Özgür Özel Kadıköy Halk Koşusu’na katıldı
Özgür Özel Kadıköy Halk Koşusu’na katıldı
İçeriği Görüntüle

Gazete Emek- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), "Demokratik Yerel Yönetimler Ara Dönem Toplantısı'nı, Çand Amed Kongre Merkezi’nde gerçekleştiriyor.
"Demokratik yerel yönetimlerle demokratik topluma" şiarıyla gerçekleştirilen toplantıya, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, il ve ilçe belediye eşbaşkanları katıldı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, vefat eden İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, belediye başkanları Edip Solmaz, Nadir Temel, Terzi Fikri’yi anarak konuşmasına başladı ve cezaevinde tutulan siyasi tutukluları selamladı.
'DÜNYA DÜZENİNİN BÖYLE GİTMEYECEĞİ ARTIK BİR GERÇEK'
Küresel siyasetin ciddi bir kaos ve kriz içerisinde olduğunu dile getiren Bakırhan, “Hegemonik emperyalist güçler gerçekten tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ciddi krizler yaşıyor. Çatışmalarla savaşlarla ömürlerini uzatarak sömürülerini devam ettiriyorlar. Emin olun tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar uluslararası sözleşmeler böylesine değersiz olmamıştı. Birer kağıt parçasına dönüştü uluslararası sözleşmeler. Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere uluslararası hukuk ve benzeri konularda söz söyleyen, barış sağlayan, geçmişte dikkate alınan kurumlar da artık çok dikkate alınmıyor, itibar edilmiyor. Dünyada demokrasi geriliyor, otoriter tekçi rejimler gittikçe güç kazanıyorlar. Bu güçleriyle de halkları, toplumlarım, bugün dünyanın birçok yerinde yaşanılan hak arayanları, direnenleri ezmeye, siyaset sahnesinden itmeye çalışıyorlar. Dünya düzeninin böyle gitmeyeceği artık bir gerçek” ifadelerini kullandı.
‘KÜRESEL BARIŞA İHTİYAÇ VAR’
Dünyanın çatışma ve savaşa değil küresel ve bölgesel bir barışa ihtiyacı olduğunun altını çizen Bakırhan, şöyle devam etti:
“Küresel ve bölgesel bir barışa ihtiyaç var Ortadoğu’da olduğu gibi. Ülkelerin kendi içerisindeki çatışmalarda Suriye barışına, Irak barışına ihtiyacı var. Tabi ki Türkiye ve Kürtler de bundan azad değildir. Dünyada barış, bölgede barış, Türkiye’de de artık çatışmaların, şiddetin son bulduğu Türklerin ve Kürtlerin kendi toplumsal barışını sağladıkları bir Türkiye’yi biz de savunuyoruz. Dünyaya kafa yoran vicdanlı insanların önerdiği küresel barışın yerelde de sağlanması gerektiğini düşünürken bunun için mücadele eden büyük bedeller veren dünyanın en önemli siyasi geleneklerinden birisine sahip olduğumuzu belirtmek istiyorum.
'KARDEŞLİK HUKUKU EŞİTLİK HUKUKUDUR'
Tarihi Kürt-Türk ilişkileri, belki geçmiş yüzyılda tahrip edildi, özünden uzaklaştırıldı, belki zayıflatıldı ama bunu yeniden güçlendirmek yeni bir zeminde demokratik bir şekilde bu ilişkilerin onarılmasını sağlamak hepimizin, Türkiye’de yaşayan bütün halkların çıkarınadır.
Tam da bu nokta da Sayın Öcalan son görüşmesinde ‘kardeşlik hukuku ve yeni toplumsal sözleşme’ demişti. Bu iki kavram çatışmadan çıkışın birlikte yaşamın ahlaki politik temelin sağlam olmasını tarif ediyor. Kardeşlik hukuku Sayın Öcalan’ın dediği gibi eşitlik hukukudur. Yeni toplumsal sözleşme eşitlik ve kardeşlik hukukuna dayalı büyüyen güçlenen ve birlikte var olan güçlü bir Türkiye demektir. İşte yerel yönetimler tam da bu kardeşlik hukuku ve yeni toplumsal sözleşmenin merkezinde bulunuyor.
'TOPLUMSAL UZLAŞMA MARDİN'DEN BAŞLAR, VAN'DAN BAŞLAR'
Yereldeki her adım, yereldeki sistemin her uygulaması her yaklaşımı aslında Sayın Öcalan’ın dediği gibi yeni toplumsal sözleşmeye nasıl yaklaştığını önümüzdeki günlerde ortaya çıkaracaktır. Gerçek bir toplumsal uzlaşma Mardin’den başlar, iradesi gasp edilen Van’dan başlar. İradesi hapsedilen Colemêrg’ten (Hakkari) başlar. Bunları beraber izleyip göreceğiz. Kürt-Türk ilişkileri gerçekten de bu yerel zeminden ortaya çıkacak ve büyüyecektir. Yerel zemin sistemin iktidarın bu meseleye ne kadar samimi yaklaştığının en önemli göstergelerinden biri olacaktır.
