Demirtaş ile ilgili de sorunlu birkaç konu var. Demirtaş son birkaç yıldır çok fazla HDP'nin önüne geçti. Zaman zaman HDP'den bu yönde imalı mesajlar verilse de pek etkili olmadı. Herkes HDP ile ilgili gelişmeleri HDP'li yöneticilerden değil Demirtaş'ın Twitter hesabından takip etti.

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri geride kaldı. Doğal olarak herkes, bütün partiler ve siyasi temsilciler muhasebe yapmaya başladı. 

En fazla muhasebe yapması gereken partilerin başında ise HDP geliyor. HDP, seçimin hemen ardından "İstediğimiz başarıya ulaşamadık" diye bir açıklama yaptı. Ardından seçim toplantısı yapıldı ve bu toplantıların ardından da benzer açıklamalar yapıldı. 

Sosyal medya üzerinde ise HDP'lilerin HDP yönetimine yönelik çok fazla eleştirilerinin olduğunu gördük. Bunları muhtemelen HDP yönetimi de görmüştür. HDP yönetimine yönelik en sert eleştiri ise HDP'nin eski Eş Genel Başkanlarından tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş'tan geldi. HDP'nin bu seçim dönemine iyi hazırlanmadığını söyledi Demirtaş. Sadece bunlar da değil çok farklı ve sert eleştirileri oldu. Yetmedi aktif siyaseti bıraktığını söyledi. 

Demirtaş'ın sosyal medya hesabı üzerinden aktif siyaseti bıraktığına dair yaptığı paylaşım şu şekilde:

"Merhabalar. Yarın Artı Gerçek'te yayımlanacak röportajımdan iki paragrafı sizlerle paylaşıyorum: Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum. Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum. Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Eleştirilerden yararlanmaya çalışacağım. Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum. Hepinize yoldaşça selam, sevgilerimi gönderiyor, hepinizi hasretle kucaklıyorum. Özgür günlerde görüşebilmek dileğiyle."

HDP'nin bu süreçteki politikasına yönelik eleştirilerimi ben de 3-4 ay önce çok net bir şekilde yapmıştım. İsteyen arkadaşlara o yazının linkini buraya bırakıyorum. 

Neden bu yazının linkini bıraktım; çünkü ben sonuçlara göre yazı yazan biri değilim. Önceden uyarılarımı yaptım. HDP'nin nasıl bir politika içerisine girmesi gerektiğini nacizane ifade etmeye çalıştım. Elbetteki HDP hiçbirimizi dinlemek zorunda değil. Ama en azından yazdıklarımızı okuyup yine kendi bildiklerini yapabilirler. Ben HDP'nin son yıllarda dışarıdan gelen eleştirilere çok fazla kulağını kapattığını düşünüyorum. Demirtaş'ın eleştirilerine birazdan geleceğim ama önce 4 ay önce yazdığım yazıdan kısa bir bölümü linke tıklamaya üşenenler için buraya bırakayım: 

"Bir taraf "HDP bize oy vermeyecek de ne yapacak, AKP'ye oy verecek halleri yok herhalde" diyerek HDP'nin seçeneksiz olduğunu öne sürüyor. Diğer taraf ise "HDP bize oy vermezse kapatırız, herkesi cezevine atarız" diyor. HDP ne derse desin sanki yokmuş gibi davranılıyor. Hayır, HDP var ve şu anda en belirleyici konumda. Bunu söylemek HDP'yi savunmak değil demokrasiyi savunmaktır. HDP'li yöneticiler bunun farkında mı? 

Bence çoğu bunun farkında ama bu durumu yeterince kamuoyuna aktarabiliyorlar mı bu tartışılır. Şimdi gidilecek seçimde herkes eteklerindeki taşları dökmek ve tarafını net bir şekilde belirlemek durumunda. "HDP bize destek versin de seçimden sonra bakarız" cümlesi korkunç bir köylü kurnazlığıdır. Seçimden sonra falan yok seçimden önce her şey netleşmeli. Yoksa seçimden sonra iki taraf da "Zaten başka alternatifleri yoktu ne yapacaklardı ki?" sözlerine dönüşür." 03,11.2022 tarihli yazımdan. 

HDP seçimden önce çok çabuk teslim oldu. Türkiye'nin demokratikleşmesini istediği için hiçbir karşılık beklemeden Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini açıkladı. Ama politika bu şekilde yapılmaz. Evet ben de açık bir şekilde Kılıçdaroğlu'nu destekledim. Ama ben bir siyasi partinin üyesi ve taraftarı değilim. Bir gazeteci olarak mesleğimi daha özgür bir ortamda yapabilmek için Erdoğan'ın gitmesi gerektiğini düşündüğüm için yaptım. 

