Gazete Emek-Kendini Mesih ilan eden Hasan Mezarcı, Rûdaw’ın kendisi ile ropörtaj talebine “Havari İbrahim” ilk olarak “Mesih’in medyaya ropörtaj verme taraftarı olmadığı” belirtilmişse de, peşi sıra süren diyalog neticesinde kabul etti.

Rûdaw ekibine konuşan Mezarcı’nın İslam dünyasının “topyekün bir medeniyet sorunu” olduğunu söyledi.

Vedat Milor’dan kendisini engelleyen Leman Sam’a tepki: Saat 18’e kadar süre veriyorum

Milletvekilliği döneminde özellikle Kürtler hakkındaki açıklamaları nedeniyle DGM’lerde yargılanan, daha sonraki yıllarda cezaevinde işkence gören Mezarcı, Kürt sorunu, Kürtlerin kolektif hakları, anadilde eğitim ve Kürtlerin devlet hakkı gibi konularda açık ve net konuştu.

“MESİH OLDUĞUMU BİLMEMLE BİRLİKTE HER ŞEY DEĞİŞTİ”

21. Yüzyılda Mesih olmak nasıl bir duygu? Teknolojinin, bilimin, tıppın ulaştığı sevyeyi baz aldığımızda siz kendinizi bu çağda nasıl hissediyorsunuz?

Zaman zaman Hasan Mezarcı milletvekili iken şöyle konuşuyordu, şimdi farklı konuyor diyerek, o gün ile bugün arasındaki farklılıkları gündeme getirerek bunu bir çelişki gibi göstermeye çalışıyorlar. Ben Mesih olduğumu bilmeden önce herkes gibiydim. Yani tırnak içinde, buranın tabiri ile yerli ve milli bir kişi. Daha çok dini yönü, din olarak da İslam yönü ağır basan bir söylem içerisindeydim. Bendeki değişim, geçmişteki görüşlerimi, oturmuş, düşünmüş, araştırmış ve yanlışlarını değiştirmiş, düzeltmiş durumu yok bende. Mesih olduğumu bilmemle birlikte her şey değişti. O zaman Hasan Mezarcı konuşuyordu, şimdi Mesih konuşuyor. O zaman Hasan Mezarcı Türkiye’den dünyaya bakıyordu. Şimdi Mesih Allah’ın nazarıyla bütün milletlere, bütün dünyaya bakıyor. Ve hepsini de tabi eşit olarak görüyor. Bendeki değişimin sebebi budur. Bu mesih olduğumu bilmemle birlikte Müslümanlığa, Yahudiliğe, Hristiyanlığa, Budizme, Hinduizme, ideolojilere, ırklara, dinlere, dillere bakışım otomatik olarak değişti. Şöyle bri benzetme vardır İncil’de, aynen öyle oldu; inanan, inanmayan ayırmadan, müslim-gayri müslim ayırmadan, güneşini herkesin üzerine doğduran, rahmetini herkesin üzerine yağdıran Tanrı gibi yetkin olmak, Tanrı nazarıyla bakmak ve bütün insanları o şekilde kucaklamak. Bu ilahi değişim bende kendiliğinden geldi.

“İKİ BİN YIL ÖNCE DE BUNU SÖYLÜYORDUM, ŞİMDİ DE BUNU SÖYLÜYORUM”

Peki başlangıçta Müslüman bir Türk olduğunu gerçeğinden bakarak, Müslüman ve Türklükten neleri kısmak ve bir tarafa bıraktınız?

