Gazete Emek- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 2026 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu’nun Meclis’te görüşüldüğü süreçte ekonomik kriz, yoksulluk ve adalet talebini büyütmek amacıyla dört koldan Ankara’ya yürüyüş başlattı. Yürüyüşün Çukurova kolu Hatay’ın Samandağ ilçesinde bulunan Abdullah Cömert Parkı’ndan başladı.
Yürüyüş öncesi konuşan İklim ve Adalet Komisyonu üyesi Gül Oruç, depremde ağır yıkıma uğrayan Hatay’ın yeniden ayağa kalkması için hükümete çağrıda bulundu. Gül Oruç, kentin yıllarca Türkiye’nin vergi sıralamasında ilk 10 içinde yer almasına rağmen afet bölgesi ilan edilmemesini “asrın haksızlığı” olarak değerlendirdi.
Samandağ Esnaf Sanatkarlar Odası adayı İsmail Kılıç, deprem sonrası ağır ekonomik koşullarla mücadele eden Hataylı esnaflarının kenttin yeniden ayağa kalkabilmesi için vergi ve SGK borçlarının tamamen silinmesini talep etti. Konteyner kentlerde zor şartlarda faaliyetlerini sürdürdüklerini belirten Kılıç, zararına satış yaptıklarını ve artan elektrik, muhasebe ile vergi yükleri altında ezildiklerini ifade etti.
Hatay’ın yeniden ekonomik canlılığa kavuşabilmesi için köklü çözümler gerektiğini vurgulayan Kılıç, “Hatay halkının tekrar ayağa kalkabilmesi için vergi ve SGK borçlarının tamamen silinmesini talep ediyoruz” çağrısında bulundu.
‘BARIŞ YOLU EŞİTLİKTEN GEÇER’
Samandağ Belediyesi CHP Belediye Meclis üyesi Metin Yüksek, hukuksuzluğa, ayrımcılığa ve farklı kimlikleri üzerinde baskıya son verilmesini isteyerek, “Barışın yolu içeride tüm kimliklerin ve insanların eşitliğini sağlamakla geçer, inançların eşitliğini sağlamakla geçer. Biz Samandağ olarak coğrafyamızın acılarını tanıklık eden bir ilçeyiz. Bu yüzden Türkiye'deki adalet arayışımızı hemen yanı başımızda yaşanan insanlık dramından ayıramayız. Sınırın hemen ötesinde Suriye'deki iç savaş koşullarında hedef alınan ve sistematik olarak katliamlara maruz bırakılan Alevi toplumunun yasa dışı büyük insanlık suçunu asla unutmuyor ve kınıyoruz” diye konuştu.
‘BİR SİYASİ FEKALET VAR’
Son olarak konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, ekonomik adalet, demokratik siyaset ve toplumsal eşitlik taleplerini Ankara’ya taşıyacaklarını belirtti. Deprem ve sonrasında yaşananlara dikkat çeken Temelli, “Adalet mücadelemiz devam ediyor. Adalet arayan ailelerle birlikte bizler de bu mücadeleyi evet sürdürmeye devam edeceğiz. Bu deprem tabii ki bir doğal afet olarak sunuldu ama aslında depremin arkasında yatan bir siyasi felaket vardı. Kent rantları uğruna aslında insanların yaşam hakkını yok sayanlar şimdi de müteahhit hakları uğruna yine bu adaleti yok saymaya devam ediyorlar ki bunun karşısında olmaya adalet arayışımızı sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.
‘BÜTÇE GÖRÜŞMESİ SOKAKTAN KOPMUŞTUR’
Çiftçinin ve esnafın yaşadığı sorunlara değinen Temelli, “Biraz önce burada yaşayan çiftçilerin, esnafların sorunlarını dinlediniz. Ve şu anda Meclis’te bir bütçe görüşmesi var. Bütçe görüşmesi sokaktan kopmuştur. Bütçe esnaftan kopmuştur. Çarşıdan, pazardan, çiftçiden, emekçiden, kadından kopmuştur. Kapalı duvarlar arasında bir bütçe görüşmesi sürüyor. Bu kabul edilemez. Çünkü halkın sorunları, çiftçinin, emekçinin sorunları, yoksulluk bu denli şiddetliyken bu bütçenin bu haline baktığınızda aslında ne kadar topluma, halka, insana yabancılaştığını görürsünüz. Bu bütçenin derdi esnaf değildir, çiftçi değildir, emekçi kadın değildir. Bu bütçenin bir tek derdi vardır, sermayedir. Sermayenin çıkarlarına ve militarist askeri bürokrasinin güvenlikçi anlayışına hizmet eden bir bütçeden başka bir bütçe karşımızda yok. Buna karşı DEM Parti olarak, sokağın partisi olarak, emekçinin, çiftçinin, kadının partisi olarak sokaklardayız. İşte sizlerle burada bir aradayız.
