Birinci Fasıl

Eğer bir biyoloğa hayatın ne olduğunu sorarsanız size şunu diyecektir: "Hayat karbon atomlarına dayalı karmaşık bir işlemler dizisidir." Bana göre ise hayat, “piç”lik ve felsefeden meydana gelen bir kaos sisteminin adıdır.

Evet, hayatta hiçbir işe yaramayan, hiçbir şey yaratmayan, hiçbir insana faydası olmayan, vaktini israf eden ve sadece kötülük üreten onca “PİÇ” insan varken, neden tüm şansızlıklar ve sıkıntılar gelip benim hayatıma konuyor?

Evet, Beyler! Kafamı rahat bırakamam, hoşuma gidecek erotik şeyleri düşünemem. Ben, huzurumu ve huzurunuzu kaçıracak şekilde düşünmek istiyorum. Örneğin, ÖLÜM NASIL BİR ŞEY, “PİÇ” OLMAK NASIL BİR ŞEY, bu iki şeyi gören oldu mu?

Örnek: En iyi insan bazen bir dizi kötü şeyler yapabilir; ancak ilginç olan şu ki “PİÇ” olan bir insan ise, bazen bir melek gibi muhteşem bir iyilik yaparak bizi şaşırtabilir!

Tıpkı, Tevhid ve Şirk gibi, Alfa ve Omega gibi, Ying ve Yang gibi.

Enerji ve kütle gibi, dalga ve parçacık gibi, zaman ve mekan gibi.

Yukarıdaki kavramların bulmacasını çözen bir Kürt yazar arıyorum!

Benimle uğraşan şu uyduruk yazarlar var ya! “Kadir Amaç inşaat işçisi bir deli diyordunuz (!)” O halde haydi yakalayın beni! Bu hayatın bulmacasını çözen, felsefik bir makale yazan bir Kürt yazar arıyorum! Bunu başarabilen bir Kürt yazar çıkarsa yazarlığı bırakacağıma dair siz değerli okurlarıma SÖZ veriyorum!

Ayrıca yazarlık meselesiyle ilgili şunu söylemek isterim: Güçlü bir yazarın fikirleri ışığın FOTONLARI kadar güçlüdür. Dünyayı yorumlama zaviyesi tıpkı ışığın neşet ettiği foton gibidir. Yani, ışıldayan ve parıldayan FOTONDUR yazar, Bir fotonun bakış açısına göre, "evren aynı anda doğar, büyür ve ölür."

PiÇ HAYAT kavramını kullanmışken, hayat hikayemi ve önemli gördüğüm bir dizi düşüncelerimi biraz kutsal kitaplardaki ayetlere, topluma ışık saçan peygamberlerin düşüncelerine, filozofların anlamlı sözlerine, şairlerin etkileyici ruhlarına ve ressamların etkileyici tualine benzetiyorum.

Evet, önce kendimi aradım ve 40 yıl sonra kendimi ancakbuldum ve kanımla birlikte kötü alışkanlıklarımı, öfkemi ve sivri dilimi de tükürüyorum. Yani ihanete tükürmek, bencilliğe tükürmek, kıskançlığa tükürmek, kötülüğe tükürmek ve ırkçılığa tükürmekle ruhum sükunet buluyor, kalbim sevgi doluyor ve amellerim daha fazla iyilik topluyor.

Şimdi ise hayatın anlamını ve ülkemi arıyorum. Henüz hayatın anlamını ve ülkemi bulamadım. Yaklaşık olarak kendimi bu iki kavram arasında kaybolmuş gibi hissediyorum.

Sanki bana öyle geliyor ki Brüksel ile Bingöl-Çolik arasında kalmış gibiyim. Yani, adeta tarafsız bir bölgedeyim. Ne Brüksel ne Bingöl ne Avrupa ne Ortadoğu ne Batı ve ne de Doğu'dayım.

