Gazete Emek- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, "Biz ana muhalefet partisine yakışanın barış mücadelesinin ön saflarında yer almak olduğunu düşünüyoruz" dedi.
Doğan, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının arasında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Merkez Yürütüme Kurulu tartışmalarımız sürüyor" diyen Doğan, "MYK toplantımız arasındayım. Bir saat gecikmeyle buluşabildik. Çünkü MYK tartışmalarımız hala sürüyor. Bu süre zarfını başka bir şekilde değerlendirmek isteyenler olmuş. Hemen buradan da bir algı yaratmak ya da manipülasyon yapmak isteyenler olmuş. "DEM Parti sessizliğe büründü" diye başlık atanlara buradan seslenerek başlamak istiyorum" dedi.
Sözcü gazetesine seslenen Doğan, "İnternet sitesinde gördük bunu. Sessizliğe bürünmedik ve biz buradayız. Her zaman olduğu gibi oldukça gür bir sesle bugün yine karşınızdayız. Bunu yapmak isteyenlerin maksadını gayet iyi görüyoruz. Bizim sesimizi duyurmama gayretini, çabasını ve bu ısrarın arkasında yatan aklı da biliyoruz, tanıyoruz. Şimdi yayında mısınız? Bilmiyoruz tabi. Arkadaşlarımız kontrol etsinler, sesimizi duyurmak için bu kadar hevesliyseniz umarım yayındasınızdır" diye konuştu.
Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle sizi izleyen seyircilere buradan DEM Parti adına sesleniyoruz. DEM Parti’nin konuştuğu ve en çok konuşulduğu zamanlarda dahi DEM’i DEM’siz konuşma ısrarınızdan vazgeçin. Çünkü seyircileriniz bizleri duymak istiyorlar. Bunu biliyor ve sahada bununla karşılaşıyoruz. Onların haber alma hakkını korumak için dahi olsa gerçek gazetecilik yapın. Böyle sessizliğe büründü gibi manipülatif başlıklar arkasına farklı niyetlerinizi saklamayın. Bu dönem de ihtiyacımız medyanın da yapıcı bir dil kullanmasıdır, barışa katkı sunması, geleneksel alışkanlıklarından vazgeçmesidir."
"YENİ BİR BAŞLANGICIN İŞARETİ OLACAK"
Komisyonun İmralı’ya gitmesinin yeni bir başlangıcın işareti olacağını ifade eden Doğan,"Dil meselesi çok konuştuğumuz konu. Merkez Yürütme Kurulumuzun da gündemindeydi. Hepinizin dikkatle takip ettiği, sevgili Türkiye halklarının da çok yakından takip ettiği bir konu. Çünkü hepimizin hayatına değen bir konu. Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile ilgili gelişmeler ve özelde de komisyon, komisyonun yarın yapacağı toplantı. O toplantının gündeminin Sayın Öcalan ile görüşme olması, bu görüşme için oluşturulacak heyet, bu heyete katılacak partiler ve bu heyetin artık ne zaman yol alacağı. Çünkü bu yeni bir başlangıcın da işareti olacak artık. Resmen yeni bir aşamaya geçmiş olacağız. Kastım ikinci aşama" sözlerini kullandı.
Duhok’ta gerçekleştirilen forum hakkında konuşan Doğan, "Dünden bu yana pek çok farklı kesimin de yakından takip ettiği bir konferans. O konferanstan Türkiye'yi ilgilendiren önemli mesajlar var. Bu da Merkez Yürütme Kurulumuzun tartıştığı ve gündemine aldığı konulardan biriydi. Ve tabii ki yine hepinizin günlerdir bizimle birlikte yol gözlediğiniz haber. Bir türlü gelmeyen tahliye haberi, sevgili Selahattin Demirtaş ve sevgili Figen Yüksekdağ başta olmak üzere bitmeyen Kobanî Kumpas davası tutsaklığı. Bu da en önemli gündemlerimizden biriydi" ifadelerini kullandı.