Ama HDP'nin öyle bir lüksü yok. HDP bir siyasi parti ve çıkarları doğrultusunda hareket etmelidir. HDP, Demirtaş'ın ifade ettiği gibi seçime birkaç ay kala çalışmaya başladı. Emek ve Özgürlük İttifakı en geç seçim çalışmalarına başlayan ittifak oldu. Hatta seçime 1 ay kala ittifak ortakları Yeşil Sol ile TİP arasında ortak liste kavgaları yaşandı. Pervin Buldan bir açıklamasında ittifakta yer alan TİP için "TİP'e verdiğiniz oylar AKP'ye gider" dedi. Bu doğru olmayan bir açıklamaydı. Hepimiz çok iyi anladık ki ittifak toplantılarında seçime dönük çok fazla çalışmalar ve tartışmalar yapılmamış. Tartışmalar yapılmadan herkes eteğindeki taşları dökmeden seçim sürecine girildi. 

Sahada Yeşil Sol da, HDP de asıl rakiplerinden ziyade birbirleri ile yarıştı. Bunu bir gazeteci olarak çok net gördüm, hissettim. Yanlış kurulan bir ittifaktan doğru bir sonuç beklenemezdi ve çıkmadı. Seçimden sonra İttifak kendi içinde oturup bunları tartışabilirdi onu da henüz yapmadı umarım yapar. Kılıçdaroğlu'na verilen destek nedeniyle CHP'ye yönelik de bir eleştiri yapılmamaya dikkat edildi. Bu durum bazı oyların CHP'li adaylara da gitmesine neden oldu. Açık söyleyeyim ben HDP yönetiminin ülkede yaşanan süreci çok iyi okuyamadığını düşünenlerdenim. Listeler oluşurken de çok sıkıntılı oluşturuldu. 

Uzun dönemdir vekil olan bazı isimler tekrar vekil oldu ama bir dönem vekil olan etkili bazı isimler listelere konulmadı. Garo Paylan gibi. Eş Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar'a yönelik çok fazla eleştiriler vardı. Pervin Buldan ve Mithat Sancar Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde aday olabilirdi. Hem o kentlerde daha fazla çalışırlardı hem de o kentlerdeki diğer adayların da daha fazla karşılık görmelerini sağlarlardı. 

Takip ettiğim Ankara ve İstanbul'daki Yeşil Sol adayları kendilerini tanıtmak ve kitle toplamak için çırpınıp durdular. Ankara'da Yeşil Sol'un bu kadar az oy almasındaki en önemli etkenlerden biri budur. Adaylar halka kendilerini tanıtmaktan propaganda yapamadılar. Adaylar çok iyiydi ama mutlaka tanınan isimler de olmalıydı. Pervin Buldan'ın Van'dan aday olması acaba Van'dan fazladan kaç oy getirdi? Oyların fazlalaşmadığını eksildiğini görüyoruz. 

Van'da kim aday olursa olsun zaten Vanlılar sandığa gidip oy veriyor. Ama Pervin Buldan Ankara'da herhangi bir bölgede aday olsa daha iddialı olurdu. Ankara'daki iddialarını da ortaya koymuş olurlardı. Hem Ankara'daki adaylarla birlikte sahada olurlardı ve adayların elini daha rahatlatırlardı. Ama maalesef bunlar yapılmadı. 

Ankara ve İstanbul gibi en fazla oy getiren bölgelerde çok sağlıklı bir planlama yapılmadı. Bu planlamaları yapması gereken de HDP yönetimiydi. Demirtaş bu noktada ne kadar etkili oldu bilmiyorum. Demirtaş'ın açıklamasından gördüğüm kadarıyla çok etkili olmamış. 

Aslında Demirtaş'ın yaptığı eleştirilerin çoğunu bizler de yapıyorduk. Amacımız HDP'yi yıpratmak değil daha iyi olmasını sağlamaktı. Seçim sürecine girildiği andan itibaren HDP'ye, Yeşil Sol, adaylara ilişkin tek bir eleştiri bile yapmadım. Seçim sürecinden önce yapmıştım ve şimdi seçim bittikten sonra yapıyorum. 

