Gazete Emek- Bu iki gücün de zulmüne maruz kalmış Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler var. Tabi sadece bu kesimler yok. Kadınlar var, LGBT+'lar var. Yıllarca hep filler tepişti biz çimenler arada ezildik. Şimdi bu iki filden birinin kazanması yıllarca ezilen çimenlerin tercihine bağlı. En çok da Kürtlerin ve Alevilerin tercihi Cumhur İttifakı ya da Millet İttifakı (Altılı Masa) arasından birinin kazanmasını belirleyecek.

2019 yerel seçimlerinde Kürtler belirleyici bir noktada olduğunu iki tarafa da kanıtladı. 20 yıldan fazladır Siyasal İslamcıların yönettiği büyükşehir belediyeleri Kürtlerin tercihi ile değişti. Değişimden sonra bir taraf Kürtleri cezalandırma yoluna gitti diğeri ise Kürtleri görmemeyi tercih etti.

Cezalandırma yoluna giden taraf da görmeyen ve yan yana durmaktan imtina eden taraf da şimdi Kürtlere mahkum ve mecbur. Kürtlerin Türkiye'de en fazla oy verdiği parti ise HDP. Cumhur İttifakı HDP'yi kapatmakla tehdit ederken Millet İttifakı’nın en güçlü ortağı İYİ Parti ise HDP'nin olduğu bir masada oturmamayı vaat etti. Dünya tarihinde görülmemiş bir siyasi anlayış Türkiye'de makul karşılanıyor.

Bir taraf "HDP bize oy vermeyecek de ne yapacak, AKP'ye oy verecek halleri yok herhalde" diyerek HDP'nin seçeneksiz olduğunu öne sürüyor. Diğer taraf ise "HDP bize oy vermezse kapatırız, herkesi cezevine atarız" diyor. HDP ne derse desin sanki yokmuş gibi davranılıyor. Hayır, HDP var ve şu anda en belirleyici konumda. Bunu söylemek HDP'yi savunmak değil demokrasiyi savunmaktır. HDP'li yöneticiler bunun farkında mı? Bence çoğu bunun farkında ama bu durumu yeterince kamuoyuna aktarabiliyorlar mı bu tartışılır. Şimdi gidilecek seçimde herkes eteklerindeki taşları dökmek ve tarafını net bir şekilde belirlemek durumunda. "HDP bize destek versin de seçimden sonra bakarız" cümlesi korkunç bir köylü kurnazlığıdır. Seçimden sonra falan yok seçimden önce her şey netleşmeli. Yoksa seçimden sonra iki taraf da "Zaten başka alternatifleri yoktu ne yapacaklardı ki?" sözlerine dönüşür.

Bu seçim sürecinde Kürtlerin sorularına bütün tarafların net cevaplar vermesi gerekiyor. "Kürtlere yakın durursak filankeslerin hassasiyetleri var, Alevi olursa bévankeslerin hassasiyetleri var" gibi cümleler artık son bulmalı. Bunların karşılık bulduğu bir yerde kimse demokrasi ve insan haklarından bahsetmesin. Eğer bir kişinin Kürtlerin haklarına karşı negatif hassasiyetleri varsa. O kişi sorunludur demektir. O kişi ya yargılanmalıdır ya da tedavi edilmelidir demektir. Kimsenin birilerinin anadilini konuşmasına ve öğrenmesine karşı olumsuz bir hassasiyeti olamaz. Bunun tartışılacak bir tarafı da yok. Kimsenin kayyum atanmasını savunacak bir hassasiyeti de olamaz.

