Gazete Emek - DEM Parti’nin İstanbul'da “seçime fazla asılmadığını” belirten Çandar, partisinin "Kent Uzlaşısı" adıyla izlediği seçim stratejisinin doğru olduğunu vurguladı.

Bu seçimde 80 civarında belediye kazanan DEM Parti’nin “Türkiye'deki Kürtleri temsil ettiğini” dile getiren Çandar, Kürt meselesinin silahsız ve şiddete başvurmadan çözülmesini arzu ettiklerini ve bunun için CHP dahil bütün partilerle görüşmekten sorumlu olduklarını kaydetti.

Tecrübeli siyasetçi, Kürt meselesinin çözümü konusunda Kürdistan Bölgesi yönetimine de  önemli görevler düştüğüne dikkati çekerek, “Sayın Mesud Barzani olmak üzere, Neçirvan Barzani ile yıllar öncesine dayanan kişisel dostluğum var. Türkiye'de Kürtlere yarayacak bir barış için ben bu dostluk ilişkilerimi kullanmaya hazırım” dedi.

AK Parti’nin yeni anayasa konusunda DEM Parti’ye muhtaç olacağını belirten Cengiz Çandar, “Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak hapiste olacak, Osman Baydemir sürgünde olacak sonra gelip “hadi sizinle anayasa yapalım” diyecek. Bizimle anayasa yapmadan önce halkın seçtiği insanların hepsini hapisten çıkar, bölgede seçilen yeni belediye başkanlarına mazbatalarını ver, Kürt halkın iradesini görelim ondan sonra da gel oturup yeni anayasayı konuşuruz” ifadelerini kullandı.

Cengiz Çandar, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından sonuçlar, ortaya çıkan tablo ve olası gelişmelere dair Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.  

Rûdaw: İstanbul’daki seçim sonuçlarını ve özellikle de DEM Parti’nin burada aldığı sonuçla ilgili yorumunuz nedir?

Cengiz Çandar: Tabii, bu seçim başından beri bir İstanbul seçimi olarak algılandı. Daha da ötesi bu 2028 yılının cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turuydu ve bunun göstergesi de İstanbul olacaktı. İstanbul'daki seçim gününe kadar ana muhalefet adayı ve şu anda belediye başkanı İmamoğlu, olarak önde gözüküyordu. 2019'da ertelene ertelene yapılan seçimi büyük bir farkla kazanmıştı, bu seçimde de anketlerde daha önde görünüyordu ama kesin gözükmüyordu. Ancak, hiç kimsenin beklemediği muazzam bir sonuç ortaya çıktı. Sürpriz bir şekilde büyük bir farkla, yaklaşık 1 milyon oy farkıyla seçimi kazandı.

İstanbul, Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte birini, hatta beşte birini, yani yüzde 20-25'ini barındıran bir şehir, 16 milyon insan yaşıyor İstanbul'da. Orta Doğu ülkelerinden birçoğundan daha büyük bir şehir. Dolayısıyla İstanbul demek Türkiye demek. O yüzden de 2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk provasıydı. Eğer İmamoğlu kazanırsa bu seçimi 2028'de Tayyip Erdoğan döneminin sona ereceği ve muhtemelen Türkiye'nin cumhurbaşkanının Ekrem İmamoğlu olacağı tahmin ediliyordu. Öyle oldu ve şöyle bir durum ortaya çıktı ki, 1 milyon oy farkıyla İstanbul gibi bir şehirde, Tayyip Erdoğan hesabına büyük bir yenilgi ortaya çıktı. Burada Kürt oylarının çok önemli bir etkisi var çünkü Türkiye'ye İstanbul bakımından dünyanın en büyük Kürt şehri de sayılıyor. Yaklaşık 4-5 milyon civarında Kürt İstanbul'da yaşıyor burada.

CHP'den Taksim açıklaması: 'Biz Taksim’den vazgeçmiyoruz…' CHP'den Taksim açıklaması: 'Biz Taksim’den vazgeçmiyoruz…'

Rûdaw: DEM Parti seçmeninin İstanbul’da kendi adaylarına oy vermemesi iyi mi oldu? 