Demirtaş ile ilgili de sorunlu birkaç konu var. Demirtaş son birkaç yıldır çok fazla HDP'nin önüne geçti. Zaman zaman HDP'den bu yönde imalı mesajlar verilse de pek etkili olmadı. Herkes HDP ile ilgili gelişmeleri HDP'li yöneticilerden değil Demirtaş'ın Twitter hesabından takip etti. Örneğin HDP'nin Yeşil Sol adıyla seçime gireceğini de ilk ve resmi olarak Demirtaş'tan öğrendik. Neden bunları HDP Eş Genel Başkanlarından önce öğrenmedik? Demirtaş elbetteki Kürt Siyasal hareketinde çok önemli bir isim. Demirtaş'ın Türkiye toplumunda ve gençlerde yarattığı sinerji elbetteki çok önemli ve değerli. Ama Demirtaş'ın da bir yerde bence biraz frene basması gerekiyordu. Demirtaş o kadar çok en önde rol aldı ki; İktidar bile HDP'yi sürekli Demirtaş üzerinden hedef aldı. Erdoğan ve iktidar yetkililerinin neredeyse HDP Eş Başkanlarının adını alarak hedef aldığı açıklaması yok gibi. Sürekli Demirtaş ile bir siyasi tartışmanın içine girdiler. HDP Eş Başkanları bir yerde açıklama yaptığında özellikle Twiiter'dan ve Youtube'dan baktım neredeyse anlık izleyen 100 kişi bile olmuyordu. Demirtaş'ın bu kadar aktif olması bir yerde seçmenlerden HDP'nin Eş Başkanlarına yönelik 'pasiflik' eleştirilerini de getirdi. 

Gazetecilerin neredeyse hepsi Demirtaş ile röportaj yapmak için sıraya giriyordu. Demirtaş'ın her yaptığı açıklama bütün muhalif medyada manşet oluyordu ve sürekli üzerine konuşuluyordu. Ama Pervin Buldan ve Mithat Sancar'ın açıklamaları bu kadar gündem olmadı. Buldan ve Sancar bile röportajlarında sürekli iktidarın Demirtaş'a yönelik açıklamalarına cevap vermek durumunda kalıyordu. Demirtaş'ı bırakın Demirtaş'ın danışmanlarına bile HDP'li yöneticilerden daha fazla ilgi gösterildi. Kılıçdaroğlu'na destek konusunda da yine Demirtaş ilk olarak fikrini beyan etti ve Kürt seçmen nezdinde bir yönlendirme oldu. Önemli bir gelişme olduğunda HDP'li Eş Başkanlar ne diyecek değil Demirtaş ne diyecek diye merakla beklenildi. 

CHP'de nasıl ki Kılıçdaroğlu varken İmamoğlu ve Yavaş sürekli öne çıkarılmaya çalışıldıysa HDP'de de benzer bir süreç gelişti. Kılıçdaroğlu her seferinde bunu kırmak için "Onlar belediye başkanımız ve orada kalacaklar" dedi. Hatta bir keresinde çıkıp çok net dedi ki; "Benimleyseniz çıkın ve açıklayın, arkamda olduğunuzu görmek istiyorum" dedi. Çünkü bir hareketin öncülerini silikleştirip tartıştırırsanız onların sözlerinin de kamuoyu nezdinde çok fazla karşılığı olmaz. 

HDP yönetimi bence Demirtaş'ı kırmadan, incitmeden ona bu mesajı vermeye çalıştı. Ama Demirtaş yine her zaman en üst perdeden politika yapmaya devam etti. 

Son yaptığı eleştiri açıklamasında da bu sitemi üst perdeden yaptı. 

DEMİRTAŞ NELER SÖYLEDİ

Demirtaş'ın eleştirilerinde öne çıkan başlıklar şunlar oldu:

* "Partimiz, oylama gününe bir ay kala seçim çalışmasına yüklendi, o da yarım yamalak ve dağınık bir çalışma şeklinde olabildi ancak" 

* Genel durum böyleyken eğer 63 milyon seçmenin olduğu bir ülkede “Milletvekilliği seçiminde yüzde 15’i aşacağız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefet adayının yüzde 50’yi geçmesini sağlayacağız” diyorsanız seçime bir ay kala başlattığınız ve profesyonellikten uzak, bir yöre derneğinin seçim çalışması gibi amatörce bir yaklaşımla başarılı olamazsınız.

* Bu vesileyle bazı konulara açıklık getirmekte yarar görüyorum. Son beş yıldır HDP Genel merkezine yazdığım mektuplarla, gönderdiğim mesajlarla ve makalelerimle bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum fakat her seferinde, sesim yankılanıp bana geri dönüyor.

