Gazete Emek-T24 yazarı Tuğçe Tatari, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Van eski Milletvekili Aysel Tuğluk hakkında bir yazı kaleme aldı. “Benim içinde yaşadığım topluma inancımı büyük ölçüde kıran mihenk taşlarından biri Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinde yaşanan olaylardır” sözleriyle giriş yaptığı yazısında Tatari, Tuğluk’un vefat eden annesi Hatun Tuğluk’un 13 Eylül 2017 tarihinde Ankara’daki Hakk’a uğurlama erkanına yönelik saldırıya değindi.

Selahattin Demirtaş’tan 'HDP’nin adayı Başak Demirtaş olacak' iddiasına yanıt



“HATUN TUĞLUK’U KAYBETMEK ONU DERİNDEN SARSMIŞTI”

Tatari şu ifadeleri kullandı:

“Ankara’da vefat eden Hatun Tuğluk, İncek mahalle mezarlığına defin edilecekti. Aysel Tuğluk cezaevinden özel izinle cenazeye katılmıştı. Bitkin görünüyordu. Cenazeye katılan arkadaşlarının yorumlarından öğrenmiştik, en kıymetli insanıydı annesi. Ve onu kaybetmek Aysel Tuğluk’u çok derinden sarsmıştı.

Maalesef yaşadığı üzüntü sadece ana kaybıyla bırakılmayacaktı…

Hatun Tuğluk’un cenazesi gömülürken mezarlığa giriş yapan kalabalık bir grubun saldırısına uğramış, hakaret ve küfürler taş atmaya varmış, güvenlik görevlilerince ‘zapt edilemeyen’ grubun “Buraya Ermeni, buraya terörist gömdürmeyiz” diye avaz avaza bağırarak ölü bir bedene ettikleri üzerimde kurşun gibi bir ağırlık yaratmış, yıllarca unutamadığım derin bir ize dönüşmüştü.

Sonuçta Hatun Tuğluk ‘onu burada yatırtmayız, çıkartır, parçalar ve çöpe atarız’ tehditleri, tekbir sesleri eşliğinde taş ve tuğlalar atılarak gömüldüğü mezardan çıkartılmış ve doğduğu yere, Dersim’e defin edilmişti. Aslında o gün o cenazede yakın gelecekte Kürt siyasetçilere uygulanacak muamelenin de sinyalleri verilmişti bana göre.

Çünkü neredeyse HDP’nin tüm tanınmış isimleri o cenazedeydi ve ‘önlenemeyen’ bu olay esnasında uzun süre mezarlığa sıkıştırılıp belki de hayatları boyunca duymadıkları ağırlıkta küfürlere maruz bırakıldılar. İki gün süren cenazenin defin işleri dediğim gibi uzaktan bir izleyici olarak beni derinden sarsmış, ürkütmüş ve içinde bulunduğum topluma karşı muazzam bir kırılma yaşamama neden olmuştu.”

'Sahte Cumhurbaşkanı'nın birçok siyasetçi ile çekilmiş görüntüleri gündem oldu


“TUĞLUK, TEDAVİSİ OLMAYAN VE HAFIZASINI HEDEF ALAN BİR HASTALIĞA TUTULDU”

Tatari, yazısının devamında ise Aysel Tuğluk‘un tutuklu bulunduğu cezaevinde yaşadığı sağlık sorununa ilişkin “Sonra bir gün cezaevinde çekilmiş yeni bir fotoğrafı yayınlandı. Bembeyazdı saçları. İfadesinde acı vardı. Cenazede yaşananların üzüntüsünü atlatamamış diye düşündüm. Çok geçmeden öğrendim ki yaşadıklarının etkisiyle, tedavisi olmayan ve direkt hafızasını hedef alan bir hastalığa tutulmuştu. Tanımadığım Aysel Tuğluk’la ikinci duygusal dönemecime girmiştim. Açıkçası kahroldum. Kıvrandım üzüntüden.

İlk ve tek hasta tutuklu o değildi muhakkak, acı ve haksızlıklarla doluydu cezaevleri ama inandığı uğurda ‘ateşten gömlek giyerek’ siyaset yapan, bastığı yerde sağlam duran, kaymayan, kıvırmayan birinin böylesi bir hastalığa tutulması üstelik de düşman hukukunun adeta bir rehini pozisyonundayken bunu yaşaması beni derinden etkiledi. Hele maaşı için vekil olanları, Kürtlerin mağduriyetlerini kişisel kariyerine basamak yapan, siyasi bir kartvizit için kullananları filan düşününce Aysel Tuğluk’un yaşadığı bu durumu hazmetmekte daha da zorlandım” ifadelerini kullandı.

“CEZAEVİ KOŞULLARI, HASTALIĞIN HIZLI İLERLEYİŞİNDE ETKEN”

Cezaevi koşullarının, Tuğluk‘un hastalığının hızlı ilerleyişinde etken olduğunu belirten Tatari, “Aysel Tuğluk’un tutuklu değil hükümlü olması, pandemi koşullarının getirdiği yeni düzenlemeler, Kandıra’ya sevk edilen HDP’li vekillerden sonra uygulamadan kaldırılan ‘sosyalleşme’ler ve en önemlisi de cezaevi koşullarının bu hastalığının ne kadar hızlı ilerlemesine neden olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Konunun uzmanı değilim ama çevremde maalesef aynı hastalıktan muzdarip birçok yakınım var, hastalığın bu kadar genç yaşta ortaya çıkmasının annesinin cenazesinde yaşananların tetiklemesiyle mümkün ve bu derece hızlı ilerlemiş olmasının da cezaevi koşulları olduğunu bilecek kadar yakından tanıyorum bu hastalığı.