"Her şeyden önce İslam’a bakışım, dine ve dinlere bakışım değişti. Geleneksel din öğretilerine bakışım kendiliğinden değişti. Hristiyanlığa, Budizme, Hinduizme bakışım da öyle. Biliyorsunuz, Müslümansan cennete gideceksin, değilsel cehenneme gibi genellemeler vardır. Öncelikle din öğretimin çerçevesini söylemek istiyorum, Mesih’in din öğretisini. Ama bundan önce müsaade ederseniz şunu söyleyeyim; Kur’an’a göre İslam Hz Muhammed’in öğrettiği dinin adı değildir. Kur’an’a göre İslam bütün peygamberlerin öğrettiği dinin Arapça adıdır. Yani Kur’an’a göre Adem’in, Nuh’un, İbrahim’in, Musa’nın öğrettiği din de İslamdır. Onlara inanan da Müslümandır. Kur’an’a göre aslında bu böyledir. Ama sanki Hz Muhammed’e inananlar Müslüman, inanmayanlar değil gibi bir inanç oluşturulmuş. Dolayısıyla bu bakış açısı ile baktığımızda şunu söyleyebiliriz; bir dinin Arapça ismi İslam, inananın Arapça Müslüman denilmesi gerekmiyorken, bir yaratıcıya inanmak. İster Allah der, ister Yahve, ister Baba der, ister Brahma der Hindular gibi. Önemli olan budur. Oradaki tanrının, ilahın ismi önemli değildir. Dinin özü, özeti şudur; bir yartatıcıya inanmak, hangi isimle anarsa ansın, yalnız onu sevmek, ona tapmak, ona dua etmek, ondan başkasına tapmamak. Kötülükten uzak durmak, iyilik yapmak. Aslında bütün dinlerin, özellikle benim din öğretimin özü, özeti budur. Orada isimler, kimlikler önemli değildir. Şöyle diyeyim; müslümanlar Müslüman bir ailede doğduğu için müslümandır. İslamı seçtiği için değil. Ben müslümanın cennete gideceğim. Yani Müslüman mahallesinde doğan cennete gidecek, Hristiyan mahallesinde veya Hindu doğan cehenneme gidecek. Böyle bir şey yok. Bu insanların kazandığı bir şey değil, aileden gelen bir şey. Dillerini örğendikleri gibi dinlerini de öğreniyorlar ailelerinde. Dolayısıyla bütün insanlara, milletlere böyle bakmak gerekiyor. Tabii ki ben böyle bakıyorum. İki bin yıl önce de bunu söylüyordum, şimdi de bunu söylüyorum."

Aşısızlara test zorunluluğu kaldırıldı

“MEHİS OLDUĞUMU AÇIKLADIĞIMDA TÜRKİYE’DE ÇOK BÜYÜK BİR PANİK MEYDANA GELDİ”

"Almanya’da mesih olduğumu açıklanıncaya kadar deli algısı gibi bir şey yoktu. Zaman zaman medya ile de görüştüm, onlar vardır arşivlerde. Mehis olduğumu açıklar açıklamaz Türkiye’de çok büyük bir panik meydana geldi. 2000’li yılları düşünün. O günün cumhurbaşkanı, başbakanı, genelkurmay başkanı, meclis başkanı, siyasi partileri, sanatçısı, diyaneti, tarikatı büyük bir panik yaşadılar. Halk zaten beni biliyordu, tanıyordu. Halkın bana inanmasından korktular. Ve organize bir şekilde medya üzerinden koro halinde hep birlikte tırnak içinde ‘deli’ buna inanmayın diye o deli korusu harekete geçti. Haftalarca sürdü. Böylece kendi otoritelerinin sarsılmasından korktular. Siyasi partiler de korktu, devlet erkanı da panikledi. Öyledir de, bu halk benim mesih olduğuma inanırsa Diyanet İşleri Başkanı’nın da otoritesi kalmaz, patriğin de, siyasetçinin de otoritesi kalmaz. Benim bir siyasi hareket, tarikat kuracağımı sandılar. Kendileri gibi sandılar. Halbuki Mesih böyle bir şeyi 2 bin yıl önce de yapmadı, şimdi de yapmaz."

O dönem bahsettiğiniz panik ve korku devam etti mi? Siz hayatınızda kendinizi güvende hissediyor musunuz?