* Yaşanan birçok şey var ve bunları halka yansıtmayı doğru bulmadığım için kurumları işletmeye gayret ediyorum. Ne yazık ki çoğu zaman da kurumlar işlemiyor.

* Bize önyargıyla bakan tüm toplumsal kesimlere ulaşabilmek için cezaevinden olağanüstü çaba sarf ettim. Yaklaşık beş bin kişiye mektup ve kart yazdım, binlerce tweet, yüzlerce makale ve röportaj ile HDP’ye kendi imkanlarımla alan açmaya çalıştım. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı ve kimse de bu boşluğu doldurmayı denemiyor ya da denese bile başaramıyordu.

Ancak bizim mahalleden bazı arkadaşlar bu çabaları anlamaya çalışmak yerine “kendini öne çıkarıyor” düşüncesiyle linç etmekle uğraştılar. Oysa varsa eksiklikler, yetmezlikler ancak eleştiriyle, öneriyle giderilebilir, vefasızca saldırmakla değil...

* Demokratik Kürt siyasi hareketi, genel Türkiye toplumunda yaşanan sosyolojik kırılmaları iyi analiz edemediği gibi, Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları da doğru okumaktan uzak bir pratik sergiliyor.


Evet, Demirtaş'ın eleştirleri bu şekilde. İlk defa bu kadar sert eleştiriler görüyorum. Hepimizin gördüğü gibi bir yerde iletişim kanalları kapanmış. Demirtaş'ın dediği "HDP’ye kendi imkanlarımla alan açmaya çalıştım. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı ve kimse de bu boşluğu doldurmayı denemiyor ya da denese bile başaramıyordu." sözleri dikkat çekiciydi. 

HDP'deki bu boşluk Demirtaş'ın sürekli her şeye müdahil olmasından kaynaklandı belki de. Eş Başkanların bu boşlukları doldurmasına bir türlü imkan vermedi belki de. Boşlukları doldurmaya çalıştılar belki de ama onların söylediklerinin değil Demirtaş'ın söyledikleri daha çok karşılık bulduğu için olmadı. 

HDP eskiden bir lider partisi değildi. HDP geleneğindeki diğer partilere bakın. HEP, DEP, DTP, BDP gibi partilere bakın o geleneklerden öncü olarak en az 10 kişi sayarız. Hatip Dicle'yi sayarız, Emine Ayna'yı sayarız, Leyla Zana'yı sayarız, Orhan Doğan'ı sayarız, Ahmet Türk'ü sayarız, Sırrı Sakık'ı sayarız, Tuncer Bakırhan'ı sayarız. Daha sayacağımız çok fazla isim var. Ama hiçbirini tek başına saymayız. Çünkü HDP geleneği bir lider partisi değil ilke ve örgütsel değerler partisiydi. 

O zamanlar biri partiden kopsa kimse onun arkasından gitmezdi herkes partinin arkasından giderdi. Ama şimdi HDP'ye karşı Demirtaş'ı destekleyen binlerce kişi var. "Demirtaş parti kursun gidip oy verelim" diyen insanlar var. Kürt Siyasal Hereketi için bu doğru bir ilerleme değil. Demirtaş, Kürt Siyasal Hareketinin içinden çıkmış bir demokrattır, aydındır, politikacıdır. Demirtaş, HDP'ye rağmen bir lider olarak görüldüğü andan itibaren hem Demirtaş için hem de HDP için ciddi sorun var demektir. 

Demirtaş'çı, Pervin'ci, şucu, bucu diye bir ayrım girildiği andan itibaren toparlama çok zor olur. Körü körüne Demirtaş'ı destekleyenler ya da HDP'yi destekleyenler bu riski iyi değerlendirmelidir. Kürt siyasal hareketinin Rusipi'leri, öncüleri bu duruma el koymalı ve parti içi tartışmalarla acilen bu sorunu çözmelidir. 

Bizler gazeteci olarak her türlü eleştiriyi yapıyoruz. Bir yerde tuzumuz kurudur. Ama parti içerisindekilerin kamuoyuna açık bu kadar lüksü yoktur. Umarım bir an önce bu sorunlar çözülür. Çünkü bireylerden çok hareket ve parti önemlidir. Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Sırrı Sakık, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak gibi isimler hemen sorumluluk almalı devreye girmelidir. Yoksa sosyal medyada olay çok daha onarılamaz bir noktaya doğru gidiyor.