Ziyaretçilerinin anlattıkları düşünerek canlandırdığım acı tablonun daha da ete kemiğe bürünmesine sebep oluyor açıkçası. Aysel Tuğluk’un pek konuşmadığını, genelde dinlediğini sadece sıklıkla “Anneme neler yaptılar, dayanamıyorum” diye tekrarladığını aktarıyorlar” dedi.

“DEMİRTAŞ KADAR POPÜLER OLMAYANLARI DA ARADA HATIRLAYALIM”

Tatari, tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘a gösterilen hassasiyetin Aysel Tuğluk ve diğer siyasi tutuklular için de gösterilmesi gerektiğini vurgularken, şu ifadelerle yazısını sonlandırdı:

“Çok yakın bir geçmişte Kürt siyasetçileri bir çeşit siyasi moda gibi kovalayan, yan yana gelmeye çabalayan, aynı masada oturmakla övünenlerin başlıca hedeflerinden biriydi Aysel Tuğluk, şimdi kaçı dertleniyordur acaba, kaçı bir mektup yazmıştır, kaçı avukatını arayıp bilgi sormuştur…

Neyse, oralara girmeyeceğim çünkü çıkışı olmayan bir kuyu olduğunu çok iyi biliyorum!

Aysel Tuğluk’un hastalığı Kocaeli Tıp Fakültesi tarafından yaklaşık bir yıl önce teşhis edilmiş. Hastanede kapsamlı bir rapor hazırlanmış ve özetle hastalığın ilerleme hızından dolayı Aysel Tuğluk’un hayatını tek başına idame ettirmesinin imkansız olduğu vurgulanmış.

Bu rapor ve teşhisten sonra konu adli tıbba sevk edilmiş ve pek tabii ‘hastalığının cezaevinde kalmasına engel olmadığı’ kararı çıkmış…

Hatun Tuğluk’un cenazesini parçalamak isteyenler ilk duruşmada tahliye oldu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla fotoğrafları ortaya saçılanlar oldu, hatta aralarından muhtar adayları bile çıktı.

Ama kıymetli bir insan bir siyasetçi o gün yaşatılanlar yüzünden zihnen yok oldu! Biz ayrıcalıklı cezaevleri, kollanan tutuklular, kayırılan siyasetçiler, işlediği suçun bedelini ödemeyen yüz binlerce örnek sayabiliriz, bunu yapabilecek kadar fazla doneye sahibiz ne yazık ki.

Ama Aysel Tuğluk ve diğer tüm Kürt siyasetçilerin bu ayrıcalıklardan faydalanamayacaklarını da iyi biliriz…

Çünkü memlekette affı olmayan tek suç düşünce suçudur. Ne yaparsanız yapın daha büyük bir suça bulaşmış sayılmazsınız. Düşüncenizle devleti rahatsız etmenin bedeli hastalansanız da, ölseniz de size merhamet edilmemesidir…

Bir insanın sırf kızının durduğu yer, düşündükleri yüzünden cenazesini parçalamak isteyenler neredeyse ödüllendirilirken her gün biraz daha her şeyi unutarak cezaevinde yaşamaya çalışan bir insanı serbest bırakma fikrini düşünemezler bile…

Bu işin devlet tarafından yaratılan adaletsizliği.

İşin bir de maalesef çuvaldızı kendimize batırmak zorunda olduğumuz kısmı var.
Hem şahsen Aysel Tuğluk hem de Kürt siyaseti geçmiş popüler günlerinde olmadığı için, tedavisi olmayan hastalığını belki de sadece bir miktar yavaşlatmak namına kalan hayatını özgür ve bakılarak devam ettirmesi yönünde bir kamu oyu dahi oluşamıyor.

Çünkü bu konuyla ilgilenen yok! Daha doğrusu bu konuyla ilgilenmenin getirdiği bir alkış yok. Ve maalesef alkışın olmadığı yerde bir dayanışma görmek de imkansız gibi.

Selahattin Demirtaş’a elbette hepimiz sahip çıkalım. Yaşadığı adaletsizliği görünür kılalım. Ama bir de onun kadar popüler olmayan ve sadece özgürlüğünü kaybetmiş olmakla kalmayıp çok büyük mağduriyetler yaşayan yüzlerce siyasi tutukluyu da arada bir hatırlasak?

Aysel Tuğluk bile görece tanınan, görünen yani avantajlı pozisyonda. Siz daha gerisini düşünün! Bu da hak mücadelesi adına, insan hakları mücadelecileri adına, hak temelli bir yaşam benimseyen tüm ‘hala bedeniyle, kalemiyle, sözüyle özgür kalabilmiş’ bireyler yani hepimiz adına bir utanç sertifikasıdır aslında!

Aysel Tuğluk gibi sağlam duruşlu insanlar ise hastalığına rağmen annesine yapılanları ve buna müsaade edenleri unutmadan yaşar.

Bu da hepimize fener tutar, tutmalıdır!”




Kaynak: Pirha

Editör: TE Bilişim