"2001 yılında Türkiye’ye döndüğümde Ankara Cumhuriyet Başsavcısının ya zindana ya da akıl hastanesine konacak şeklinde beyanatı vardı. Bunlar gazete manşetlerinde yer aldı. Türkiye’ye dönünce tutuklandım, soruşturma açıldı, 7 yıl sürdü Mesih olduğumu açıkladığım için. Bir kere bir insanın mesih olduğunu, peygamber söylemesi yargı konusu yapılamaz. Ben o zaman da açıkça söyledim, şimdi de söylüyorum; mesih olduğunu, peygamber olduğunu söylemek suçsa değil mi? Bu ülkede Hz Muhammed’e inananlar var. Delili ne? Tanımadığınız, görmediğiniz, bin yıllar önce yaşamış İbrahim’e inanıyorsunuz, Adem’e inanıyorsunuz, Nuh’a, Musa’ya, İsa’ya inanıyorsunuz da bana neden inanmıyorsunuz? Bu bir iman meselesidir. Ama deli meselesi bir başkadır. Bir insanın deli olduğuna dair söz ve davranış bozuklukları olur, bunu aslında herkes gözler. Fakat bizim peygamberlere deli denmesinin sebebi halkın inanmasını engellemek içindir. Bu bütün peygamberlere yapıldı, bana da yapıldı. Ama bu devam etmez. Bu algı yavaş yavaş yıkılıyor. Halk gördükçe kandırıldığını anlayacak."

“BEN TEK BAŞIMA ÇIKIP MESİH OLDUĞUMU SÖYLEMEDİM”

Tarihten beri kendisini mesih ilan eden çok insan var. Siz tüm bu kişilerden ayrı olarak hangi verilere göre mesih olduğunuza inandınız. Bir keramet olmak zorunda mı? Mesih bir keramet gösterecek mi?

"Türkiye başta olmak üzere İslam ülkelerinde mesih denilince İbrahim, Musa gibi, Muhammed gibi bir peygamber olduğu algısı var. Bir kere bu yanlış. Mesih Ruhu-l Kudüs’tür, bütün peygamberlerden farklı. Bu konuya şimdi girersek uzar. Yani Müslümanların Cebrail dediği Ruhu-l Kudüs ete kemiğe bürünmüş, İsa Mesih olarak görünmüş, Meryem’den insan bedenine bürünerek dünyaya gelmiş. Dolayısıyla Mesih bütün peygamberlerden farklıdır. Şimdi İslam dünyasında Mesih’e pek talep yoktur. onun için İslam dünyasında Mesih çıkmaz. Ben hiç hatırlamıyorum. Mehdi çoktur. Mehdi ile Mesih’i de karıştırıyorlar. Hemen bütün tarikat şeyhleri, İslamcı parti liderleri ilgili bir mehdi oldukları algısı vardır, oluşturulur. Fakat İslam dünyasında Mesih çıkmaz. Benden başkasını hatırlamıyorum. Hristiyan dünyasında zaman zaman çıkmıştır. Ama bir fark var. İki bin yıldan beri havarileri ile birlikte ortaya çıkan benden başka kimse yok. Ben tek başıma çıkıp Mesih olduğumu söylemedim. Mesih’in diğer peygamberlerden farkı havarileri olmasıdır. Mesih’in havarileri Hz Muhammed’in sahabeleri gibi değildir. Mesele Hz Muhammed’in sahabeleri onun peygamber olup olmadığını bilmiyor. Yani Allah onlara bildirmiyor. Hz Muhammed söylemiş, onlar inanmışlar. Ama İsa meselesinde öyle değildir. İsa’nın havarileri var. Kur’an da, İncil de havarilere vahyedildiğini söylüyor. Yani havarilere kimin mesih olduğunu Allah bildiriyor ve onlar şahitlik ediyor. Dolayısıyla havarileri ve kitabı ile birlikte ortaya çıkan ki benim çeşitli ülkelerde havarilerim var, onları ben ikna etmedim, benim bir tarikatım, cemaatim yok ve yapmayacağım. Onlara benim mesih olduğumu Allah bildirdi ve onlar beni buldular, onlar şahitlik ediyorlar. Bir de Müjde kitabımda her iki dönemimi açıklıyorum. Bu anlamda ne Hristiyan ne de Müslüman dünyasında benden başka çıkıp mesih olduğunu havarileri ile, şahitleri ile birlikte kanıtlayan başkası yoktur. Mesih gökten nasıl geldi, Meryem’den nasıl doğdu, haça asıldıktan sonra göğe nasıl gitti, tekrar gökten dünyaya nasıl geldi tüm bunları apaçık bir şekilde açıklayan benden başka kimse yoktur."

