Türkiye'de 21 yıllık AKP hükümeti ile 2002-2013 yılları arası olumlu yönden ülkeyi iktisadî kalkındırma, siyasi güçlendirme ve ülke sorunlarında belli çözümler üretmeye gitmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle Kürt sorununun çözümüne yönelik adımları ile ülke içinde barışı tesis etmek adına kıymetli eylemlerde bulunmuştur. Yine o dönem siyasi yönetimdeki ilerlemelerinde gerek ülke içinde rağbet görmüş gerek Ortadoğu'da itibarı olan, sözü sayılan bir iktidar ve güçlü yönetim anlayışına sahip bir hükümet idi. Fakat 2013 yılından sonrası AKP'nin gerek ülke içindeki politikaları, gerek sınır komşu ülkeleri arasındaki ilişkileri gittikçe kötülemeye gitti.


 

Özellikle AKP iktidarının son beş yıldır ülkede yaşattığı kabusların karnesi yeterince ülkeyi gerilemeye götürdü. AKP'yi bitiren başlıca politikaları sıralandığımızda; OHAL ve KHK'lar ile ülke vatandaşlarına yapılan zulümler, halkın iradesini yok sayan kayyumlar, mülteci sorunu ile beraber işsizlik krizi, hukukun ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsızlığının yok edilişi, Yolsuzluklar, Protesto ve gösteriş haklarına getirilen yasaklar, gözaltılar, tutuklanmalar, sonrasında pandemi ve doğal afetlerin (deprem, yangın, sel ) en acı süreçlerinde vatandaşların çaresizlik içinde bırakılması. Hepsinden daha önemlisi vatandaşların boğazına bıçak gibi dayayan, halkın iliklerine kadar yaşadığı yoksulluk ve ekonominin yıkımı ile kendi sonunu getiren bir iktidar oldu. Bu yüzden ülke insanı güvenebileceği, huzur duyabileceği adil bir yönetim ve yeni bir iktidar arayışındadır.


 

Son zamanlarda AKP'nin kemik kadrosu bir bir dağıldı ve parti içinde giderek rant adına birbiriyle çatışan gruplar oluştu. Bu da demek oluyor ki AKP iktidarı artık son nabız atışlarını atmaktadır. Bu durumda ülke için yeni iktidar temeli atmak adına çaba gösteren ve iktidara talip olan 6'lı masa koalisyonunu gerçekten ülke için bir çözüm üretebilir mi? sorusuna yanıt biraz kafa karıştırıcı diyebiliriz. Çünkü sırayla masa başındaki siyasi parti liderlerini dinlediğimizde ve medyanın yönlendirmeleriyle şöyle bir yorum yapılabilir. Dava başkan olmak mı yoksa amaç ülkeyi ateş altından çıkarmak mı?


 

Sırasıyla 6'lı masa koalisyonunu değerlendirdiğimizde bugün Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na baktığımızda her seçim öncesi olduğu gibi cumhurbaşkanlığı, başbakanlık adaylığı için sakin ve sağduyulu davranışlarından dolayı sessizliğini korumaktadır. Bu mütevazi davranışını takdir ediyorum. Fakat bir yerden sonra insanın aklına şöyle bir soru yöneliyor. Gerçekten siyasi bir partinin lideri olarak, Kemal Kılıçdaroğlu bu ülkenin yönetiminde iktidar olmak istiyor mu? Çünkü bir liderin hedefi net ve belirgin olmalı. Daha net bir ifadeyle tuttuğunu koparabilen bir lider olmalı. Diğer yandan CHP 'de belediye seçimleriyle çok parlayan iki isim daha ön planda, bunlar Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Özellikle medyanın, CHP'de bu iki belediye başkanlarını öne çıkarma amacını taşıdığını düşünüyorum. Diğer siyasi partilerinde gündeminde de Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu var. Hatta Mansur Yavaş'a milliyetçi cepheden aday teklifi sunuldu. Fakat Mansur Yavaş bulunduğu mevkiden memnun olduğunu ve bu tür tekliflerden rahatsız olduğunu açıklamıştı. Bence Mansur Yavaş geçmişteki milliyetçi ve ocak öncülüğündeki tutumu nedeniyle ülkedeki sol görüşün ve düşüncenin sahip olduğu seçmenlerin aday çıksa bile oy vermeyeceklerini düşünüyorum. Diğer belediye başkanı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, her ne kadar istemem dese de sonrasında yan cebime bıraksanız da olur gibi bir tutumu var. Bunu nereden mi anlıyoruz? Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde ilk rakibi Binali Yıldırım olsa da seçim zaferini hazmedemeyip iptal eden ve ikinci tur İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde birebir rakibi olarak seçim çalışmalarında yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı zaferiyle medya ve siyasi partiler, İmamoğlu'nu CHP'den ayrı ve Erdoğan'nın rakibi olarak gösterdiler. Bu destek ile beraber İmamoğlu zafer nefesini Diyarbakır'da ve halen o nefesi Karadeniz miting alanlarında vermektedir. Fakat İmamoğlu CHP 'den ve  siyasi kadrosundan çekindiği için ben aday olacağım diyemiyor. Yani kısacası CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu ve Mansur Yavaş'dan çok Ekrem İmamoğlu ülkenin Cumhurbaşkanlığına talip...