Kaldı ki DEM Parti’nin İstanbul’da oy oranı yüzde 10 gibi gösteriliyor.

Cengiz Çandar: DEM Parti İstanbul'da çok fazla seçime asılmadı açıkçası. Aday gösterdi ama İstanbul'da bir genel seçim olsaydı, yani yerel seçim değil, belediye seçimi değil, milletvekili seçimi olsaydı böyle olmazdı. DEM Parti’ye oy verecek olanların yaklaşık yüzde 70’i ana muhalefet adayına, Ekrem İmamoğlu'na oy verdiler ve İmamoğlu'nun seçimi kazanmasında çok önemli ve büyük bir rol oynadılar.

Rûdaw: Sizce bu tavır doğru muydu?

Cengiz Çandar: Yanlış olmadı işte. Muazzam bir farkla Ekrem İmamoğlu seçimi kazandı. Bir de şunu unutmayalım, "Kent Uzlaşısı" adı verilen bir seçim stratejisi belirledi DEM Parti. Buna göre, Cumhuriyet Halk Partisi'nin listelerinden belediye meclisi seçimlerine giren çok sayıda DEM Partili var ve bunlar seçimi kazandı. Şimdi, İstanbul'da belediye meclisinde ilk kez DEM Parti grup kuracak. Esenyurt ilçesi Türkiye'nin 81 vilayetinin 57’inden daha kalabalık bir yer ve Kürtlerin en yoğun olduğu bir bölge. Esenyurt'ta bütün belediye meclis üyelikleri neredeyse DEM Parti'de. Dolayısıyla, DEM Parti'nin İstanbul'da izlediği "Kent Uzlaşısı" stratejisi doğru çıktı. İkincisi, İstanbul'daki Kürt seçmen stratejik bir oy verdi. Şimdi, DEM Parti'yi doğru değerlendirmek istiyorsanız, Kürdistan oylarına bakın. Kürdistan'da kim kazandı? DEM Parti kesin ve tartışmasız Kürt halkının siyasi temsilcisi olarak ortaya çıkmış durumda. 2019 yılında kazanmış olduğu 59 belediyesinin hepsini geri aldı, kayyum atanmıştı fakat hepsini geri aldı.

Rûdaw: Sayın Çandar, seçimlerden önce yumuşak bir hava vardı ve seçimlerden sonra yeni bir barış süreci başlar deniliyordu. Fakat sonuçlar DEM Parti oylarının CHP’ye gittiğini gösteriyor ki bu da söz konusu yumuşamayı ortadan kaldırdı. Sizce DEM Parti’nin yaptığı doğru muydu?

Cengiz Çandar: Bakın, şu anda bunu kestirmek çok zor. Ancak, sizin sorduğunuz soruda ifade ettiğiniz durum çok da doğru bir şekilde anlaşılmadı. Hiçbir DEM Parti yetkilisi, seçimlerden sonra çözüm sürecinin başlayacağına dair bir söz etmedi. Önemli Kürt simge isimleri sayılan Leyla Zana, ki ben seçim kampanyasında Diyarbakır'da onunla hemen her gün beraberdim, gittiğimiz her yerde iki kişi konuşma yapıyordu, biri bendim, benden sonra Leyla Zana konuşuyordu. O nedenle Leyla Zana'nın ne dediğini ve niye dediğini gayet iyi biliyorum, birebir biliyorum. Leyla Zana bu konuda bir açıklama yaptı, Ahmet Türk yaptı, yine simge isimlerden bir de Selahattin Demirtaş yaptı. Fakat bunların hiçbiri, seçimden sonra bir çözüm sürecinin başlayacağını söylemedi. Denilen şuydu: Türkiye'de 2028 yılına kadar iktidarda Tayyip Erdoğan var ve Türkiye'de başkanlık sistemi var, dolayısıyla bir çözüm süreci başlayacaksa, ki başlamalıdır, bunun doğal muhatabı çünkü karar mercinde bulunduğu için Tayyip Erdoğan'dır. Söylenen buydu.

Rûdaw: Kürtler yeni bir çözüm süreci konusunda CHP’ye bel bağlayabilir mi? CHP’nin böyle bir süreç başlatabilecek günü var mı?