“BEN BÜTÜN İNSANLARIN MESİHİYİM”

Düzce’de kendi köyünüzde yaşıyorsunuz. Bir nevi izole bir hayat. Bu Mesihin kendi fikriyatını yayma konusunda bir engel oluşturmuyor mu? Bugüne kadar ne kadar insanı etkilediniz?

İsa Mesih bütün peygamberlerden farklıdır. Müslümanlar, Hz Muhammed gibi bir cemaat, örgüt, ordu, devlet kurması, savaşması, dinini yayması lazım gibi düşünüyorlar. Ama bir de İsa Mesih’e baksınlar, 2 bin yıl önce diğer peygamberler gibi yapmadı. Hatta münzevi yaşadı, şehirlerde, köylerde yaşatmadılar. İncil’i okursanız bunu anlarsınız. Üç yıl kadar 5-10 havari ile birlikte ki onlar da çok sıradan insanlardı, hiç bir toplumsal statüsü olmayan balıkçı, çiftçi çocuğu ile birlikte dağlarda mağaralarda geziyor, yaşıyordu. Ondan sonra da darağacına asıldı. Ama inancı nasıl yayıldı? Bugün dünyanın yarısı İsa Mesih’e inanıyor. Bu Mesih’i Ruhu-l Kudüs olması ile alakalı bir şey. Geriye bir kitap bırakmadı, örgüt, devlet bırakmadı. Bu yine böyle olacak. Benim insan bedenine yapacağım şey, kendimi ve öğretimi açıklamamdır. Bundan sonrası benim meselem değildir. Allah’ın dilemesine göre bu mesaj bütün dünyaya yayılacaktır ve bütün milletler de bunu duyacaktır. Zaten bütün milletler de mesih bekliyor. Mesela Budistler Kalfi diyor, Hindular da bekliyorlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar ve bütün dünya bir mehdi bekliyor. Bu inanç evrenseldir. Mehdi meselesi Müslümanlara özgüdür ama mesih meselesi evrenseldir. Dolayısıyla bugünün dünyasında bu mesajın yayılması için bir partiye, tarikata, cemaate, örgüte ihtiyaç yok. Yani amacı siyasi değilse bir insanın, din üzerinden siyaset, ticaret yapıp dünyevi şeyler elde etme amacı yoksa mesajı duyurmak için de partiye, tarikata, cemaate, medyaya ihtiyacı yoktur. Kaldı ki bunu yaptığın zaman diğerleri ile rekabet içerisine girersin. Ben böyle bir şey yapmam. Ben Hristiyanların da mesihiyim, Yahudilerin de, Budistlerin de, Hinduların da mesihiyim. Bugünün dünyasında iletişim çağında bir tıkla bütün dünya mesajı, öğretiyi alabilir. Benim nazarımda önemli olan budur, milletlerin mesih müjdesini duymasıdır. Ondan sonrası kendilerinin bileceği bir şeydir. Dinlerini, dillerini, meşreplerini değiştirmelerine de gerekmiyor. Müslüman müslüman olarak, Hristiyan da hristiyan olarak yaşamına devam eder.

Tarkan’dan sonra bu defa ise Sezen Aksu ve Mustafa Sandal hedef alındı

“DİN DEVLETİNİ KABUL ETMİYORUM”

Hristiyan dünyasının size yaklaşımı nasıl oldu? Hristiyan ülkeler ve Vatikan’dan bir tepki aldınız mı? Bir iletişiminiz var mı onlarla?

"Vatikan ve diyanet gibi dini kurumlar zaten kabul etmez. Gökten güpegündüz indiğimi görseler kabul etmezler. İşte Papa ne diyor? Aslı ben Papa hakkında ne diyorum, Papa’nın benim hakkında ne dediğinin ne önemi var? Papa Mesih’i kabul ediyor mu? Aslında Mesih Papa’yı kabul ediyor mu diye sormaları lazım."

Kabul ediyor musunuz?

