Son yüzyılın en çok konuşulan kavramının içi artık çürütüldü. Birşey özüne uygun yaşanmazsa anlamını kaybeder ve kullanılan bir araç haline gelir. Toplumsal değerlerin toplum aleyhine kullanıldığı, kötü bir sistem, katmerli bir yaşanılıyor, hemde bir kadermiş gibi topluma dayatılarak. İnsanlarda, bunu bir alın yazısıymış gibi kabullenerek yaşıyor. Her ülkenin anayasasında demokrasi ve insan hakları maddeleri yer alıyor. 

Ve mevcut devlet ve hükümetlerde, anayasada yer alan maddeleri korumakla yükümlüdür. Yani devletlerin görevi, anayasada yer alan maddeleri korumaktır. Buda eşittir vatandaşa hizmet ve vatandaşı korumaktır. Anayasada yer alan ve vatandaşa hizmetle ilgili olan maddeler, normal yaşam içinde yaşamsal hale geliyormu yoksa bu maddeler, toplumu denetim altına almada ve sistemi meşrulaştırma da bir argüman olarak mı kullanılmaktadır.

 Hayatın sıcaklığı içinde yer almayan kağıt üstü demokrasilere demokrasisiz demokrasi tanımı yapılır. Başka türlü, sistemi meşrulaştırma imkansız hale gelirki buda toplumdan rızalık almayı hayli güçleştirir ve sistemin alabora olmasının önüne geçilemez. Kapitalizm deki demokrasi, sermayenin kendisini büyütme imkânını elde etme demokrasisi oluyor. Bu demokraside topluma yer yoktur. Toplumun günlük çok yönlü yaşamı bunu net olarak gösteriyor.

Sermaye sınıfı, demokrasiyi, tabiri caizse tepe tepe kullandı ve posasını çıkardı ve bu posası çıkmış kağıt üstü demokraside topluma, kala kala kırıntı kaldı. Ama o kalan kırıntı bile topluma çok görülüyor. Madem ki demokrasi toplumun kendi kendini yönetmesi oluyor, toplum içinde yaşadığı ekonomi politik sistemi sorgulayacak ve bu sistemi, kendisine hizmet edecek bir noktaya getirecek. Kimse topluma altın tepside bir hak ve yaşam sunmaz.

Toplum kendi yaşamını kendisi düzeltir. Bu açıdan, demokrasiyi, sermayenin, toplumu denetim altına almada kullandığı bir araç olmaktan çıkarmak yine topluma düşmektedir. Yoksa zam oldu zulüm var, yoksuluz, kiramızı ve faturaları ödeyemiyoruz diye feryat figan etmekle, şikayetçi olmayla olmaz. Ağlamayan bebeğe meme vermezler diye bir söz var. Yani hakkını aramayan bir topluma kimse bir hak vermez ve şikayet etmekle de sorunlar çözülmez.

Fransa'da, mazota yüzde üç gibi çok cüzi bir zam olduğunda, insanlar sokaklara çıktılar ve zammı geri aldırdılar ve hükümeti terbiye ettiler. Çünkü demokraside en yüksek yetkili merci halktır ve bu yetkiyi normalde kanunlar ve yasalar veriyor. Halk, kendi değerlerini kendi lehine kullanmasını bilmelidir. Başka türlü demokrasi tozlu raflarda kullanılmaya ve kirlenmeye devam eder ki, zaten yaşanılanda budur.

Dünyanın en geri kalmış ülkelerinde bile böyle zam ve hayat pahalılığı yok. Toplum zamlarla yatıp kalkar oldu. Eğer önlem alınmazsa daha kötüye gider. Bu kötü koşullar çok daha kötü zamanların habercisidir. Son pişmanlık fayda etmez. Fakirden alıp zengine veren bir sistem var. İngiltere'de devlet, zenginden alıp fakire veriyor. İngiltere'de fakirden vergi alınmaz. Zenginden yüksek vergiler alınır halka da sosyal yardım olarak dağıtılır. İngiltere'de zenginler kepçeyle alıyorlar ama halka da kaşıkla veriyorlar. Ama Türkiye'de fakirin elindeki kuru ekmeğe bile göz dikiyorlar. Zenginlerin ise on milyonlarca lira vergi borçlarını siliyorlar. Zenginleri daha çok zenginleştirme demokrasisi tıkır tıkır işliyor. İnsanlığa yazık oluyor yazık...