‘BİZE AİT OLANI İSTİYORUZ’
Ekmek ve barış mücadelesini vermeye devam ediyoruz. Bu amaçla da Türkiye'nin dört bir yılından ekmek ve barış bütçesi adına bugün yürüyüş başlatıyoruz. Bugün bizler buradayız. Samandağ'dan başlatıyoruz. Geçtiğimiz her yerde sizlerle buluşarak aslında sizlerin sesini, taleplerini Ankara'ya o kapalı duvarlar arasına kendini saklayan iktidara götüreceğiz. Diyeceğiz ki halkın sesini duymak zorundasın. Halkın haklarını halka vermek adına bütçe yapmak zorundasın. Tam 24 yıldır sermaye adına yaptığın ve sonuçta da aslında koca bir ülkeyi çöküşe sürüklediğin bütçelere itirazımız var. Bize ait olanı istiyoruz. Var ettiğimiz zenginlik bize aittir. Bu zenginliğin bizim elimizden alınıp sermayeye bir avuç zengine ve savaş baronlarına peşkeş çekilmesini kabul etmiyoruz. Bize ait olanı istiyoruz. Ve bu amaçla da mücadelemizi Türkiye'nin her yerinde bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da hep birlikte tüm halkımızla birlikte sürdürmeye devam ede sayıyorlar. Aslında bize ait olanı bizden almak, gasp etmek adına yok sayıyorlar. Yoksa bu bütçeye baktığınızda kaynak mı yok? Kaynak çok. O kadar çok ki sermayenin üç nokta yedi trilyon liralık vergi borcunu silebilecek kadar kaynakları var” diye konuştu.
‘AÇLIĞA MAHKUM EDEN BİR ANLAYIŞ’
Temelli konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bakın böyle devasa bir kaynak sadece ve sadece vergi alınmaktan vazgeçildiği için aslında sermayeyi desteklemiş oluyor. Kaynak mı yok? 2.1 trilyon lira faiz ödemesi yapıyor bu bütçe. Yani paradan para kazananlara daha çok servet aktarmaya devam ediyor. Kaynak mı yok? 2.7 trilyon silaha, IHA’ya, SİHA’ya kaynak ayırıyor. Kaynak çok. Dolayısıyla 19 trilyonların üzerinde bir bütçeden kaynak kime yok? Çiftçiye yok. Kaynak kime yok? Emekçiye yok. Kaynak kime yok? Kadına yok. Evet toplumsal cinsiyete duyarsız bir bütçe. Bir erkek bütçe var karşımızda. Kadının adı bütçede yok. Çünkü kadın yoksulluğunu biliyorsunuz. Kadın işsizliğini biliyorsunuz. Kadınların mağduriyetini biliyorsunuz. Ama bütçede kadınlara ayrılmış kaynak aslında neredeyse kadınlarla alay edecek kadar bir kaynak. tartışmaları sürüyor. Asgari ücreti yirmi yedi bin lira mı yapalım, yirmi sekiz bin lira mı yapalım diye tartışıyorlar. Oysa yoksulluk sınırı doksan bin lirayı geçmiş durumda. Biz DEM Parti olarak asgari ücretin en az yoksulluk sınırının yarısı olması gerektiğini dile getirdik. Onlar bizim istediğimizin yarısını bile veremiyorlar. Neden? Çünkü emekçiye ayrılmış bir bütçe yok. Emekçiyi içinde barındıran bir zihniyet yok. Emekli en düşük emekli ayrı on altı bin lira. Şimdi on sekiz mi yapsak? On sekiz bin beş yüz mü yapsak gibi adeta emekliyi bırakın yoksulluğa, açlığa mahkum eden bir anlayışla yaklaşıyorlar.