Cengiz Çandar: Biraz önceki cevabımdan bu sorunuza bağlıyım. DEM Parti'nin simge isimleri kabul edilebilecek olan Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş, çözüm sürecinin başlaması gerekliliğini vurguladılar ve Tayyip Erdoğan'la karar mercinde olduğu için bu işin yapılması gerekliliğinin altını çizdiler. Şimdi, bu seçim sonuçlarından sonra bu başlar mı başlamaz mı, şu anda bu konuda hüküm vermek için çok erken. Ama CHP için bu soruyu sorduğunuz noktaya bağlayayım. Dün gece seçimlerin CHP lehine kesin bir zaferle sonuçlanmasının hemen ardından, iki kez üst üste, Genel Başkan Özgür Özel son derece olumlu mesajlar verdi. Kürt halkından bahsetti, Kürt demokratlarından bahsetti. Keza, 2028 yılında Tayyip Erdoğan'a karşı bir cumhurbaşkanlığı seçimine girdiği takdirde, kazanması çok muhtemel olan Ekrem İmamoğlu da kendisinin İstanbul'da Kürtleri de temsil ettiğini söyledi. Seçim kampanyasında Kürtçe şarkılarla bugüne kadarki CHP adaylarından çok farklı bir profil sergiledi. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde çözüm süreci açısından CHP’nin bundan önceki tutumuna oranla daha katılımcı ve katkı verici olacağını söyleyebiliriz.

Fakat iş Tayyip Erdoğan'da düğümleniyor, çünkü nerden baksanız 2028 yılına kadar Cumhurbaşkanı o ve Türkiye başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Burada, bu vesileyle Rûdaw'la konuştuğumuz için, Rûdaw üzerinden ben Irak Kürdistan Bölge Yönetimine ve Güneydeki Kürt toplumuna bir çağrıda bulunmak istiyorum; Tayyip Erdoğan'ın Kürdistan topraklarında askeri harekata girişmesi konusunda onu heveslendirmeyip, tam tersine çözüm süreci yoluna tekrar girmesi için cesaret verilsin. Tayyip Erdoğan'a ne kadar güneydeki Kürtlerin, Kürt yönetiminin tekrar çözüm yoluna onu davet edecek cesaret vermesi, sizin ağırlığınız harekete geçerek sağlanabilirse, o zaman Türkiye'de savaştan çok barıştan konuşur oluruz.

Cumhuriyet Halk Partisi, eski Cumhuriyet Partisi gibi değil. Çözüm sürecinin canlanması için önemli bir şans elde etmiş olabiliriz. Ve şunu unutmayalım, Türkiye'deki Kürt illerinin, Türkiye'deki Kürt halkının siyasi temsilcisi artık DEM Parti'dir. Bu seçimle de bu ortaya çıkmıştır. Bu gerçekleri gözeterek yeni bir yola girmek için Türkiye'nin önünde demokrasinin tekrar canlanabileceği yeni bir iklim, bir Newroz sonrası ortaya çıkmıştır. Bunu hep birlikte barış için değerlendirelim.

Rûdaw: Kürdistan Bölgesi’ne yönelik bahsettiğiniz mesajı seçimden önce DEM Parti’nin vermesi gerekmiyor muydu? Yani askeri operasyonların artmaması için CHP ile AK Parti arasında taraf olunmaması gerektiği mesajı verilmemeli miydi?

