürde adalet yok mu?’’ demişti. Yine Emine Şenyaşar’ın başlattığı adalet eylemi biliniyor. Dosyaya beş dakika göz atan birisi nasıl bir hukuk skandalının ya da hukukun nasılda ırkçı bir şekilde işlediğini tüm çıplaklığıyla görecektir.
 Sömürgeci zihniyetin yeni yolu meşhur düşünüyorum öyleyse varım algoritmasından hareketle’’ ‘’Düşünmüyorsan Yoktur’’ u çıkarmıştır. Böylece Gordion düğümü haline gelen Kürt sorunun çözüm reçetesi de sunulmuş oluyor.

Kürt partilerinin resmi kapatılması (ki şuan kapatma davası yürürlükte) durdurulmuş gibi görünse de yıllardır fiili kapatma milletvekilleri belediye başkanları yerine kayyumlar atanması yoluyla zaten gerçekleşmişti. Öyle ki dışarda kalan HDP’li vekili ya da Kürt halkının hak ve hukukunu savunacak olanlarda ana akım medyadan men etmiştir. AKP’li Özhaseki,   ‘’Lanet olsun oylarına. Onların oylarının Allah belasını versin demişti.’’ Yani bir yandan ‘’Kürt sorunu kalmadı’’ diyenler diğer yandan Kürt halkına karşı ırkçılığı da söylem ve pratikleriyle, terörize eden politikalarıyla beslemekten bir an olsun geri kalmıyorlar.
Bu da demek oluyor ki TSK da olmak, bakan olmak, TV açmak, seçmeli ders vermek, hepsi bir göz boyamadır. Bilinçli özgür yurttaşların önündeki görev ise hakikatin gözüyle bakmak ve gördüğünü söylemek söylediğini gerçekleştirmek için eyleme geçmektir.

Editör: TE Bilişim