"TARİHİN SINAVI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"En çok merak ettiğiniz konuyla başlayalım. Çünkü yalnızca DEM Parti takip edilmiyor bugün. Aynı zamanda iktidar partisi takip ediliyor. Öte yandan ana muhalefet partisi takip ediliyor ve diğer siyasi partiler takip ediliyor. Niye diyeceksiniz? Şu sebeple. Nasıl bir pozisyon alınacak? Nasıl bir tutum sergilenecek? Nasıl bir tavır alınacak? Bu süreçte nasıl bir sorumluluk üstlenilecek? Herkes bunu merak ediyor. En başta söylemek isteriz ki DEM Parti olarak hepimiz tarihin sınavı ile karşı karşıyayız. Tüm siyasi partiler, tüm Türkiye tarihin sınavı ile karşı karşıya. Komisyon İmralı'ya gitsin mi sorusuna yanıt aranıyor haftalardır. Yanıtı belli. Bir eşik yaratıldı. Bu atlanmaya çalışılıyor şimdi. Bu bir soru ya da sorun olmamalı. Olmaması gerektiğini defalarca söyledik. Çünkü söz konusu olan barış ve bu barışın mimarı da Öcalan’dır. Barışın yolu bunu hatırlatmaktan geçer. Onlarca yıldır sürdürdüğü çabayı anımsamaktan ve bunu anlamlandırmakdan geçer. Bununla yüzleşmekten geçer. Bu hakikati kabul etmekten geçer. Dolayısıyla bu bir sorun değildir. Bu durumda biz siyasetçilere ve siyasi partilere düşen aklımızı doğru kullanmaktır. Ama bu ne kadar önemliyse, siyasi aklı doğru bir zamanda, doğru yerde, söz konusu momenti kaçırmadan kullanmak, bunun için değerlendirmek ne kadar önemliyse vicdanımıza ve kalbimizin sesine de kulak vermek ve dinlemek o kadar önemli.
"HERKES VİCDANINI ORTAYA KOYARAK BİR KARAR ALMALIDIR"
O yüzden bu hakikatle yüzleşmenin kıymetinden bahsediyoruz. Yalanlara inanmayacak kadar hakikat gördü bu topraklar. Hiç kimse artık başka gerekçelere sığınmamalı. Herkes aklını, kalbini ve vicdanını ortaya koyarak konuşmalı ve buna göre bir karar almalıdır. Bu savaşın sürmesinden mi yanasınız, yoksa müzakereyle sorunların çözümünden mi yanasınız? Biz barışın gelmesinden yanayız. Biz Türkiye'nin demokratikleşmesinden yanayız. Biz eşit kardeşlikten yanayız. Biz yüzleşmekten yanayız. Biz inkarcılık dönemini topluca geride bırakmamız gerektiğini düşünüyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Bunun için müzakereyi çok önemli buluyoruz ve bunun için siyasi ve hukuki zemini güçlendirecek her adımı çok değerli buluyoruz. Bu anlamda tarihi görev elbette siyasilere düşüyor. Burada tabii ki çıkarlar değil, fikirler konuşmalı dedik en başından beri. Oy kaygıları, anketler, siyasi hesaplar ya da siyasi ikbal planları yapılmamalı dedik. Çünkü ikbal dediğimiz şey Türkiye'nin demokratikleşmesinde. Türkiye'nin güvenli geleceği eşit kardeşlikte. Türkiye'nin birliği ve beraberliği onurlu ve kalıcı bir barışta yatıyor. Bunu hep birlikte yaratabiliriz. Çok önemli bir andayız. Çok tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız ve bu eşiği atlamalıyız. Bunu ıskalamamalıyız."
"DOĞRU VE GEREKLİ OLAN SAYIN ÖCALAN'LA GÖRÜŞMEK"
"Hiçbir parti bu süreçten kendini muaf tutamaz ve tutmamalı" sözlerine vurgu yapan Doğan, "Kürt sorunu ve onun çözümü siyasi partilerin ve onların programlarının ya da çıkarlarının çok daha ötesinde, bunu hep söyledik. Çok daha üstünde bir mesele. Çünkü Türkiye'nin demokrasi sorunu hepimizi ilgilendiren bir sorun. O yüzden doğru ve gerekli olan Sayın Öcalan'la görüşmek ve buna dair hiçbir kaygıya, endişeye ya da komplekse kapılmamaktır. Biz tüm siyasi partilerin bu demokratik olgunluğu gösterebilmelerini bekliyoruz. Nasıl ki komisyon böyle bir temsiliyetle oluştuysa bu komisyonun yarın yapacağı tartışma böyle bir güçlü temsiliyetle ve olumlu bir şekilde nihayetlenmeli. Türkiye'nin yararı burada yatıyor. Bunu görmek gerekir. Gerekliliği yerine getirmekten kaçınmamak gerekir. Peki ne anlama geliyor Sayın Öcalan'la görüşmek? Niye bu kadar önemli? Neden bu kadar merkezi? Niye bu kadar olmazsa olmaz? Bu tartışmaları da görüyoruz. Defaatle yanıt verdik. Bir daha verelim. Onlar için bir daha söyleyelim. Bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Buna inanıyoruz" dedi.
