Gazete Emek- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. 

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, HDP'ye yönelik kapatma davası ve askeri komutanın Erdoğan'ı alkışlamasını da çok sert eleştirdi. 

Kılıçdaroğlu'nun satırbaşları şöyle:

Biz CHP olarak demokrasiye inanıyoruz. Demokrasi olmazsa olmazımızdır. O nedenle temel sloganımız İkinci Yüzyılda Cumhuriyet'i demokrasi ile taçlandırmaktır. Geçmiş yüzyılın acıları var, demokrasiye yapılan darbeler var, askeri, sivil darbeler var. Yeni bir yüzyıla güzelce, gülümseyerek ve huzur içinde girmeliyiz. Önümüzdeki seçimler bu bağlamda önemli seçimler. Demokrasiye inanıyorsak düşünce özgürlüğüne de inanacağız. Siyasal partilerin kapatılması askeri dönemlere ait bir gelenektir. Artık demokrasilerde siyasal partiler kapatılmaz. Partileri kapatıp, hazine yardımını kesmek gibi demokrasi dışı uygulamaları asla kabul etmiyoruz, doğru bulmuyoruz. Yaşasın demokrasi, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.

Öyle bir noktaya geldik ki tehdit ediyorlar. Gücü elinde tutan tehdit etmeye başlıyor. 'Dokunulmazlığınızı kaldırırız' diyorlar. Ali Mahir Başarır ve Lütfü Türkkan. Açık ve net söylüyorum bizim, CHP'lilerin, milletvekillerinin ben dahi dokunulmazlıklarını kaldırmazsanız namertsiniz. Biz kul hakkı yemedik ki korkalım. Düşüncelerimizden ötürü mü yargılamak istiyorsanız, yargılayın. Yolsuzluk yapmadık ki korkalım, sizler gibi değiliz. Sizlere de benzemek istemiyoruz. Hesap verilecekse korkmayız. Parlamentonun geleneklerini ayaklar altına alıyorlar. Korkmuyoruz, korkmayacağız. İnandığımız yolda kararlılıkla yürüyeceğiz, yürüyeceğiz, yürüyeceğiz.

Ziraat Mühendislerinin sorunları var. Geçen yıl bir tweet atmıştım. "Sevgili Ziraat Mühendislerimiz, Yaşadığınız tüm sorunları biliyorum. Hiç umutsuzluğa kapılmayın; bu bereketli topraklarımızda mesleğinizi mutlulukla icra edeceğiniz, meslek gününüzü coşkuyla kutlayacağınız günler çok yakındır. #DünyaZiraatMühendisleriGünü’nüz kutlu olsun!" Bir daha söylüyorum, kutlu olsun.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Öncelikle kalemini satmayan, haber peşinde koşan, öğrendiği haberi doğrulatan, sonra bunu haberleştiren namuslu bütün gazetecilere hepimizin şükran borcu var. Onurlu bir gazeteci asla kalemini satmaz. Onuruyla haberini yapar. Bir baskıyla karşılaştığında da çekinmez ve ürkmez. Haberini bir gazeteci ideali içinde yazar ve kamuoyunu bilgilendirir. Gazetecilerin gerçek demokrasilerde dördüncü güç olarak algılanmasının temel felsefesi de budur. Ocak ayının gazeteciliğimiz açısından büyük acılar barındırdığını bilmenizi isterim. Metin Göktepe, Uğur Mumcu onlardan biriydi. Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink onlardan biriydi. Bu gazetecilerimiz farklı tarihlerde ama birer ocak ayında katledildiler. Basın özgürlüğünün olmadığını, sansür uygulandığını biliyoruz, doğru haberlere yasak getirildiğinin farkındayız. Kalemini satan ama kendilerine gazeteci diyenleri de biliyoruz. Televizyonlara çıkıp AK Parti adına konuşan, kalemini satan, düşüncesini satan, aklını saraya kiralayan sözde gazetecileri de biliyoruz. Bu ülkeye demokrasi geldiğinde onlar televizyona çıkamayacaktır. Kalemini satmayan gazetecilerin günü kutlu olsun. Evrensel gazetesine ilan vermiyorlar. Bunları da yeniden düzenleyeceğiz. Ahlakı, adaleti egemen kılacağız. Evrensel'e, Yeni Asya gazetesine ilan verilmiyor. Akıl var mantık var. Bunların tamamını değiştireceğiz. Hiç kimse endişe etmesin, bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi ya getireceğiz ya getireceğiz.

Güvenlik güçlerimiz 'Bizim de sorunlarımızı dile getirin' diyorlar. Getireceğim. Bizim için canını veren, bir emirle ölüme giden, bizim çocuklarımız rahat uyusun diye kendi çocuklarının yetim kalmasını göze alan, görev zorluğu bakımdan en zor mesleği icra eden kahraman askerlerimize, polislerimize, jandarmamıza, sivil memur ve işçilerimizin tamamını selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz.