Bütün bu hassasiyetleri toplayıp tarihin çöp kutusuna atmadığımız sürece bir adım bile ileriye gidemeyiz. Seçimi kim kazanırsa kazansın aslında hepimiz kaybederiz. Ne zamanki kaybetmeyi göze alıp insan haklarını, özgürlükleri ve demokrasiyi savunuruz işte o zaman bir seçim kaybedilse bile uzun vadede hepimiz kazanırız. Tarihte şimdiye kadar ne Siyasal İslamcıların ne Kemalistlerin ne de diğer derin grup ve yapıların Kürtlere bir faydası olmadı. Olmadığı gibi de sürekli saldırıları ve dışlamaları oldu. İzmir Barosu’nda "Jin Jiyan Azadi" dediği için diğer avukatların saldırısını hatırlayın. Suriye ve Irak tezkerelerine olan yaklaşımı hatırlayın.

Dokunulmazlıklar konusunda siyasi partilerin yaklaşımını hatırlayın. Kayyumlar ve Kürt kurumlarının kapatılması konusunda siyasi partilerin tavırlarını iyi hatırlayın. Bu parti temsilcilerinin 80 ve 90'lı yıllardaki yaptıklarını da unutmayın tabi. Hafıza her şeydir. Hafızasını kaybeden her şeyini kaybeder. Hafızasını kaybeden yeni bir hafıza da oluşturamaz. Siyasal İslamcıların hafıza konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Geçmişte yaşanılanları asla unutmuyorlar. Yeni bir gelecek inşa ederken de bu hafıza üzerinden yapıyorlar. Kemalistler ise geçmişin sarhoşluğu üzerinden yeni bir gelecek inşa ederken yalpalamaya başladı. Bu yalpalanma sonucu ya yere düşerler ve Siyasal İslamcılar üzerlerine basarak geçer ya da dik dururlar ve kavgaya devam ederler. Kürtler ise bu iki taraftan birini tercih etmek zorunda değil. Kürtler iki tarafı da ret edip yeni bir yol oluşturmalıdır. Ya da geçmişte bu yönde açılan ve taşlarla kapatılan yolları açmalıdır.

HDP'nin son dönemlerde bahsettiği 3. Yol ittifakı bu bahsettiğim yeni yolu tam olarak karşılamıyor. Ben sadece seçimler veya geçici bir yoldan ve ittifaklardan bahsetmiyorum. Örneğin; bu gelecek seçimde kendi adayını çıkarıp 2. turda ise boykot edebilir. Boykot ettiği için AKP-MHP tekrar iktidara gelebilir seçeneğini dayatanlara karşı net olmalıdır. AKP-MHP tekrar iktidara geliyorsa gelsin. Bu sadece Kürtlerin sorunu değil. Ya da Millet İttifakı iktidara geliyorsa gelsin. Kürtler birilerine merdiven olmak zorunda da değil. Sadece Türkiye değil Dünya da çok acayip bir yöne doğru gidiyor. Her şey bu kadar değişirken Türkiye içindeki siyasi partiler ve gruplar da kendilerini değiştirmelidir. CHP de, İYİ Parti de diğer partiler de artık bir paradigma ve zihin değişikliğine gitmelidir. Kürt ve Alevi fobisi ve hassasiyeti üzerinden bir kazanım olmamalıdır artık. İlle de bir hassasiyet dikkate alınacaksa ezilenlerin, sömürülenlerin, ana dili yok sayılanların hassasiyeti dikkate alınmalıdır. Benim hassasiyetimin başkalarının hassasiyetlerinden daha kıymetsiz olduğunu düşünmüyorum. Benim hassasiyetime değer vermeyenin de benim için hiçbir kıymeti yoktur. HDP ve Kürtler bu net duruşla hareket etmelidir. Öbür türlüsü siyasi demagojidir. Kürtlerin bir kısmı şu soruyu sorabilir; Peki ne yapalım o zaman? Sen nasıl istiyorsan onu yap. Ama başkaları nasıl istiyorsa değil. Başkalarının senin için neyi iyi gördüğünü değil. Senin kendin için neyi iyi gördüğünü bil ve onu yap. Sen onların peşinden gitme onlar senin peşinden gelsin. Irkçıların ve gericilerin hassasiyetleri değil, demokratların, özgürlükçülerin hassasiyetleri karşılık bulmalıdır.

Editör: TE Bilişim