"DİYALOG KURALIM, TEMASTA OLALIM"
Öcalan'ın "bir savaş" bitirdiğini belirten Doğan, "Silahların tümden devre dışı kaldığı, söze alanın açıldığı, demokratik siyaset alanının genişlediği bir gelecek inşasından bahsediyor. Ve taktik yapmıyor, taktiksel yaklaşmıyor. Bu bir stratejik yaklaşım. Bununla ilgili yıllardır kararlılık gösteriyor. Yani Öcalan diyor ki tüm Türkiye’de savaş gerekçesiyle gasp edilmiş hayatlar artık özgürleştirilmeli, herkes eşit olmalıdır. Yani Öcalan diyor ki savaşla parçalanmış hayatlarımızı, halkların savaşla parçalanmış hayatlarını onaralım. Yeniden birlikte yaşar hale gelelim. Bunların tamamını yeniden tanımlayalım. Konuşalım, diyalog kuralım, temasta olalım. Eşit kardeşlik hukukumuzu güçlendirelim. Bu sese kulak vermeden nasıl yol alacağız? Bu hakikati görmeden nasıl ivme kazanacak süreç? İşte gerekliliğin nedenleri bunlar. Zamanı artık barışa kurmalıyız" ifadelerini kullandı.
CHP'YE İMRALI ÇAĞRISI
Ana muhalefet partisine seslenen Doğan, "Şu dakikalarda ana muhalefet partisi de toplantı halinde. Buradan açıkça DEM Parti olarak kendilerine seslenmek istiyoruz. Biz ana muhalefet partisine yakışanın barış mücadelesinin ön saflarında yer almak olduğunu düşünüyoruz. En önde görmek istediğimiz siyasi parti ana muhalefet partisi. Çünkü kendilerine yakışan da yaraşan da tam olarak bunun en ön safında yer almaktır. Aksi takdirde Öcalan'ın siyasal muhataplığını inkar etmek üzerinden kurulan, kurulmaya çalışılan her cümle siyasetsizlik olarak algılanır, çözümsüzlük olarak algılanır, barış korkusu olarak algılanır. Biz böyle bir tuzağa düşmeyecek iradeyi tüm siyasi partilerin göstereceğine, göstermeleri gerektiğine inanıyoruz" sözlerine yer verdi.
"SOMUT ADIMLAR DA GEREKLİ"
Doğan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
"Barışın konuşulduğu bir zamanda hiç de barışa yakışır, yaraşır bir dil kullanılmıyor. Birebir konuşmalarda barıştan yana olduğumuzu söylemek yetmiyor. Bunun açıklanması ve ifade edilmesi gerekiyor. Dil yalnızca daha önce de söylediğimiz gibi bir ifade aracı değil, yalnızca konuşmak için kullandığımız bir şey değil. Ezber bozmaktan bahsediyoruz. Siyasi çıkarlara değil, toplumsal çıkarlara odaklanmaktan bahsediyoruz. Partilerin siyasi ikbal hesaplarına göre pozisyon almaktan değil, toplumsal bir pozisyon almaktan bahsediyoruz. Cesur olmaktan bahsediyoruz. Tabuları yıkmaktan bahsediyoruz. Eski yöntemlerle yeni inşa edilemez diyoruz. İşte tüm bunlar için yalnızca zaman zaman güzel sözler söylemek yetmiyor. Somut adımlar da gerekli. Zaman zaman güzel sözler söyleyeceğimiz ve sorunları palyatif bir şekilde çözmeye çalışacağımız ya da bunları çözüm önerileri gibi kamuoyuna anlatmaya çalışacağımız dönemi çoktan geride bıraktık.