‘İTİRAZIMIZ VAR’
Emekçiler üretiyor, bir zenginlik yarattılar ama bunun nimetinden yararlanan işte o bir avuç zengin. Türkiye'nin yüzde sekseni yoksul. Yoksulluk artık bir şiddet ama yoksulluk ve mücadele yok. Yoksulluğu yönetmek var. Halkı, toplumu, yoksulluğa mahkum edip sonra da destekliyoruz diyor. Her aileye sosyal yardım yapıyoruz diyor. Yirmi milyon insana sosyal yardım yaptığını söyleyerek adeta kendilerini teşhir ediyorlar. Durum o kadar vahim ki ülkenin neredeyse dörtte biri muhtaç duruma getirilmiş. İşte bu yoksulluğu yönetmek. Bu zihniyet budur. İşte buna itirazımız var.
‘ÖRGÜTLENME MÜCADELESİNİ YÜKSELTECEĞİZ’
Onlar, ‘derdim sermayedir, benim derdim İHA'dır, SİHA'dır. Mandalina kimin umurunda?’ Portakal kimin umurunda? Hayvancılık kimin umurunda? Oysa biraz önce söylediğim rakamlar o trilyonlarca rakamlar çiftçiyi desteklemeye ayrılabilirdi. Hayvancılığı desteklemeye ayrılabilirdi. Bu mümkün. Ama o bütçe halkın bütçesi olursa mümkün. İşte DEM Parti olarak ekmek ve barış bütçesi dediğimizde aslında halkın bütçesini dile getiriyoruz. Demokrasi budur. İşte budur demokrasi tam da burada bu meydanda buluşup talepleri ortaya koymak bize ait olanı hakça, adaletçe bölüştürmektir. Yoksa demokrasi sadece ve sadece mecliste ellerin kalkması ve inmesiyle ya hayata geçireceğiniz bir şey değildir. Gelip burada sizi dinliyorlar mı? Hayır. Dinlemedikleri için aslında kaçtıkları için de işte oraya sıkışıp kalıyorlar. Ankara'nın içinde yaptıkları siyaset halka rağmen yapılan bir siyasettir. O yüzden sokaklarda meydanlarda olmak sesimizi daha çok çıkarmak örgütlenmek örgütlü mücadeleyi yükseltmek zorundayız.
‘BÜYÜK MAĞDURIYETLER YAŞANDI’
En büyük mağduriyetlerinden birinin yaşandığı bir kentteyiz. Ve bu kentin sorunları aynen devam ediyor. İşte Antakya, Samandağ bu bölgede gidip baktığınızda ortaya çıkan tablo aslında hiçbir şeyin sağlıklı bir çözüme kavuşturulmadığını bize gösteriyor. Biraz önce dile geldi mücbir sebep. Var ki o denli büyük bir aslında talan var ki o israfa, o talana yetişmek için oraya kaynak yetiştirmek için aslında işte bu mücbir meselesinde bile attıkları adım bize bunu gösteriyor. Dert budur. Esnafın sorunlarında da aynı şeyi yaşıyoruz. Şimdi basit usulden gerçek usule geçirmeye kalkıyorlar. Esnafı desteklemek yerine, çiftçiyi desteklemek yerine daha nasıl fazlasını kopartırım peşindeler. Daha çok vergi. Ne için ödüyoruz bu vergi? İnsanlar vergiyi ne için öder? Kamu hizmeti almak için öder. Çiftçinin desteklenmesi için öder. Ucuz gıdaya, sağlıklı gıdaya erişmek için öder. İnsanlar vergiyi ne için öder? Aslında esnafın güçlenmesi için, çarşının, pazarın canlı kalması için öder. Niçin öder? Çocuklarımız sağlıklı bir şekilde eğitim hakkından yararlansın diye öder. Şimdi baktığımızda çocuklarımız nerede? Okulda mı? Çocuklarımızın büyük bir kısmı iş yerlerinde işçileştirilmiş. Ve nereye dokunsanız buna benzer binlerce sorunla karşı karşıyasınız. Çünkü halkı ve halkın taleplerini dikkate alan bir anlayış söz konusu değil. Bütçe hakkı başta olmak üzere bir hak mücadelesini mutlaka örgütlemeliyiz. DEM Parti olarak bugün Türkiye'nin her yerinde aslında bir araya gelerek halkımızla bu mücadeleyi var etmeye çalışıyoruz. Eğer biz çiftçiler, işçiler, emekçiler, kadınlar yan yana gelip bu mücadele örgüt diyebilirsek inanın başaramayacağımız bir şey yok. Bize ait olanı geri alacağız. Bundan da kimsenin kuşkusu olmasın.”