Belki de aynı zaman ve mekânda hepsi olan bir yerdeyim. Aman Allah'ım! Lütfen bağışlayın beni! Biraz daha ışık alabilir miyim? Lütfen ! Çünkü yolumu kaybettim. Yol karanlık ve yolu bulmam için ışık lazım.

Ax li min! Hayatımın, Fırat ve Dicle Nehirleri gibi akıp gittiğini görünce, dert ve kederin sineme bir bıçak gibi saplandığını hissediyorum. 40 yıllık fikir hayatımda başıma gelenlere öfkeleniyorum ve kendime "Ey Kadir! Şans senden neden kaçıyor!” diyorum.

Yoksa şu ŞANS meselesi “PİÇ” olmasın mı? Evet, önemli şahsiyetlerin hayat konfigürasyonları üzerinden ŞANSSIZkaderimi koreografi etmeyi çok severim. Örneğin, keşke sevgili Neçîrvan Barzanî'nin hayatta sahip olduğu şansın yüzde biri benim hayatıma girmiş olsaydı da ülkeme halkımahizmetler yapmış olsaydım. Ey Kadir! Nerede sende o PİÇ ŞANS?

Evet, yaklaşık olarak tahmin edebiliyorum, kötü ruhlu ve köle ruhlu Kürtler Neçîrvan'ı kıskandığımı düşünüyor olabilirler. O halde, onu örnek vermekten vazgeçiyorum ve eski Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in piç hayatından örnek vermek bana daha uygun düşüyor.

Evet, hayatın Kissinger'e tanıdığı şans kadar bana da bir şans kapısını açmasını çok isterdim. Hayattan yana hiç bir şansım olmadı ve hiç kimse bana bir şans da tanımadı!

Örneğin, Kissinger'in hayatı öyle değildi. Kissinger'in babası öğretmendi ve annesi ev hanımıydı. Katıksız bir Yahudi, su götürmez bir Alman idi. Doğduğu şehir olan Krefeld de defalarca gördüğüm orta halli bir Almanya şehridir.

Gerçek şudur ki Kissinger, başarısını Amerika'nın gelmiş geçmiş en kötü başkanı olan Nixon'a borçludur. Kissinger'in hayatı şanslarla doludur. Keskin zekâsıyla öne çıkarak değil edindiği milyarları sayesinde siyasal bir üne kavuşan biridir.

Pekâlâ, benim hayatımın bir ünü ve namı var mı? Hayatımın kara deliğinde duran ölüm korkusunu, zindan korkusunu, rızık korkusunu ve ikbal korkusunu Allah ile doldurdum.

Devletle bir saniye bile ilişkim olmadı, rızkımı onun kurumlarında aramayı kendime 40 yıl haram kıldım. Kürt partileri ve liderleri ile aramda otorite ve itaat boyutunda tek bir saniyelik diyalektik bir yasa olmadı. İçinde bulunduğum bu ahvalin yüreklilikle, meydan okumakla hiçbir rabıtası yoktur. Bu durum bir asalet, bir huzur, bir ahlak ve bir cesaret ve PİÇ hayattan kaçma meselesidir.

Evet, ülkemin hürriyet mefkûresi, yalın ayaklı halkımın hak arama mücadelesi görevimi tamamlayana kadar yörüngemden çıkmayacağım. Evet, bitirmem gereken işlerimi, yazmam gereken kitaplarımı tamamlayana kadar yaşayacağım. Öleceğim gün, beni öldürmek isteyenlere karşı benim hakkım helaldir. Ayrıca, tepki gösterdiğim ve kırıldığım kimselerbenim entelektüel ve felsefi çalışmalarıma engel olan buyurgan Türk yazarları, KÜRT SİYASETÇİLERİ ve GAZETECİLERDİR.