Cengiz Çandar: DEM parti zaten üçüncü yol diyerek AK Parti ve CHP'nin ikisinden birinin arkasında olmayacağını, kendisinin olacağını zaten ilan etti. Bu seçim sonuçları DEM Parti'nin üçüncü yol stratejisini doğruladı. Bir tek İstanbul'da ve Mersin'de, “Kent Uzlaşısı” denilen strateji gereği, Cumhuriyet Halk Partisi desteklendi kısmen ve o da sonuç verdi. Bunun dışında bütün Kürt bölgelerinde, Türkiye'de rejim sahiplerini çok kızdıran söylemle söylersek eğer Kürdistan’da DEM Parti ne AK Parti'yle ne de Cumhuriyet Halk Partisi'yle ittifak yapmadı, kendisi olarak ortaya çıktı ve damgasını vurdu. 2019 yılından daha ileri bir noktada; o zaman 65 belediye kazanmıştı, şimdi ise 80 civarında belediye kazanmış durumda. Üçüncü yol stratejisiyle oy oranlarını Kürt bölgelerinde arttırdı, kazandığı il sayısı 8’den 10’a çıktı. Bunun üçü büyükşehirler Diyarbakır, Mardin ve Van. 3 ili daha kazanması gerekiyor çünkü itiraz edilecek. Örneğin Şırnak'a tam 6 bin 541 asker getirildi Türkiye’nin başka yerlerinden. Sanki sömürgeymiş gibi Şırnak’a asker taşındı. Orada yaşamayan, hayatında ilk defa oy kullanmak üzere Şırnak’ı gören askerler. Keza Kars'ta da aynı şeyler oldu. Kars’a 3 bin 842 asker getirildi. Bitlis’te de durum aynı. Bu üç ilin geri alınması gerekiyor ve böyle olduğu takdirde 13 ilde DEM Parti almış oluyor demektir. Ne AK Parti ne de Cumhuriyet Halk Partisi; dolayısıyla DEM Parti’yi Türkiye Kürtlerinin siyasi temsilcisi olarak kaydedin.

Bu nedenle üçüncü yol stratejisi, AK Parti ve CHP arasındaki sıkışmışlıktan çıkaracaktır. Yalnız tekrar ediyorum, sizin de Erbil’de, Hewler'de AK Parti yönetimine, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a DEM Parti’ye öyle “PKK'nin uzantısı”, “gayrimeşru”, “teröristan” gibi sözcüklerle hitap etmemesi konusunda telkinde bulunun. Kürtleri temsil ettiğinize dair en ufak bir kuşku yok, Kürdistan Bölge Yönetimisiniz. Dolayısıyla Türkiye'deki barış konusunda oynayacağınız çok önemli bir rol var, bu seçim sonuçlarını iyi değerlendirerek o rolü oynayın diyorum. Ayrıca şunu da söyleyeyim, Irak Kürdistan Yönetiminin yöneticileri benim özel dostlarımdır.

Rûdaw: Çok sayıda araştırmanız ve tecrübeniz var. CHP’nin Kürt meselesinin çözümünde nasıl bir katkısı olur?

Cengiz Çandar: Türkiye'de Kürt sorununun kan dökülmeden, şiddete başvurulmadan çözülmesini arzu ediyoruz. Kürtleri biz temsil ediyoruz. Türkiye'deki Kürtleri biz temsil ettiğimiz için ve Kürt meselesinin silahsız, kan dökülmeden, şiddete başvurmadan çözülmesini arzu ettiğimiz için, bütün partilerle bu görüşlerimizi yayıp, o partileri bu projeye çekmekle görevli ve sorumluyuz. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi'ni, ki İstanbul seçimlerindeki işbirliğimiz onların lehine sonuç verdi, bu ağırlığı yeni Türkiye manzarasında kullanıp, onları da daha sorumlu Kürt meselesinde katkıda bulunacak bir role çekebiliriz. Bu bizim sorumluluğumuzda. Hayırlı olacak mı derseniz, evet olacak. Şu anda Türkiye'de büyük bir sevinç havası var, büyük bir rahatlama havası var. Bu ülke gerçekten siyasi bir bahar havasına girmiş durumda dün geceden itibaren. Dolayısıyla da Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kürt sorununda bugüne kadar ortaya koymadığı olumlu tutum, bundan sonra mümkün olabilir. Bize de bu konuda büyük rol düşüyor, size de büyük rol düşüyor. Siz de Kürdistan Bölge Yönetimisisiniz, Kürdistan'ı temsil ediyorsunuz. Dedim gibi, sizin yöneticileriniz, başta Sayın Mesud Barzani olmak üzere, Neçirvan Barzani, benim yıllar öncesinden kişisel dostlarım. Dolayısıyla Türkiye'de Kürtlere yarayacak, Kürtler için olumlu bir barış için, ben kendiliğinden olan ve yıllar ötesine dayanan dostluk ilişkilerimi kullanmaya hazırım. Onlardan da Türkiye'nin yöneticileri üzerinde, AK Parti üzerinde, Tayyip Erdoğan üzerinde olumlu etki bekliyorum. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi üzerinde yapacağımız etkiyi, onlar da AK Parti üzerinde pekâla yapabilirler. Dolayısıyla, hepimiz Türkiye'nin yakın geleceği, yani Kürtlerin çıkarları bakımından, hep birlikte rahatlarız.