‘TÜRKİYE BARIŞINI ARIYOR’
Barış ve Demokratik Toplum Süreci'ne değinen Temelli, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Türkiye barışını arıyor. Türkiye nasıl ekmeğinin peşindeyse hak ettiğini alma peşindeyse barış da onun hakkıdır. Onun peşinde mücadelesini veriyor. Bu mücadeleyi veriyoruz. Hem mücadelemizi hem müzakeremizi yürüterek aslında hak ettiğimiz barışı ve tabii ki toplumsal barışı inşa etmeye, var etmeye, hayata geçirmeye çalışıyoruz. Buna karşı direniyorlar, oyalıyorlar, ayak sürtüyorlar, bahane uyduruyorlar. Ama nasıl ki ekmek mücadelesi bizim için vazgeçilmez bir mücadele ise barış mücadelesi de yine vazgeçilmez bir mücadeledir. Çünkü bu yaşam hakkıdır. Ancak barış varsa işte o zaman ekmek vardır. Ekmek için barışa da muhtacız. O yüzden de bu mücadeleyi mutlaka buluşturmalıyız. Yoksulluğa karşı ve savaşa karşı ekmek ve barış mücadelesinde yan yana gelmeliyiz. Ekmeğimize göz dikenler aslında bizim bir arada yaşamamızı Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin bu coğrafyada yer alan tüm halkların, tüm inançların bir arada yaşamasına da karşılar. Ayrımcılıkla, nefretle insanları birbirine karşı getirerek aslında bir düzenin sürmesini istiyorlar.
‘MİLİTARİST BİR BÜTÇE’
Sayın Abdullah Öcalan'ın yapmış olduğu açıklamadan sonra ortaya çıkan iklim artık bizim için önemli bir dönemdir. Bu dönem barış için mücadele dönemidir. Bu sadece ve sadece onların istediği onların yönettiği bir şey değil, tam tersine bizim mücadelemizle var edeceğimiz bir Hem Türkiye'de hem Suriye'de hem tüm Ortadoğu'da bizler barışımızı istiyoruz. Bugün Suriye'de yaşananları görüyoruz. Suriye'de Alevi halkına karşı, Alevi toplumuna karşı, Dürzülere karşı, Hristiyanlara karşı, Kürtlere karşı bir tekçi anlayışın, bir zihniyetin saldırıları, katliamları evet hakkı tanıyamayacağını tanımadığını nasıl ki geçmişte yaşananlar bütün acılarıyla ortadaysa bugün bu acıların tekrar etmesini istemiyoruz. O yüzden de hem Suriye'de hem Türkiye'de halkların bir arada yaşayacağı demokratik rejimlerin hayata geçmesi için barış mücadelesi veriyoruz. Suriye'de yaşayan bütün halkların söz yetki karar sahibi olarak ve yerel demokrasiyi hayata geçirerek Suriye'yi demokratikleştirme mücadelesine Türkiye destek vermelidir. Türkiye hala savaş politikalarıyla yayılmacı politikalarıyla Suriye'ye yaklaşamaz. Suriye'ye böyle yaklaştıkça Türkiye'de barışını var edemez. Suriye'yle Türkiye ortadan geçen bir sınırla ayrılamaz. Suriye'yle Türkiye'nin bağları çok güçlü bağlardır ve bu bağları dikkate alan bir politikayı üretmek zorundayız. İşte o yüzden diyoruz ki bu bütçede silaha değil barışa kaynak ayrılsın. Bu bütçede hala geçmişte olduğu gibi sadece ve sadece militarist bir akılla bütçe hayata geçmesin.
Şimdi hem Türkiye'de hem Suriye'de halkların refah içinde yaşayabileceği, demokrasiyi var edebileceği bir düzenlemeyi hayata geçelim. DEM Parti'nin ekmek ve barış mücadelesi ve bu yürüyüşü o yüzden Türkiye'nin de Suriye'nin de Ortadoğu'nun da Kürtlerin, Türklerin, Alevi toplumunun ayrımcılığa uğrayan yok sayılan bütün insanların bir aradaki yürüyüş mücadelesidir. Bu mücadelede sizleri de yanımızda görmek bizi umutlandırmıştır, mutlu etmiştir. Hepimizin yolu açık olsun.”
Kitle, sloganlar eşliğinde ilçeden İskenderun yönüne doğru yürüyüşe geçti.
Kaynak: MA