Biz DEM Parti olarak hazırız. Bir daha söyleyelim. Tüm hazırlıklarımızı tamamladık. İlk günden beri Komisyon üyelerinin bu gündemle toplanması gerektiğini söylüyorduk ve bunun çok geciktirildiğinin de çokça altını çizdik. Yarın nihayet komisyon bu gündemle toplanıyor. Bu gündemle toplanacağını da kamuoyuyla paylaştı. Şimdi orada bulunan üyelerin karar verme zamanı. Üyelerin vereceği karar Türkiye'nin geleceğini ilgilendiriyor. Önümüzdeki yüzyılı ilgilendiriyor. Bu kadar kritik, bu kadar tarihi, bu kadar önemli bir kararla karşı karşıya Komisyon üyeleri. Yine çok söyleniyor. "Elimizi taşının altına koyduk” deniyor sıkça. Hatta bazen gövdemizi de taşın altına koyduk diyenler oluyor biliyorsunuz. Biz DEM Parti olarak yalnızca elimizi değil bedenimizi, kendinizi onlarca yıldır taşın altına koymuş vaziyetteyiz. Yalnızca bugün değil. O yüzden hazırız biz. O yüzden bu görüşmenin öneminin idrakindeyiz. Bunu savunmaktan vazgeçmiyoruz ve bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni de yapmaya çalışıyoruz. Korkmuyoruz. Çünkü bu bir korku meselesi değil. Burada korkulacak bir şey yok. Asıl korkması gerekenler barışı, demokrasiyi, eşit ve bir arada yaşamı ve özgürlüğü savunamayanlardır bugün. Bu konuda çekingen ve çekimser kalanlardır. Bu konuda mütereddit tavır sürdürmeye eğilimi olanlardır. Asıl korkması gerekenler onlardır. Bu, bir risk değil, bir fırsat. Tüm siyasiler için bir fırsat. Tüm siyasetçiler için bir fırsat. Toplumsal bir fırsatı kalıcı hale getirmenin imkânını doğru zamanda, doğru yerde değerlendirmenin olanağı bu. O nedenle biz bu fırsatı pekiştirecek adımları atmaktan, bunları teşvik etmekten, bu konuda sorumluluk üstlenmekten kaçınmıyoruz. Ayrıca şunu da hep hatırda tutuyoruz. Kaybettiğimiz binlerce cana borcumuz var. Onurlu bir barış, demokratik bir yaşam borcumuz var. Nice Türk ve Kürt gencine böyle bir borcumuz var işte.
"KOMİSYONUN EN GENİŞ KATILIMLA ÖCALAN’LA GÖRÜŞMESİ ÖNEMLİ"
Komisyon tabii ki yarın takdir edecek. Toplanacaklar ve bu konuyu konuşacaklar. Ama biz DEM Parti olarak Komisyonda oluşturulacak heyette İmralı Adası'na gidecek komisyon üyemizi de belirledik aynı zamanda, Merkez Yürütme Kurulumuzda. Eğer bir kişiyle temsil edilirse DEM Parti, Grup Başkanvekilimiz aynı zamanda Komisyonda da koordinatör grup başkan vekili olarak görev üstlenen arkadaşımız Gülistan Kılıç Koçyiğit bizi temsilen o heyette yer alacak. Bu tartışma hem Komisyon koordinasyonumuzda hem Merkez Yürütme Kurulumuz'da yapıldı, nihayetlendi. Eğer birden fazla kişiyle temsil edilecek olursak DEM Parti olarak bu heyetin içinde, o zaman Komisyon üyelerimizden bir isim daha belirleyeceğiz ya da gerektiği kadar isim belirleyeceğiz. En geniş katılımla, en geniş temsiliyetle kurulacak bir heyetin İmralı Adası'nda Sayın Öcalan'la görüşmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
"TÜRKİYE’NİN KUZEY VE DOĞU SURİYE'YE YAKLAŞIMI DEĞİŞMİYOR"