Rûdaw: Sayın Çandar, CHP’nin Kürt sorununun çözümü için bir planı veya projesi var mı? Çünkü onlar sorunun kolektif haklar değil bireysel haklar anlamda çözülmesi gibi bir görüşü savunuyorlar.

Cengiz Çandar: Bakın siz bu soruyu bana neden AK Parti için sormuyorsunuz ve sürekli olarak Cumhuriyet Halk Partisi için soruyorsunuz? Yani Türkiye'de Kürtler son 7-8 yıldır inanılmaz bir zorbalık ve zulüm altında yaşıyorlar. Kendi seçtikleri ve kendi iradelerinin sonucu olan temsilcileri ya hapse atıldı ya da yerlerine kayyım atandı. Hala Türkiye'de başkanlık sistemi olarak AK Parti iktidarı var. Size bana Cumhuriyet Halk Partisi sorusu soruyorsunuz ama AK Parti sorusu sormuyorsunuz.

Ama ben yine de size sorunuzun cevabını vereyim; Cumhuriyet Halk Partisi bu seçimlerle birlikte Türkiye'nin en büyük partisi haline gelmiş durumda. Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi, geçen yıl yapılan seçimlerden sonra yönetimini değiştirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi'ni 5 ay önce seçilen yeni Genel Başkanı dün gece yaptığı zafer konuşmasında, iki hususun altını çizdi. Bir Kürtlerden bahsetti ve Kürt demokratları dedi. Onların hak ve hukukunu bundan böyle Cumhuriyet Halk Partisi'nin savunacağını söyledi. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Keza İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ki 1 milyon oy farkla seçildi ve bu oyların içinde büyük ölçüde Kürt oyu var, o da bunu biliyor. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi'nin en önemli iki şahsiyeti, şu andaki Genel Başkanı Özgür Özel ile muhtemelen 2028'de Türkiye'nin gelecek Cumhurbaşkanı olacağı tahmin edilen Ekrem İmamoğlu da Kürtler için olumlu bir dil kullandı. Buradan şunu anlayabiliriz, Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetin başından beri Kürtler konusundaki tutumundan farklı bir tutum girecek demektir ve bu olumlu işaretlerdir. DEM Parti olarak biz de onlar gibi ana muhalefet partisiyiz. Bundan da hareketle CHP’yi Kürt meselesinde olumlu bir bir tutum sergilemeye teşvik etme sorumluluğu bizim üzerimizde, biz de bunun için elimizden geleni yapacağız.

İkinci nokta da şu, dün gece Özgür Özel yaptığı konuşmada alçak gönüllülükten bahsetti. Türkiye yakın tarihine kadar, dün akşama kadar da küstahlık ve kibirden çok çekti. Dolayısıyla, Özgür Özel'in alçak gönüllülük, taşkınlık yapılmaması ve havaya girilmemesi konusundaki mesajı da çok değerlidir. Tüm bunlardan cesaret alarak, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kürt meselesi konusunda bugüne kadar sergilediğinden farklı bir yola gireceği konusunda biz daha çok umutluyuz.

Rûdaw: Önümüzdeki dört yılda anayasa değişikliğine gidilmesi muhtemel midir?

