İslamiyet, 5'inci yüzyılda, Arap Yarımadası'nda gelişen köleliğe ve toplumsal çürümüşlüğe karşı bir devrim ve ıslahat hareketi olarak ortaya çıktı ve bir dizi reform yapıp, Arap kabilelerini ortak bir yönetim ve ilkeler etrafında birleştirdi, bir nevi ulusal bir kimlik kazandırdı. İslam öncesinde, çeşitli zengin ailelerin hanedan haline gelip toplumu köleleştirme durumu vardı. Hz. Muhammed, İslami bir çıkışla hem hanedanlığın gelişimini hem de köleliği engellemiş oldu. Kimsenin sınırsız ve istediği kadar mülk sahibi olamayacağını, sadece iyi şartlarda yaşayacak kadar mülk sahibi olunamayacağını ve ihtiyaçtan fazla olanın ihtiyaç sahibine verilmesi gerektiğini söyledi. Savaşları yasakladı, ahlaksızlığı, yalanı, hırsızlığı, kul hakkı yemeyi, zorbalığı suç saydı ve yeni bir hukuk sistemi geliştirdi. Yani Arap Yarımadası'nda adaleti ve eşitliği geliştirmeye çalıştı. Ancak Emevîlerin, çeşitli hilelerle, kurnazlıklarla ve komplolarla İslam'ı ele geçirmeleri, İslam'ın baş aşağı gitmesine ve saltanat dini olmasına yol açmıştır. Toplumsal yönetim olan Halifelik, bir hanedanlığın iktidar makamı haline getirildi. Halifelik, Arapçada kavram olarak gelen anlamına gelir, Selef ise giden demektir. Yönetimde Halef ve Selef kavramları var yani gelen ve giden ya da önceki ve sonraki. Halifelik, siyasi olarak ise, toplumun kendi rızasıyla seçtiği yönetici demektir. Yani günümüzün Cumhurbaşkanı, Başbakan, belediye başkanı ve bu gibi toplum yöneticilerine, o dönemde Halife denirdi. Günümüzde, toplumun oylarıyla seçilen yöneticiler, aslında günümüz modern Halifeleridir. Yoksa Halifelik saray saltanat yönetimi değildir. Çünkü Halifelik, babadan oğula geçmez, seçilir. Halifelik, Emevîlerden Osmanlıya kadar, saray saltanat yönetimi olarak bilindiği için, toplum bunun ne anlama geldiğini bilmiyor.

Toplum, Halifeliği, Allah tarafından atanan ve dokunulmazlığı olan dini ruhani lider olarak biliyorlar ve karşılarına Halife gelse önünde eğilip ellerini ve ayaklarını öpecekler. Halife, halk ya da meclisin oylarıyla seçilir ve halkın içinde sade yaşar ve kimse, Halifenin karşısında eğilmez ellinci ve eteğini ölmez. El etek öpmek, eğilmek saltanatta ve sarayda olur. Çünkü sarayın saltanatın olduğu yerde kulluk kölelik vardır. İslam tam olarak ta bu kulluk kölelik sistemine karşı bir devrim olarak çıktı ve kulluk düzenini yıktı. Ama günümüzde, insanların, villalarda şatafat içinde yaşayan tarikat liderleri karşısında nasıl eğildiklerini, el etek öptüklerini, yani kulluk yaptıklarını görüyoruz. Bunun İslam ile bir ilgisi olamaz. Şeriat ise, Arapçada hukuk ve yasa demektir. Bu boyutuyla, her ülkede modern şeriat yani hukuk vardır. Müslüman Günümüzde, günümüzün şeriat anlayışı kadınların saçının telinin görünmemesi, erkeğin sakal bırakması ve çağ dışı kalmış eski kıyafetleri giymesi olarak bilinir. Halifelik ise, önünde eğilip elinin eteğinin öpülmesi gereken ilahi bir makam olarak bilinmektedir. Halifelik, Arap Yarımadası'nda, orta çağda toplumun kendi kendisini yönetmenin siyasi bir makamıydı ve o makama gelen Halife, seçilirdi ve halkın içinde halk gibi sade yaşardı. Çünkü peygamber, toprak evde hasır yastıkta sade yaşardı. Dört Halifenin dördü de seçilmiş ve sade yaşamışlar. Ancak nasıl oluyorsa, Emevîlerle birlikte, Halifelik babadan oğula geçiyor ve kendisini Halife olarak gören kişi sarayda şatafat içinde yaşıyor ve son yüz yıl öncesine kadar bu böyleydi. Baştan sona, 1350 yıl, Müslümanlar kandırılmış, aldatılmış, saray ve saltanat dinini İslam olarak yaşamış ve yoksulluğa kader diye boyun bükmüş, yoksullar zenginlerin karşısında eğilip kulluk yapmıştır. Zekât Arapçada fazla olan şey demektir. 