'BARIŞ YASALARLA GÜVENCE ALTINA ALINIRSA BARIŞ OLUR'
Aslında Kürt meselesinin özü nedir biliyor musunuz? Kürt meselesinin özü yıllardır çeşitli vesilelerle tartıştığımız ama bir türlü karşılıklı bir mutabakatın oluşmaması ve bunun yazılı bir hukuksal metin haline getirilmemesidir. Evet, bazen çeşitli dönemlerde kardeşlikten, toplumsal sözleşmeden, geçmişten tarihi ortaklıklardan bahsediliyor. Ama bir mutabakata dökülmüyor. Bir hukuku yoktur. Bu nedenle devletin adım atması ve hukuki süreci işletmesi hayati önemdedir. TBMM’yi biz işaret ederken; TBMM bu hukuki sürecin ana adreslerden birisidir. Bu kardeşlik hukuku bu toplumsal sözleşme TBMM’de ortaya koyacağımız pratiklerde vücut bulacaktır. Niye Meclis? Çünkü barış ve çözüm sadece toplumsal değil aynı zamanda hukukidir. Hukuki zemini Meclis sağlayacaktır. Niye Meclis? Çünkü barış sadece iyi niyet beyanlarıyla değil yasalarla güvence altına alınırsa barış olur. Onun için Meclis diyoruz.
'KARDEŞLİK HUKUKU YERLERDEN YEŞERMELİ'
Hala 10 belediyemize, toplamda 13 belediyeye kayyım atanmış. Hala belediye eşbaşkanlarımız tutuklu yargılanıyor. Üç dönemdir aynı şey uygulanıyor. Bu sistemin Kürde, demokrasiye bakışı yerelden anlaşılır derken, tam da bunu kastediyorum. Halkın iradesinin yok sayıldığı, hapsedildiği bir yerde Siirtliye kardeşlik hukukunu nasıl anlatacağız. Bu uygulamaları yapanlara soruyorum. Siirtli Koçerlere ‘yeni bir toplumsal sözleşme yapacağız, bunu da hukuki bir zeminde bir yasal zemine kavuşturacağız’ dediğimizde nasıl bize inanacak? Her gün belediyenin önünden geçtiği zaman dönüp baktığında nasıl inanacak? Dolayısıyla bu ülkeyi yönetenler yerele bakmalı, kardeşlik hukukunu yerelden yeşertmeleri gerekiyor. Bu vesileyle kayyımlar bir an önce geri çekilmelidir. Tutsak belediye eşbaşkanlarımızın, seçilmiş arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekiyor.
'MERKEZİYETÇİ BİR ANLAYIŞI KABUL ETMEYİZ'
Yerel yönetimler devletin demokratikleşmesi için bir ayna, bir köprü ve yol haritasıdır. Bu çağda bunu yapma yerine hala milyonlarca insanın yaşamını katı merkeziyetçi bir anlayışla yönetmeyi düşünmek, bunu teklif etmek böyle bir kanun üzerinde çalışmak çağdışıdır. Biz yerel demokrasi derken katı merkeziyetçi bir anlayışın tekrar bu topraklardaki halklara giydirilmesini asla kabul etmeyiz. Merkezi sağlam tutmak istiyor olabilirler. Kimi kaygılarını da anlarız ama bu ülkenin güvenliği, geleceği düşünülüyorsa o zaman bunun tek güvencesi yerel demokrasidir. Yerelde demokrasinin güçlendirilmesidir.
MEDYAYA 'SİYASİ TUTSAK' ELEŞTİRİSİ
Televizyon kanallarını, yorumları izlediğimizde bu ülkede gerçekten 100 yıllık bir meselenin çözülüyor olmasını çıkarabilir misiniz? Bu ülkede barış tartışılıyor. Son 50 yıllık çatışma ve şiddet ortamı ortadan kaldırılıyor diyebilecek tek bir kişi var mı? Dile dikkat edilmesi gerekiyor. Demokratik toplum ancak demokratik bir dil üzerinden inşa edilebilir. Barış süreci dille şekillendirilir. İktidarın medyasında kullanılan dil ve söylemler çok rahatsız edicidir. Bu dil toplumsal barışı dinamitliyor. Dolayısıyla en başta iktidarın ve ona yakın medya kuruluşlarını dil konusunda bir samimiyet ve ciddiyete davet ediyorum. Siz de izliyorsunuz karaktersiz, karakteri küçük kimi insanlar yüzeysel, düzeysiz, irite edici rahatsız edici bir dil kullanıyorlar. Bu küçük karakterli insanlarla Türkiye’nin yüzyıllık toplumsal barışı konuşulup tartışılır mı? Neymiş siyasi tutsak demeyecekmişiz? Ne diyeceğiz, eşya adıyla çağrılır. Danışmana danışman diyoruz. Selahattin Demirtaş’a Figen Yüksekdağ’a da siyasi tutsak diyoruz. Sanki hukuk var, sanki insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı içeride değil, sanki demokrasi var, siyasi tutsak demeyecekmişiz."
Konuşmanın ardından toplantı basına kapalı devam etti.
'SİYASİ TUTSAK' TARTIŞMASI
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya paylaşımında 'siyasi tutsak' ifadesinin kullanılmasına tepki göstermiş ve "Türkiye’de siyasi tutsak yoktur... Suçluyu suçsuz gösteremezsiniz. Yolsuzluk yapandan kahraman, terörle iş tutandan mağdur çıkaramazsınız" demiş, MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da Uçum'un mesajını yeniden paylaşmıştı.


Kaynak: MA