Cengiz Çandar: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın çok önemsediği ve üzerinde çok durduğu bir konu. Muhtemeldir ki yeni anayasa teklifi Meclis’e gelecek. Fakat Tayyip Erdoğan 22 yıllık iktidarı boyunca en zayıf 24 saatini yaşıyor. Yani dün gece yarısından itibaren Tayyip Erdoğan bundan 22 yıl öncesinden daha daha zayıf durumda. Dolayısıyla yeni anayasa çok büyük bir iş ve Meclis’te yapması gerekiyor. Şu anda yeni bir anayasa yapmak için yeterli çoğunluğu yok, üstüne Milliyetçi Hareket Partisi’ni koysalar da de yok. Buna diğer partileri, örneğin İYİ Parti’yi dahil etseler şu anda eriyor durumda. Dolayısıyla gelip bizim kapımızı çalmak zorunda. Biz de o zaman yeni anayasa için belirli şartların yerine getirilmesi gerektiğini söyleyeceğiz. Vatandaşlık tanımının değişmesi gerektiğini söyleyeceğiz. Kürtçenin eğitim dili olmasının önündeki anayasanın 42. ve 66. maddelerindeki engellerin kaldırılmasını söyleyeceğiz, bakalım ne diyecek. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın eli sadece yeni anayasa konusunda değil, genel olarak da düne oranla daha zayıf bir durumda. Türkiye'nin önümüzdeki 4 yılı, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak görevde olduğu için ilginç olacak.

Rûdaw: Yeni anayasa tartışmaları DEM Parti ile AK Parti arasında siyasi görüşmelerin de önünü açabilir mi?

Cengiz Çandar: Gerekiyor, başka türlü yürüyemezler zaten. Sayıları yetmiyor bu yüzden kapımızı çalmak zorundadırlar. Fakat bu kadar düşmanca bir dil kullanarak, “teröristan” diyerek veya “terör örgütünün meclisteki uzantısı” diyerek, sonra da gelip “yeni anayasa yapalım” diyecekler. Önce bir dilinizi değiştirin, önce gelin bir el sıkışalım, önce bir masanın etrafında nezaketle oturalım. Selahattin Demirtaş'ın neden Edirne'de? Edirne’de değil de Diyarbakır veya Ankara'da olması gerekiyor. Bunun için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları var, Türkiye'nin altına attığı imzalar var. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni uygulamakla yükümlüdür ve ona göre de Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması gerekiyor. Hapishanelerde yüzlerce binlerce Kürt tutuklu var, onların dışarı çıkması gerekiyor. Şimdi 17 Nisan'da Kobani Davasının kararı çıkacak, bakalım nasıl çıkıcak.

Selahattin Demirtaş hapiste olacak, Gültan Kışanak hapiste olacak, Osman Baydemir sürgünde olacak sonra gelip benim benim kapımı çalacak Tayyip Erdoğan ya da AK Parti. O yasak, bu yasak, o tehdit, bu tehdit, o hakaret, bu tahkir sonra “hadi sizinle anayasa yapalım” diyecek. Bizimle anayasa yapmadan önce halkın seçtiği insanların hepsini hapisten çıkar, onları sürgüne gitmek zorunda bıraktın, bir geri dönsünler, bütün bölgede seçilmiş olan yeni belediye başkanlarına mazbatalarını ver, halkın iradesini, Kürt halkın iradesini görelim ondan sonra da gel oturup seninle yeni anayasayı konuşuruz. Niye konuşmayalım? Biz zaten konuşmak ve barış istiyoruz.

Rûdaw: Türkiye’nin Rojava ve Kürdistan Bölgesi’ne yönelik askeri operasyonlarının artması ve belediyelere yeniden kayyım atanması ihtimali var mıdır?

Cengiz Çandar: Başından beri size söylemeye çalıştığım o. Askeri operasyon ihtimali dün çıkan sonuçlardan sonra bugün daha zor. Ama böyle bir maceraya da girişebilirler, o yüzden de onları caydırmak lazım. Bu sadece içerden gelecek bir caydırma talebiyle olmaz. Dolayısıyla Kürdistan Bölge Yönetiminin rolü, önemi, değeri bu konuda çok fazla. Yani biz Türkiye'de içeriden siz orada dışardan bu konuda caydırıcı olmak için önemli rol oynayabiliriz ve oynamalısınız. Çünkü askeri operasyonların varacağı bir yer yok. Bu daha fazla kan, daha fazla gözyaşı, daha fazla ölüm ve Türkiye ile Kürtler arasındaki ilişkilerin daha da kötüleşmesinden başka hiç bir sonuç getirmez. Türkiye'nin ekonomisinin üstüne de büyük bir bela olur. Dolayısıyla şimdi savaş değil, barış konuşmamızın zamanıdır.

Editör: Bekir GÜNEŞ