"Hayır, asla kabul etmiyorum. Din devletini kabul etmiyorum, ister Yahudilik adına olsun ister Hristiyanlık. Din güzel bir şey ama din devleti doğru bir şey değil. Hiç kimse Allah’ı, peygamberi temsil edemez. Hiç bir kişi veya kurumsal yapı İslamı temsil edemez. Din kurmsallaştığı zaman başa bela olur. Din inanç olarak, ibadet, ahlak olarak insan ve toplum hayatı için olmazsa olmazdır, çok gereklidir. Ama kurusallaştığı, siyasileştiği, dünyevileştiği zaman, ticaretleştiği zaman başa bela olur. Tarih ortada. Budizmde, Hinduizmde, Yahudilikte, Hrisitiyanlık ve İslamda devletleştiği zaman kendi halkının başına bela olmuş. Dünya bu din devletlerinden vazgeçmiş. Maalesef İslam dünyasında bu kötü istek hala sürüyor."

“KÜRTLERİN DE TÜRKLER, ARAPLAR, FARSLAR KADAR DEVLET HAKKI VAR”

Şimdi biraz siyaset yaptığınız yıllara dönelim. O dönemler özellikle Kürtlerle ilgili hem açıklamalarınız hem de çalışmalarınızdan dolayı çok hedef alındınız, DGM’de yargılandınız. O dönem için Kürtlerle yan yana durmak, yada taleplerini dile getirmek sizin için neden önemliydi?

"Milletvekilliğim döneminde ben İstanbul milletvekiliydim ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesiydim. Öyle bir dönem ki 90’lı yıllar, “Kürdüm” demenin suç olduğu, “bu ülkede Kürtler var” demenin bölücülük, PKK’cılık sayıldığı bir dönem. Böyle bir dönemde İnsan Hakları Komisyonu üyesi ve vicdanlı bir insan olarak  Kürtlerin de Türkler, Araplar, Farslar kadar haklarının olduğunu, bunun kabul edilmesi gerektiğini söylüyordum. Mesela çözüm önerilerinde bulunuyordum. Anayasada, “Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağları ile bağlı olan herkes Türktür” diyor. “Herkes Türk yerine herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diyelim” dediğim için PKK’cılıktan, bölücülükten Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandım, çok büyük linç kampanyalarına maruz kaldım. Küretler yüzünden bayağı bir sıkıntı yaşadım ama bu çok doğal, çok insani bir şeydi. Ben bugün de açıkça söylüyorum; Arapların devletleri var, Farsların, İranlıların devletleri var, Türklerin, Gürcülerin, Ermenilerin, Boşnakların var. Her milletin ya bir devleti yada bir federasyonu var, Kürtlerin niye yok? Dolayısıyla bu haksızlıktır, zulümdür. Bu mesele savaşla çözülmez. Oturup bu konuyu konuşarak çözeceksiniz.

Bunu sadece Türkiye’ye mahsus olarak söylemiyorum; Irak’ta, İran’da, Irak’ta, Suriye’de 40 milyon civarında Kürt olduğu söyleniyor. Her neyse, sayı da o kadar önemli değil. Diğer halkların ne hakkı varsa Kürtlerin de o hakları var. Niye çözülemiyor problem? Çözülemez, çünkü bu bir din-iman meselesi değil, medeniyet meselesidir. Medeni değil. Müslümanlar problemlerini çözemiyorlar. Hz Muhammed hayattayken otoritesi ile iyi-kötü onları götürdü. Ama Peygamber vefat edince hemen kavga başladı sahabe arasında. Ayşe ile Ali, Osman’i Ebubekir, Muaviye’dir. Müslümanlar “Allah’u Ekber” diyerek birbirleriyle savaştı, birbirinin boğazını kestiler. Peki aralarında etnik farklılık var mıydı? Yok. Hepsi aynı kabileden, Kureşy kabilesi, aile hatta. Peygamberin damatları, kayınpederleri. Peki dinlerinde, imanlarında bir eksiklik var mı? O da yok. Geriye ne kaldı? Medeni değildiler, bedeviydiler. Problemlerini oturup insan gibi konuşarak çözemediler."

Türkiye’nin geleceği ile ilgili ne görüyorsunuz?