Şimdi tabii sizlerin de gözü kulağı bir yandan Ortadoğu'daki gelişmelerde tabii ki bizim de öyle. Ortadoğu'da pek çok parametre değişiyor. Değişen bu parametrelerde Türkiye'nin dış politikası artık bir iç politika haline geldi ya da iç politikadaki bazı gelişmeler Türkiye'nin yakın komşularını çok yakinen ilgilendirir hale geldi. Bir yandan meclisteki Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sürüyor ve çoğu zaman bu tartışmaları Plan ve Bütçe Komisyonunda da bakanlar geldiğinde duyuyoruz. Beraber takip ediyoruz. İstediklerimiz var, taleplerimiz var. Bugüne kadar bu konuya dair pek çok manipülasyon, dezenformasyon oldu biliyorsunuz. Çok spekülatif konular oldu. Suriye ve özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye ile ilgili gelişmelerden bahsediyorum. Ve tabii Irak Kürdistan bölgesindeki gelişmeler de aynı dikkatle izleniyor. Bir yandan Kürtler arası ilişkiler de böyle bir hassasiyetle takip ediliyor. Öte yandan Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile nasıl bir ilişki kuracağı, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin yine Suriye'deki geçici hükümetle yaptığı görüşmeler, sözü edilen mutabakatlar, anlaşmalar, bütün bunlar neye evrilecek, nasıl olacak, orada herkesin haklarının garanti altına alındığı demokratik bir Suriye nasıl inşa edilecek sorusu hepimizin merak ettiği konuların başında geliyor. Bunu da uzun uzun değerlendirdik şu saatlere kadar Merkez Yürütme Kurulumumuzda. Şimdi değişen bu parametreler içerisinde şöyle bir gerçeklik de oldu. Hiç yan yana gelmeyeceğini düşündüğümüz, belki müzakere girişiminde dahi bulunmayacaklarını düşündüğümüz gruplar, siyasi partiler görüşmeler yapıyor. Ancak değişmeyen bir durum var. Değişmeyen bu durum da Türkiye'nin Suriye'ye özel olarak da Kuzey ve Doğu Suriye'ye yaklaşımı. Tek tutarlı tutumu Suriye politikasında bu olabilir galiba Türkiye'nin bugüne kadar. Değişen Dışişleri Bakanlıklarına rağmen en istikrarlı tutumu bu konuda gösterdi. Kürtlerle kurduğu ilişki konusunda da gösterdi. Ne yazık ki bugüne kadar hep bir güvenlik meselesi, hep böyle bir tehdit unsuru ya da tehdit oluşturan bir varlıkmış gibi anlatmaya çalışageldi.
"MAZLUM ABDİ VE İLHAM AHMED DUHOK’A GİTTİ"
Dün Demokratik Suriye Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi Kürdistan Bölgesinde gerçekleştirilen Ortadoğu Barış ve Güvenlik Forumu için Duhok'taydı. Kendisine Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Bölgesi Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı İlham Ahmed de eşlik etti. Bu arada çok sayıda önemli şahsiyet de vardı. Hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi adına orada olanlar hem hükümet başkanı oradaydı. Sayın Mesut Barzani oradaydı ki kendilerinin organizasyonunda gerçekleşmiş bir konferanstan bahsediyoruz. Ve burada Mazlum Abdi yaptığı konuşmada şöyle dedi: "Suriye devlet kurumlarına katılmamız Türkiye için bir tehlike oluşturmaz. Türkiye için bir tehdit olmayacağız. Asla savaşı başlatan taraf olmayacağız. Suriye ordusunda yer almamız komşu ülkeler için tehdit olarak algılanmamalı. Biz kimseye karşı savaşmadık. Aksine Suriye ordusundaki varlığımız komşuların güvenliği ve istikrarı için bir güvencedir." Kendisine eşlik eden İlham Ahmed de şöyle devam etti: "Suriye'nin yeni bir savaşa ihtiyacı yok. Barışa ihtiyacı var. Bunca yıldan sonra birbirini anlamak, empati kurmak gerekiyor. Bir Kürt kendini bir Arabın yerine, bir Arap da kendini bir Kürdün yerine koyup düşünebilmeli. Kürdün ne istediğini bir Arap anlamalı ve onu nasıl razı edebileceğine dair kafa yormalı.