Fikir hayatımda çok büyük acılar ve sıkıntılar yaşadım. Hiçbir zaman bir ruh doktoruna gitmedim! Evet, bilgi ve birikimi benim kadar olan bir ruh doktoruna gitmeyi çok isterim. Fikir hayatımda beni en çok etkileyen bir Kürt yazar olmadı, ama bir Kürt lider oldu ve ona değer veriyorum. Enteresan değil mi?

Engin Okuducu yazdı: Alevlerin gölgesinde kurulan iktidar
Engin Okuducu yazdı: Alevlerin gölgesinde kurulan iktidar
İçeriği Görüntüle

Elbette ki bilinç altında etkilendiğim şeyler olmuştur, ama ne ölçüde bilemem. Örneğin, babamın hayatından çok etkilendiğimi ayrıca söyleyebiliirm. Çok çok fazla kitap okudum, okuduğum kitapların hayatımın üzerinde çok farmakolojik yan etkileri oldu, dert verdi. Ve ayrıca okuduğum kitaplar ruhsal sorunumu çözemedi ve daha fazla ruhsal derinleşme yol açtı.

Hayatın Boşluğana Tanrı’yı Yerleştirmek!

İkinci Fasıl

Evet, en önemlisi, ruhsal bilincimin altındaki şeylerin yüzeye çıkması beni ilgilendirmiyor, ama Tanrı beni ilgilendiriyor. Çünkü Tanrı’yı hayattan çekip alırsak, bir boşluk oluşur! Rus filozof Dostoyevski şöyle demektedir: “Eğer hayatımızda Tanrıyoksa her şey mübah demektir.”

Evet, sevgili okurlarım! Antropomorfik bir TANRI'YA değil, bu evreni kusursuz bir sanatla yaratan ve yarattığı sanatın ahengine beni hayran bırakana inanıyorum. Sanırım, Tanrı ya iyidir ya da kötüdür. Yani Tanrı hem iyi hem kötü olamaz. Çünkü Tanrı kendisini milyonlarca gezegenin dualizmi içinde barındırmıyor. Bence Tanrı, enerjinin dışında kalıyor, enerjinin yaratığı muhteşem sanat beni antropomorfik bir sessizliğe veya boşluğa teslim ediyor.

Isıtılan bir nesne neden ışık yayıyordu? Kimsenin bu konuda bir fikri yoktu ve özellikle ışık hızının değerini kimseanlayamamıştı ve kimse ortaya çıkaramamıştı. Yaklaşık olarak Albert Einstein, ışık sorununu keşfeden ve çözen adamdır. Evet, beyler! Einstein, 1905'te izafiyet teorisini tamamladı, zaman ve mekân arasındaki cebir bağlantısını kurdu ve her iki yasanın izafi olduğunu ortaya koydu ve “E=mc2 olur” dedi.

Tam bu noktada Albert Einstein ÖĞRETMEN ve ben de ÖĞRENCİYİM! Aklımda kaldığı kadarıyla bir Budist atasözü vardır: "Öğrenci hazır olduğunda hoca ortaya çıkar." Bu Hint atasözüne yakın bir de şöyle bir Çin atasözü vardır:“Öğretmen kapıyı açar, içeriye girecek olan sensin." Evet, ben de bir öğrenci olarak kapıdan içeriye giriyorum, öğretmene soru soruyorum, dikkatle dinliyor ve önerilen kitapları okuyorum.

Bu bağlamda, evrenin ve dünyanın PİN KODU MATEMATİKTİR, ama ben matematik bilmiyorum!Milletlerin PİN KODU ise SOSYOLOJİDİR.Matematikçiler matematik modelleri içinden en karmaşık modelin "kaos teorisi" olduğunu söylüyorlar.

Edward Lorenz isminde bir meteorolog hava tahmin raporlarını test eder. Ancak sıradışı hiçbir şeyle karşılaşmaz. Hava raporlarının bilgilerini yeni baştan girme yerine ilk çıkış bilgisine baktı ve kafadan bir rakam ekledi ve bir süre bilgisayardan uzak kaldı ve tekrar bilgisayar başına gelincegözlerine inanamadı. Ekranda yeni hava tahmin raporlarını eskisinden çok farklı olarak gördü ve şoke oldu. Bu olay dünya üzerindeki hava tahminlerini tümden değiştirdi.