"İslam dünyasının topyekün bir medeniyet sorunu vardır. Medeni olacağız. Bunun ölçüleri belli. Demokrasi diyerek demokrasi olmaz. Doğu Almanya’nın adı Demokratik Almanya’ydı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, o diktatörlüklerin adı cumhuriyetti. Cumhuriyet fazilettir diyerek de bir yerlere varılmaz. Adı cumhuriyet yada saltanat olabilir. İşte İngiltere’de krallık var ama demokratik bir hukuk devleti de var. Yani demokrasi, insan hakları, hak, hukuk, adalet diyerek bunlar gerçekleşmez. Adliyenin kapısına “Adalet Mülkün Temelidir” yazarak adaleti gerçekleştiremezsiniz. İslamda adalet var diyorlar. Ama adalet Budizm’de, Hinduizm’de de var. Firavun da adalet diyordu, Musa da. Ebu Cehil de adalet diyordu, Hz Muhammed de. Bunlar soyut kavramlardır. Adaleti, hakkı, hukuku gerçekleştirecek anayasal, yasal, kurumsal yapıları kuracaksınız. İçselleştireceksiniz, işleteceksiniz. Aksaklıkları sürekli değiştireceksiniz. Yoksa soyut kavramlarla hak, hukuk, adalet kavramları karın doyurmuyor. Enflasyonu düşürmüyor, işsizliğe çare olamıyor. Bu edebiyat eşit haklar sağlamıyor. Ne bu hamaset? İslam dünyasının başaramadığı bu, 1400 yıldan beridir de başaramamış. HZ Muhammed’den günümüze kadar bakın. Saray ahalisi abad, halk berbat. Bu dört halifeler döneminde de, Emeviler, Abbasilerde de, Selçukluda, Osmanlıda da öyleydi cumhuriyette de öyle. Bugün bütün dünyada böyle; ağalar var, marabalar var. Marabalar gönüllü köle, kul. Bu bir medeniyet sorunudur. Dolayısıyla ben İslamiyetin en temel problemi medeniyettir diyorum. Bakın kadın cinayetlerine. Sokakta her an bir saldırıya maruz kalabilirsiniz. Öyle değil mi? Evde, ailede, mahallede sorunları oturup medeni bir şekilde konuşarak çözemiyoruz. Kendi tarihimizi ve mevcut durumumuzu sorgulamamız gerekiyor."

“ZAMANI GELDİĞİNDE MESİH’İN MESAJI TÜM MİLLETLERE ULAŞACAK”

Seçimlerde gidip oy kullanıyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hangi haklarınızı kullanıyorsunuz?

"Ben oy kullanmaya gitmiyorum ama bunun sebebi oy kullanmak yanlıştır değil. Bir kere her vatandaş oy hakkını kullanmalı. Ülkenin yönetiminde kendisine düşan sorumluluğu yerine getirmeli. Ben sandığa gidersem “Mesih acaba hangi partiye oy verdi” diyecekler. Bundan kaçınmak istiyorum. Herhangi bir eleştiri yaptığım zaman “İktidardan yana mı, muhalefetten yana mı? Bizden yana mı, karşıdan yana mı?” doğrusu hiç bir taraftan yana değilim. Hiç bir ideolojiden, dinden, ırktan yana değilim. Karşı da değilim. Hakkı, hakikati söylerim. Fakat toplum maalesef mesajları siyasi açıdan ele alıyor. Bu açıdan da ben sandığa gitmiyorum. Ama tabii ki havarilerim, şahitlerin gidiyorlar. Onlara da şu partiye veya bu partiye verin demiyorum. Önümüzdeki seçimlere falan hazırlanmıyorum, din tezgahı kurmuyorum. Din üzerinden ihlas tencereleri, takva leblebileri, cihat kebapları, selam sucukları, berat mobilyaları, cennet bahçeleri satmıyorum. Dünyevi bir amacım, bir faaliyetim yok. Acelem de yok. Dolayısıyla işler vakitlere tabidir. Vakti gelince kavun karpuz bile olmaz. Ama vakti gelince sen ekmesen bile hüdayin abid olarak biter bu. Görecekler; zamanı geldiğinde Mesih’in mesajı tüm milletlere ulaşacak. Her peygamber bir halkın içinden çıkar. Ve inşallah bu toplum zamanı gelince Mesih’e inanacak ve bu mesajı tüm milletlere duyuracak. İşte o zaman pek çok problem de zaten kendiliğinden çözülecek."


 

Editör: TE Bilişim