Polislerimizin, jandarmamızın intiharına yol açan olayları biliyoruz. Bu konuda son derece yetkin araştırmacıların yaptıkları çalışmalar var. Ağır çalışma koşullarının ne olduğunu biliyoruz, fazla mesainin yeteri kadar verilmediğini biliyoruz. Bunların farkındayız, özlük haklarınızın ihlal edildiğini biliyoruz. İkinci şark zulmüne de asla izin vermeyeceğimizi bilmenizi istiyorum. Yazılı sınavda 90 alan bir polisimizin sözlü sınavda dayısı, torpili yok diye elenmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz.

Güvenlik güçlerimizin örgütlenmesine izin vereceğiz. Polisin intihar ettiği değil, emekli olduğu bir süreci başlatacağız. Uzman jandarma okullarında geçen sürenin hizmetten sayılmasını sağlayacağız. Bunu da Bay Kemal'in sözü olarak bir köşeye yazın. Sözleşmeli uzman çavuş olmaz, vatan savunmasının sözleşmesi olmaz. Tamamını kadrolu yapacağız. Astsubaylarımıza sesleniyorum, verdiğiniz adalet mücadelesini biliyorum. Bir olay var, bombayı imha et diye emir verene 8 tazminat ödeniyor, bombayı imha ederken şehit olan astsubaya tazminat verilmiyor. Bu garabeti kaldıracağız. Bay Kemal varsa adalet vardır, demokrasi vardır, insan hakları vardır, alın terine değer vardır.

Devletin görevini biliyoruz. Kamu yönetiminin bir amacı var. Toplumda huzuru, güveni sağlamak. Eğer huzuru ve güveni sağlamazsanız o zaman toplum kutuplaşır, kamplaşır ve iç çatışmalara zemin hazırlayan bir ortama sürüklenir. Türkiye için en büyük risk şu anda budur. Sukunetimizi koruyacağız, vicdanımızın sesini dinleyeceğiz. Sandığa gittiğimiz zaman demokrasiden, insan haklarından yana bir anlayışla oyumuzu kullanacağız. Böylece saray sosyetesini, beşli çetelere artık bu ülkeden temizleyip atacağız.

Elinizi vicdanınıza koyun ve düşün. Bu memlekette huzur var mı? Bu memlekette yarın sabah neye uyanacağımızı bilmiyoruz. 10 dakika sonra ne olacağını bilmiyoruz. Ekonomide, hayatta istikrar yok. İşsizlik almış başını gidiyor. İcra memurları giderek artıyor. Bütün bunlardan Türkiye'nin kurtulması lazım. Bunun için sağlıklı, tutarlı, aklı başında bir iktidarın olması lazım. Hakim dediğiniz kişi saraydan talimat bekliyorsa o gerçek anlamda hakim değildir. İradesini satmış, ipotek altına aldırmış kişidir. Sarayın sofrasına oturan hakimin kararından fayda gelmez.

Bizden toplanan vergilerin toplumun çıkarı için harcanmasıdır. Başkalarının çıkarı için harcanıyorsa ülkede refah olmaz. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak seçildiğinde kişi başına gelir 12 bin 582 dolardı. Bugün, kişi başına gelir 9 bin 485 dolara düştü.

Sağlıklı bir yönetimin şartı toplanan vergilerin halk için harcanması, refah düzeyinin yükseltilmesi için şarttır ama aynı zamanda saydamlıkta şarttır. Halka hesap verme, bir siyasetçinin onurlanacağı en önemli görev vergilerin nerelere harcandığının hesabını vermesidir.

Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Türkiye'nin sorunlarını benden öğreniyorlar çünkü halkın arasına çıkamıyorlar, evlere giremiyorlar. Köşe bucak kaçıyorlar, kaçacaksınız sandık gelince dersinizi alacaksınız. TÜİK'in önüne gittiğimde kıyameti kopardılar.

Sinan Ateş bizim de evladımız. CHP'de Ülkücü arkadaşlarımız da var. CHP şehidin, kardeşimizin hakkını savunacaktır. Bu benim CHP'li ülkücü kardeşlerime karşı sorumluluğumdur. Bu sorumluluğumu yerine getirmek zorundayım. Madem bu kadar bağırıyor çağırıyor: O zaman açık ve net konuşuyorum: Yanında cinayete azmettiricileri barındırıyorsun teslim edeceksin. Bir şehit var ortada bu kan yerde kalmayacak. Biz Sinan'ın kızlarına mutlaka adaleti getireceğiz. 

Editör: TE Bilişim