"BEKLENTİMİZ MAZLUM ABDİ’NİN TÜRKİYE’DE AĞIRLANMASI"
Aynı şey diğer taraf için de geçerli. Ne güzel olur rahatlıkla Türkiye'ye gidip gelebilsek. Ortak menfaatlerimiz olursa, barış olursa, Kürtlerin hakkı garantiye alınırsa ve birlikte yaşarsak ne güzel olur. Ne güzel olur Suriye ve Irak arasında iyi bir yaşam, barışçıl ilişkiler olursa. Sınırlar böyle kalabilir. Ancak onlara yüklediğimiz anlamlar değişmeliydi." Şimdi hakikaten sizlere soruyoruz buradan. Güzel olmaz mı? Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye ile bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile kurduğu ilişkilerin bir benzerini hatta daha ilerisini kurmayı hedeflese, dostluk kursa, temas halinde olsa tıpkı Kürdistan Bölge Başkanı Türkiye'de ağırlandığı gibi, tıpkı Sayın Neçirvan Barzani, Sayın Mesut Barzani Türkiye'de ağırlandığı gibi, Sayın Mazlum Abdi de Türkiye'de ağırlansa, var olan sorunlar yüz yüze konuşulsa, diyalog ve temasla aşılmaya çalışılsa güzel olmaz mı? Kime nasıl bir zararı olabilir bunun? Olsa olsa halklar yararına çok önemli bir adım atmak olur. Barış için. Üstelik bölgesel bir barışı hedeflemek için bir adım atmış olursunuz. Beklentimiz Türkiye'nin böyle adımlar atması. Mesela Nusaybin ve Mürşitpınar Sınır Kapıları açılsa güzel olmaz mı? Ya da yeni ilişkiler geliştirilse ve bir el uzatılsa, ticari ilişkiler geliştirilse, ekonomik, kültürel, sanatsal o kadar çok benzerliklerimiz var ki, o kadar çok ortaklıklarımız var ki, tam da böyle bir döneme girdik. 27 Şubat Çağrısında Sayın Öcalan bütünleşmeden bahsediyordu. İşte bütünleşme için böyle adımlar atılsa, sembolik değil, tarihsel anlamı olan, yüzleşebilen, buna cesaret eden adımlar atılsa güzel olmaz mı? Türkiye'ye yakışan bu olmalı. Türkiye'de siyasi partilerin öncülük etmesi gereken bu olmalı. Kısır tartışmalara boğulmak yerine yeni dönemin her sayfasını yeni adımlarla ilmek ilmek örerek inşa etmek olmalı.
ADALET BAKANI TUNÇ'A AİHM KARARLARI ÇAĞRISI
Merak ettiğiniz bir başka konu. Gerçi merakınızı gidermek için zaman zaman Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç açıklamalar yapıyor. Sağ olsun sorulan sorulara yanıt veriyor. Ancak işlenen suça seyirci kalıyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Kobanî Kumpas Davası tutsakları neden serbest bırakılmıyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı neden uygulanmıyor? En son geçen hafta yaptığımız toplantıda da ifade ettik. Dedik ki bu kararların bağlayıcılığı var. Hangi mahkeme böyle bir yetki aşımı yapabilir? Mahkeme takdirine bırakılacak bir durum değil. Anayasa ihlal ediliyor. Ve böylelikle bir suç işleniyor. Buna nasıl seyirci kalınabilir daha fazla? Bizzat Adalet Bakanı'nın az önce adalet ve hakkaniyet vurgulu bir açıklaması vardı. Adalet ve hakkaniyet için buralardan başlayalım. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaktan başlayalım. Niye tutuyorsunuz bu insanları hala içeride? Zaten 9 yıldır haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuluyor. Ve hiçbir şüphe dahi yok suç işlendiğine dair ortada.
Bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına saygılı olduğunuzu söyleyeceksiniz ve bunların yüzde 90'ının bu ülkede uygulandığını iddia edeceksiniz. Öte yandan tüm Türkiye'nin gözü önünde Demirtaş'ı, Yüksekdağ'ı, Tayfun Kahraman'ı, Osman Kavala'yı, Çiğdem Mater'i, Mine Özerden’i, Can Atalay'ı içeride tutmaya devam edeceksiniz. Bu paradoksal durumdan en hafif deyimiyle, bu suç işleme haline seyirci kalmaktan vazgeçmek gerekiyor. Çünkü bu da Türkiye’ye yakışmıyor. Böyle mi demokratik bir ülke olduğunu iddia ediyor Türkiye? Böyle mi bir hukuk devletine dönüş emaresi verecek? Buradan bu çağrıyı da yinelemiş olalım. Hep tekrar ettiğimiz gibi mutlaka hayal ettiğimiz ama artık bir hayal olmayan, bir ihtimal olmayan, bir düş olmayan, mümkün olan barışa erişeceğiz, ulaşacağız. Bunu ortak mücadelemizle yapacağız. Barış için mücadele edenler kazanacaklar."
Kaynak: Birgün