İşte Lorenz bahsettiğimiz bu kaosu çözmüştü! Aman Allah'ım! Sevgili Edward Lorenz! Tanrı'nın yarattıkları kadar muhteşemsiniz! Evet, KAOSU çözen KÜÇÜK bir sebeptir ve kaosun sonucu da BÜYÜK oluyor. Yani küçük farklılıklar, büyük değişimleri meydana getirir.

Örneğin, bir finans şirketinde müdür olarak çalışıyorsunuz. İşten çıkış saatiniz geldi, masanızı topladınız, bilgisayarınızı kapattınız, koltuğunuzdan kalktınız, çantanızı elinize aldınız ve odanıızn kapısına yöneldiniz ve kapı kolunu tam da çevirmek üzereyken cep telefonunuz çaldı.

Sizi arayan önemli bir müşteriniz, müşteriniz sizden şirketiyle ilgili son finas bilgilerini istedi ve siz tekrar bilgisayar başına geçtiniz, bilgisayarınızı açtınız ve müşterinizin son finans bilgi raporlarına baktınız ve müşterinizi bilgilendirdiniz.

Bu sürenin beş dakika sürdüğünü var sayalım. Sonra arabanıza bindiniz, bir kavşağa geldiniz ve freni patlayan bir kamyon gelip size çarptı. Eğer beş dakika önce, müşteriniz sizi aramamış olsaydı ya da müşterinizin telefonuna cevap vermemiş olsaydınız, o freni patlamış kamyonla karşılaşmazdınız.

Gördüğünüz gibi, küçük bir sebep, büyük bir sonucu doğurdu. Şimdi biz bu duruma kader mi, şanssızlık mı diyelim? Tam bu noktada İslam ilahiyatında iki zıt ekol olan, Kaderiyye ve Cebriye aklıma geldi. Kaderiye, ilâhi kaderi reddediyor,insanın “yükümlülüğünü ve sorumluluğunu” öne sürüyor. Cebriye de tam aksi yönde “insanın iradesi de hürriyeti de yoktur” diyor ve her şeyi Allah’a bağlıyor. İşte İslamdünyasının yaşadığı sorun da yaklaşık olarak tam da bu Cebriyeci düşüncedir. Örneğin, Müslüman dünyası yaşanan trafik kazalarını ve depremde çöken binaları Allah’ın belirlediği kadere bağlıyor.

Evet, kavrayamadığımız her şeyi bir Tanrı düşüncesiyle çözdük ve hayatımızın her boşluğuna bir Tanrı yerleştirdik. Sonra Kopernik, Galileo, Darwin, Leonardo Da Vinci, Newton ve en son Albert Einstein Tanrılarla doldurduğumuz boşlukları birer birer kanıtladılar ve bizi tanrılarımızla birlikte rezil ettiler!

Birden fazla tanrımız var. Aman Allah'ım! Sıkıştığımızda onlara kez iltica ederiz ve bu iltica beynimizde kokain etkisini yaratır. O halde içinizdeki bu tapma elektronları nasıl çalışıyor ve tapma meselesi hangi durumlarda harekete geçiyor? Muhtemelen bilgi eksikliğimizden kaynaklı olduğunu düşünebilir miyiz? Evet, ister bilgi eksikliğimizden, ister çaresizliğimizden kaynaklı olduğunu varsayalım! Acaba, anlayamadıklarımızı ve çözemediklerimizi Tanrı'yı yanımıza çağırmaya davet ederek çözdüğümüzden emin miyiz?

Her neyse, sonunda bu Tanrılar bizi rahatlatıyor mu, umut veriyor mu? İşte rahatlama ve umut boşluklarımızı dolduran muhteşem icadımız!