​​​​​

İnsanların artık anlaması lazım.

“ Göreceksiniz bir günde dönüşecekler” demişti Selahattin Demirtaş.

Bir ufka doğru yürüyüşe çıkıyoruz, ezilenler yine yalnız. Çocuk işçiler, bedenlerini satmak zorunda olanlar, asgarî bedelin altında bel çürütenler. Türkiye’de insanların yüzde yetmişi yine yalnız ve çaresiz. Biz görev ve dava insanlarıyız diyenler yine içeride, örneğin Selahattin Demirtaş, Kavala  ve tutuklu siyasiler, gazeteciler ve belediye başkanları gibi.İnsanı yaşadığı yere benzemekten alı koydular. Sorgulanması mümkün olunmayan devleti, gün geçtikçe kutsallaştırıp özgürlüğü ve ekonomiyi tabuta koydular. Futbol takımlarında ki oyuncular gibi maliye bakanı ve merkez başkanı değiştiriyorlar. Kendi imkanı ile Avrupa da nitelikli eğitimler almış envai çeşitli beyinler ülkeye gelip, zümre sınıfa hitap ederken sınıfta kalıyor. Binlerce esnaf kepenk kapatıyor, iflasını veriyor. Cumhuriyet tarihinden bu yana ilk defa memurlar, enflasyonun karşısında bu denli eziliyor. Ülke beyin göçünün zorunlu olduğu günlere denk düşüyor, âdeta.Göçler gün geçtikçe artmaktadır, beden gözü, beyin göçü ve ilticai göç olmak üzere. Müsebbiplerinden yegâne örneklerden bir tanesi şu; iki yüz elli dönüm arazi alan yabancılara kimlik belgesi verilmesi.

İşte bu ve bunun gibi daha bir çok problemi Selahattin Demirtaş, sayısız kez dile getirmiştir. O dik durdu. Reşit olmayan iki kız çocuğuna ve eşine rağmen. Ailesi görüş günü yüzlerce kilometrelik yola kurban oldular, kaza yapıp yeri geldi hastanelik oldular. Ama o dik durdu, manipüle edildi, teröristliği ilan edildi ama o vazgeçmedi. Onu sevenler ve onun hitabından olup kitabını okuyanlar, evlerine sığındı. Çocuklarına sarıldı, etekleri zil tuttu, ekonominin en yakın arkadaşı olundu. Gözleri açık, kulakları açık, duyguları kapalı bir eda ile. İletişimi yüksek, eğitimi üst düzeyde, bilgisi muntazam olan evinin duvarında ki kepezine gömüldü. 

Deprem oldu, koca koca kentler mezarlığa dönüştü aradan üç aydan az bir süre geçti bir hafta aralıklarla seçimler yapıldı.Güneydoğu’da askerler orman yakıyor, teröristlerden arınmak için. Ege de ve Marmara’da ise teröristler için ormanlar yakılıyor. Ölen öldüğü ile kaldı, kalan savaştan çıkmışçasına naralar attı. İnsanlar cellatlarına aşık değil, insanlar gün geçtikçe kendi cellatlıklarını ortaya koydu. Bir kimliği olmalı, insan kalmanın. Onurlu olmanın kimliği olmalı. Türkiye’nin şu anlık konteksinde demokrasiden önce onurun gelmesi gerek. Sivil ve resmi ideolojinin üzerine giyilen üniforma günaha girmeden, onuru tatmalı. Doğrudan siyasi bir sisteme saldırmak yerine erdemli kişiliklerin önü açılmalı. Siyasi tasavvuru egemen kılan siyasetçi topluma mâl olacaktır.Hollanda yer altında tarım yapmaya başladı. Yaşadığımız coğrafya çocukların vergisi ile ayakta. Diyanet işleri 150 bin çalışanı ile dünyanın İslami çalıştayı olurken, yaşı on yediyi aşmamış yedi yüz elli altı bin bin çocuk çöp topluyor. Alım gücü düştü, eğitim kalitesi düştü, paranın gücü düştü bunları dile getirenler ise gözden düştü. Kürt tiyatrocular gözaltına alınıyor, Kürt gazeteciler göz altına alınıyor, Kürt akademisyenler sürgün ediliyor. Futbol takımları cezalandırılıyor. Her cumartesi günü, cumartesi anneleri gözaltına alınıyor. Yazar çizerler sansürleniyor, belediye başkanları ve parti üst düzey yöneticileri yargılanıyor. Ama hepi topu bir Barış pehlivan, Doğu Perinçek, Sedat Peker ve dört büyükler kadar konuşulmuyor. Çağı gerçeğe uyarlayanhalktır. Halk uyanırsa, siyasi şahsiyetler toplumun önünde ayakta durmak mecburiyetinde kalırlar. Keyfi verilen parlamento yasaları insanları iyileştirmez. Sığ yasalar çirkinliğin biçimidir. Kürtler, Kürt kimliğine bürünmeden Kürt olduklarını kavramayanlardır. Önümüzde yine yerel seçimler, dön dolaş yine Kürt kimliği üzerinde yoğunlaşma siyaseti yaratılacak. Ve yine kandırılacaklardır. Sömürülecekler, ezilecekler. Dünü unutup, kolay lokmanın hesabını yapanların yüzünden binlerce genç ve nitelik sahibi bireyler zindanlarda heba ediliyor. Yaşam alanları kısıtlanıyor. Kürt olarak, Kürt kalarak kendi kimliğine sahip çıkılarak Kürt özgürlük düşüncesi yerleşir. Önümüzde oldukça kıymetli bir süreç var. Sonun başlangıcı olabilir. Ulusal kimliğini gizleyenleri, evrensel bakış açılarıyla yüzleştirmek gerek. Kara ruhlu halk uyanmak mecburiyetindedir. Ülke siyasetinin Kürtler üzerinde ki neticesi her seçimde aynı terane ile baş döndürüyor. Bu minval de verilecek her karar öncelikle Kürt halkının kaderi ile ilgili olumlu olunmalı. Sonuçları ortada ki, Kürtler otuz yıl sonra ancak tahliye ediliyor. Kilit nokta, siyasi rehineler veseçimlerde talep kentlerin şeffaflığı ele alınmalı.