 

CHP 'den sonra gelelim diğer masa başındaki siyasi parti liderlerine, Gelecek Partisi lideri ve aynı zamanda geçmiş dönemlerde AKP iktidarında ülkenin başbakanlığını yapmış olan Ahmet Davutoğlu, kendisine yapılan haksızlıklardan ve elindeki yetkilerini alan Erdoğan'a tepkisel olarak parti kurmaya ve yeniden ülkenin başbakanlığına aday olduğunu görüyoruz. Fakat unutulan birşey var, bu ülkede bir kez başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı koltuğundan inildi mi? Artık o koltuğa dönüş çok zor bir durumdur. Velhâsıl bu masada Ahmet Davutoğlu'da Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı adaylığına talip...


 

Bir diğer 6'lı masadan ve neredeyse masaya hakim olan İYİ Parti ve lideri olan Meral Akşener. Aynı zamanda 6' lı  masaya şimdiye kadar her istediğini yaptıran güçlü bir kadın siyasetçidir. Her parti mitinglerinde ısrarla başbakan olacağım diye hedefini koymuş olan İYİ parti lideri Meral Akşener, MHP'den ayrılarak Devlet Bahçeli gibi siyasi bir partinin önüne geçip tıkanıklık yaşatmasına tahammül gösteremeyip ilerlemek adına kendi partisini kurup, siyasi kaderini kendisi çizmiş olan bir kadın lider. Fakat milliyetçi tabanına sahip olduğu için seçmen oranı sadece milliyetçi kesimlerde oy oranı mevcut ama bu durum belli olmaz. Çünkü siyaset kaygan bir zemin ve Türkiye'de her an herşey olabilir.


 

Diyebilirim ki 6'lı masanın en parlak ve en iddialı adayı olarak gördüğüm yeni siyasi parti, DEVA partisi ve lideri Ali Babacan'dır. Ali Babacan'ın eski partisi olan AKP döneminde başarılı ilerlemelerde bulunmuştur. Babacan içinde yer aldığı siyasi partinin amaçları dışında politikalarından dolayı partisi ile yollarını ayırmıştır. Tahmin ediyorum yıkılmaya ve yok olmaya doğru ilerleyen AKP iktidarın muhafazakar kesiminin oyları Ali Babacan ve partisine kayacaktır. Çünkü her kesime hitap eden ve özellikle muhafazakar ve liberal düşüncelere sahip bir tutumla her düşünceyi kucaklamaya dair bir siyaseti izlemeye başladı. Ali Babacan da Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını dile getirmekte kalmayıp, kongresinde şöyle bir konuşma yapmıştı. Bu konuda mütevazi olamayacağım. Sözünün devamında, ülkenin bu kötü durumunu ancak ve ancak kendisinin cumhurbaşkanı seçilerek düzeltilebileceğini söylemişti. 


 

Son olarak 6'lı masanın bir diğer muhatabı olan Saadet Partisi ve lideri Temel Karamanoğlu'dur. Ülkenin bu kötü gidişatına dair çözüm üretme ve bu çözümde aktör olmak ve iktidara adayını taşımak Saadet Partisi'nin de temel gayesidir. Nitekîm ülkemizde Saadet Partisi gibi birçok siyasi partinin liderleri yaşlılığa dur demiyecek şekilde parti koltuğunda inmek istememeleri her zaman garibime gitmiştir. Yaşlılığın verdiği yorgunluk parti gidişatına yansıyınca, heyecanı kesilmiş ve aynı seviyede duraklayan birçok siyasi parti ülkede mevcuttur.  Bu durumda hep aynı seviyede gerilemektense, bence ilerleme adına Türkiyede bütün siyasi partilerin liderleri 3-4 yıl ara ile değişmesi gerekir. Şu koltuğu bırakın artık! demek geliyor içimden, yani eğer bir ilerleme yaşatamıyorsanız bari genç yeni yüzlere müsaade edin. Gerçek olan şu ki Türkiye'nin siyasi tarihini tıkanıklığa götüren kemikleşmiş partilerin metal yorgunluğunu yaşatan yaşlı parti liderleridir. Bu konuda HDP'nin tutumunu ve kendi içindeki demokratik işleyişini takdir ediyorum.


 

Görüldüğü üzere 6'lı masanın neredeyse hepsinde ben Başbakan veya Cumhurbaşkanı adayı olacağım yarışı görülmekte. Hal böyle olunca kendi içlerindeki çatışmayı çözemeyen masa, ülke sorunlarını çözümünde nasıl hakim olacak? Hele ki Kürtlerin oylarını ve HDP'yi masaya dahil görmeme durumu baştan bu ittifakın parçalanacağı ve kaybedeceği ortada. Bu politika da AKP'nin ömrünü uzatmaktan öteye götürmez.


 

Bu ülkenin insanları için gerçekten çözüm üreten ve çözüm arayışında olan bir masa iseniz bu duruma dair bütün samimiyetinizi ve ciddiyetinizi görmek istiyoruz. Eğer bu koalisyonunda amaç ve dava başkanlık uğruna yapılıyorsa lütfen daha fazla çaba gösterip ülke vatandaşlarını ümitlendirmeyin. Sözlerimin sonuna gelirken umut ediyorum ki ülkenin yeni iktidarına talip adayın, Türkiye içindeki tüm halklara eşit mesafede yaklaşım gösterip özgürlükçü, demokratik, adil ve barışı ilke edinmiş bir adayın olmasıdır. Böylece mevcut iktidarın ülke içinde açtığı derin yaraları sararak, oluşan kutuplaşmayı erimesine yardımcı olabilir.