Gazete Emek- Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin “Darbeye karşı demokrasi yürüyüşü” kapsamında bulunduğu Van’da baroyu ziyaret etti. Sancar’a, partinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi (PM) üyeleri ile milletvekilleri eşlik etti. Heyeti, Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar ve Yönetim Kurulu üyeleri karşıladı.

Baro ziyaretinde konuşan Sancar, “Benim mesleğim hukukçuluk ama akademisyen olunca gittiğim barolarda, birazda üniversite yıllarından anıları canlandırıyor. Mutlaka birkaç tane öğrencim çıkıyor. Üniversite yıllarını özlediğimi hatırlıyorum ama burada görünce o dönemde benim derslerimde olan öğrencilerimle ayrıca gurur duyuyorum. Dolayısıyla baro ziyaretlerinin benim açımdan özel bir anlamı var” dedi.

‘PROVOKASYON GİRİŞİMİNİ BOŞA ÇIKARACAK OLGUNLUĞUMUZ VAR’

Hakkari’den yola çıktıklarını anımsatan Sancar, engellemelerle karşı karşıya olduklarını işaret ederek, “Fakat bizim yürüyüşe başlarken belirlediğimiz bir çerçeve ve aldığımız kararlar da var. Onlar da çok net olarak demokratik meşru haklarımızı kullanmaktan vazgeçmeyeceğimiz. Bu hakları kullanırken de hiç kimseye özel bir gerginlik, gerilim bahanesi sunmayacağımızdır” diye konuştu. Sancar şöyle devam etti:

“Devletin görevi, hükümetin görevi temel hak ve özgürlükleri kullanımını kolaylaştırmak ve bu halkları kullananların güvenliğini sağlamaktır, onları engellemek değil. Bazı yerlerde engellemeler biraz daha can sıkıcı, tatsız boyutlara ulaşabiliyor. Ama buradan tekrar hatırlatmak isterim; HDP demokratik meşru zemini, hakkı olan çerçevede kullanmakta kararlıdır. Bunu yaparken demokratik meşru zemini terk etmeyeye kararlıdır. Bu konuda yapılacak her türlü provokasyon girişimini boşa çıkaracak kadar olgunluğumuz, birikimimiz ve kararlığımız vardır.”

‘AYM BAŞKANI İTİRAF ETMEK ZORUNDA KALDI’

“Son zamanlarda adil yargılama konusundaki sıkıntıların ulaştığı boyutta çok vahim. AYM Başkanı bile geçen gün bir toplantıda, bir üyenin yemin töreni toplantısında itiraf etmek zorunda kaldı. Gerçekten yargı artık yargı adını hak edecek konumdan çıkmıştır. Benim yıllarca derslerde belki denk gelmiştir, anlattığım yazarlardan biri de Almanya’nın 1920’li yıllarında, o faşizmin hazırlandığı dönemlerde, çok etkili bir yargı muhabiri, ama aynı zamanda çok kuvvetli bir yazar olan Kurt Tucholsky’nin bir sözü vardır. Yargıyı izliyor, tam işte Nazi döneminin kuruluş yılları, 1920’lerin ikinci yarısı, 1930’lara giden süreçte artık isyan ediyor, diyor ki; ‘Benim gördüğüm bu yargı kötü yargı değil, bu yargı yanlış yargı değil, bu yargı eksik yargı değil, bu yargı kesinlikler yargı değil’. Bizim dediğimizde bu. Bu yargı, yargı değil. İktidarın emrine biat eden bir organa yargı denmez. Ben yine de yargı organları içinde görev yapan hakim ve savcıların şahsını tenzih etmek isterim. Büyük bir kısmının vicdanlı insanlar olduğuna inanmayı sürdürüyorum. Özellikle son yıllarda yargıya atamalarla ilgili yapılan düzenlemeler sonucu, bir parti, bir yandaş hakim zümresi oluşturuldu. Bunu biliyoruz. Sözümüz öncelikle onlaradır ama vicdanlı hakim ve savcıların da sessizlikleri herkese ve tabi kendilerine de çok zarar verecektir.”

ÖLÜM ORUCUNDAKİ AVUKATLAR İÇİN ÇAĞRI

“Adil yargılama demişken, ÇHD’li avukatlar da bir operasyonla önce gözaltına alındılar, sonra tutuklandılar. Adil yargılanma talebiyle bir ölüm orucu başlattılar. Özellikle şuan ölüm orucunda biraz daha uzun zamandır bulunan Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın durumları giderek ciddileşiyor. Grup Yorum üyelerinin bizi çok yaralayan sonunun burada tekrarlanmaması gerekiyor. Talep basittir, adil yargılanmak istiyorlar. Adil yargılanma sadece onların talebi değildir, adil yargılanma herkesin talebidir. Bu sese mutlaka kulak verilmelidir. Hükümeti ve Adalet Bakanını daha duyarlı ve daha sorumlu davranmaya çağırıyorum.”

‘İŞKENCENİN NORMALLEŞTİRİLMESİ ÇOK VAHİM’

“Bunun dışında sonuç bildirgenizdeki bütün başlıklar çok değerli ama son zamanlarda artan insan hakları ihlalleri ve bilhassa işkence vakaları ve bunların normalleştirilmesine yönelik hamleler çok vahimdir. Çok çok ağır bir durum. İnsan hakları ihlallerini kendi varlıklarını sürdürmek için fırsat olarak değerlendiren iktidarlar, bizatihi kendilerinin kendilerini büyük bir tuzağa sürüklediklerinin farkına varmıyorlar. İnsan hakları ihlallerinden bir iktidarı sürdürme fırsatı doğurma çabası, sadece hukuken ve siyaseten değil, ahlaken de çok çirkindir. O nedenle hükümeti insan hakları ihlalleri konusunda ama en başta işkence konusunda Anayasanın, kanunların ve uluslararası insan hakları hukukunun gereğini en ufak tereddüt göstermeden yerine getirmeye tekrar çağırıyoruz.” 

Kaynak: M.A

Editör: TE Bilişim