Zekâtını vermek demek ihtiyaçtan fazlasını ihtiyacı olana vermek demektir. Yani gerçek İslam'da gerçek zekât paylaşmak demektir. Gerçek İslam'da her şeyin sahibi Allah olduğuna göre, insanların Allah'ın mülkünü kendi zimmetlerine geçirme ve dinledikleri gibi kullanma hakları yoktur. Ancak herkesin çalışıp ihtiyacı kadar alma hakkı bulunuyor. Günümüzde, Müslüman ülkelerde yaşanılan dinin gerçek İslam'la bir ilgisi bulunmamaktadır. İnsanlar Emevîlerin iktidar ve saltanat diniyle kandırılıyorlar. Çünkü Müslüman olduğunu söyleyen ülkelerde yaşanılan hiçbir şey gerçek İslam'la uyuşmuyor. Hatta dünyada yaşanılanlar gerçek dinle uyuşmuyor. İnsan öldürme var, büyük ve küçük hırsızlıklar var, yalan iftira var, zina ahlaksızlık var, kul hakkı yeme var, insanın emeğini sömürme var, zulüm ve baskı kötülüğün her türlüsü var. Ama bunların hepsi dinlerde günah ve suç olarak görülür. Bunların hepsinin yaşanılması, insanın modern köleliği yaşadığını gösterir. Dinler doğru yaşanılsa bunlar olmaz, barış ve huzur olur, eşitlik ve özgürlük olur, hak ve adalet olur, sevgi ve merhamet olur. İnsanların, dinin gerçek anlamda ne olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Din içinde yaşanılan hayattır ve burada, esas alınması gereken adalet ve özgürlüktür, insanca yaşamdır, eşitliktir. Bunun dışındaki din iktidar dini olup sahtedir, toplumu kadere razı olmaya iten egemenlerin saltanat dinidir. Kimileri, saltanat yoktur diyebilir ama vardır. Paranın saltanatı vardır. Mülk üzerinde egemenlik kurma ve insan emeğini sömürme saltanatı vardır. Mi Müslüman olduğunu söyleyen ülkelerin bazıları hala krallıkla yönetiliyorlar, saraylarda yaşıyorlar. Sözde Cumhuriyetlerin olduğu ülkelerde de modern kravatlı krallar yani holdingler var, paranın saltanatı vardır. Bunların hepsi, gerçek İslam'da suçtur. 

Başkalarının toprağını işgal etmek, saldırı savaşları İslam'da yasaktır, bundan dolayı insan öldürme diyor. Emevîlerden günümüze kadar, gücü olan zayıfı eziyor, sömürüyor. İslam'da bunlar yasaktır. Bütün dinlerde bunlar yasaktır. Ancak bütün dinler yozlaştırıldı, yaşanılamaz hale getirildi. Dikkat edilirse, hep fakirler cennete gidiyorlar, hep fakirlerin şükretmeleri gerekiyor. Zenginlerin nasıl olsa bu dünyada keyifleri yerinde ve bu dünyada cenneti yaşıyorlar. Fakirleri, öbür dünyadaki cennetle kandırıp, bu dünyada cenneti yaşıyorlar. İnsanların derin uykudan uyanıp hayatın gerçeklerini öğrenmeleri gerekiyor. Aksi halde modern köleliği yaşamaya devam ederler. Günümüzde, bazılarının, sakal bırakılması gerektiğini söylemeleri, kadınların başının örtünmesi gerektiğini söylemelerinin, eski çağlardaki kıyafetleri giymelerinin şeriatla-hukukla bir ilgili yoktur. İnsanlar bu konuda büyük bir bilgisizliği ve cehaleti yaşıyorlar. İnsan toplumu, farklı çağlarda farklı kıyafetler giymişler, farklı kanunlarla yönetilmişler. İşte şeriat demek hukuk-kanun ve yasa demektir. Koşullar değiştikçe hukuk-şeriat ve kanunlarda da farklılıklar olur. Eskide deveyle, eşekle, at ile yolculuk yapılırdı ama şimdi ise teknoloji gelişmiş, araba ve uçak var, tren ve otobüs var. Demek ki hayat değişmiş. Bu durumda, kıyafette değişimler oluyor, moda değişiyor. Yasalarda da değişimler oluyor, esneklikler oluyor. Zaten İslam doğru bir şekilde yaşanılırsa kimse suç işlemeyecek ya da suçlar en aza inecektir. Paylaşımın, barışın, eşitliğin, adaletin, hakkın, hukukun, doğru eğitimin olduğu yerde insanlar arasında pek sorun olmaz ve insanlar en gelişmiş koşullarda yaşarlar. İşte gerçek İslam bunu emrediyor dünyaya. Bütün dinlerin özü barıştır, adalettir, eşitliktir, İslam dini ise barış dininin sonuncusudur ama İslam'ın ne hale getirildiği ortadadır. Kendisinden önceki dinler gibi yozlaştırıldı. Bu gerçekliklerin bilinmesi gerekiyor.