Sevgili Okurlarım! İnsanların önemli bir bölümü beni eroin gibi kullanıyor ama ben onların eroini olmak istemiyorum. Takdir edersiniz ki kalemi güçlü olan bir yazarın görevi güçlülere biat etmek ve onların hoşlanacağı yazıları yazmak değildir. Gerçek bir yazar, hayatın ve okurların ruhu ve tefsiriolur. Dolayısıyla benim işim okumak, araştırmak, sorgulamak, ayaklandırmak, fikir üretmek ve sevmediğim biri olsa bileonun hakkını ve başarısını yazarak vermektir.
Kişinin bir şeyin farkında olmaması, mekân ve zamanı sevgili Albert Einstein’in “göreceli teorisi”ne göre hesaplayamamasıdır. İyi bir filozof ya da iyi bir sosyolog gerçekleşen bir vaka karşısında duygularıyla hareket etmez, siyasi ve sosyolojik hadiseyi anlamaya, tanımlamaya ve kavramsallaştırmaya çalışır.
O halde doğruluk sabit bir şey değildir diyebiliriz; bugün doğrudur, yarın doğruluğu yanlışlama ihtimali yüksektir! Lakin, 'hakikat' öyle değildir; çünkü hakikat ontolojik ve primordiyal yasaları kapsar. Örneğin tıpkı Ahmet Güneştekin adı gibi, yaratıcı sanatı gibi, onun ontolojik ve promordiyal Kürt kimliği gibi.
Bu anlamda okumanın, yazmanın, konuşmanın, dinlemenin ve eleştirmenin bir sanat bilimi konusu olduğunu söylemeliyim. O halde, dünya görüşüm ve zekâmın Ahmet Güneştekin’in yaratığı sanat eserlerini otokritik etme görevini bana verdiğini düşünüyorum!
Örneğin; Dali, faşist bir sanatçıydı, Franco ve Hitler’in dostuydu ve dostlarını memnun etmek için portrelerini çizmiştir. Oysaki Dali gibi İspanyol olan Picaso, kötülerle ve faşistlerle yanyana gelmemiştir. Sanatını, onurunu ve şerefini korumuştur. Ahmet Güneştekin de Picaso gibi bir Kürt sanat dehasıdır.
Ahmet Güneştekin hayatın içinde yaşanan olayları ahlaki, vicdani ve siyasi tanıklığını yarattığı enfes sanatıyla ihya ediyor. Sanatçıların zayıf ve güçlü olan yönlerini tenkit etme ve açığa çıkarma görevini de benim gibi felsefe yapanlara icbar ediyor.
Dünyadaki en önemli sanat eleştirmenleri Ahmet Güneştekinhakkında bugüne kadar yüzlerce yazı yazdılar ve sadece bu hafta içinde onun sanatı için, İtalya'nın en ünlü sanat eleştirmeni ve yazarı David Olivero iki harika makale yazdı. Sevgili David Olivero, çağımızın İtalyan filozoflarından biri olan Umberto Eco'nun en önemli öğrencisidir. Sevgili David Olivero, aynı zamanda edebiyat, opera, tiyatro ve sanat eleştirisi üzerine yazılar yazan meşhur bir isimdir.
Sevgili David Olivero’nun Güneştekin hakkındanyazılan iki yazısı, hem şahsımı kıskandırmış ve hem de çok utandırmıştır. Çünkü onun sanat başarılarını yazan ve dünyaya duyuran o şanslı isim ben olmadığım gibi, tek bir Kürt yazarın olmamış olması beni derinden üzmüştür ve yabancı bir yazarın da onu yazması beni kıskandırmıştır. Ne yazık ki Kürt halkı bizim gibi insanların yaratıcı zekâsını uzun yıllar sonra anlayacaktır.
Her şeye rağmen biz Kürtlerin devleti olmadığı halde, içimizden dünyaca bilinen bir bilge lider Abdullah Öcalan, dünyaca dinlenen bir ses sanatçısı Şivan Perwer, dünyaca ünlü bir edebiyatçı Mehmet Uzun, dünya matematik liginde bilim adamı olan Koçer Birkar ve fizik alanında dünya sıralamasına giren sevgili biricik dostum Osman Yaşar hocayı çıkarmayı başardık!
Şimdi ise çok daha yüksek bir yere ulaştık. Dijital çağımız şuan dünya sanat liginin en büyüklerinden biri olan Kürt ressamAhmet Güneştekin’i konuşuyor.
Bana göre sevgili Ahmet Güneştekin, Google Çağımız'ın en büyük GÖRSEL KÜRT sanatçısıdır.
Evet, sevgili Ahmet Güneştekin Tanrı gibi sanatıyla hayat yaratıyor; Tanrı gibi postmodern kentlere zarafet kazandırıyor ve Tanrı gibi hayatın sanat olduğunu kanıtlıyor.
Nasıl mı? Az önce Ahmet Güneştekin'in muhteşem görsel sanatı beni görünmez kentlerden biri olan Roma Medeniyeti'nin biricik sevgilisi olan Eutropia'ya, oradan ışık hızıyla kentlerin müteşâbih yönlerini büyük bir ustalıkla görsel sanata dönüştüren İtalyan yazar Italo Calvino'nun "Görünmez Kentler" adlı romanına götürdü. Yani eskilerin tabiriyle onun yarattığı görsel sanatlar beni zâhiri alemden alıp bâtıni hayatın mahiyetine götürdü ve o sanatın içinde fenafillah yaptı!
Sevgili okurlarım, sanat çok boyutludur, tasavvufi ve irfani boyutu benim için daha büyüleyici ve ilham vericidir. Aslında düşünce ilhamdan başka bir şey değildir. Çok boyutludur, ani gelişiyor ve hızlıca hareket ediyor, kuluçkasını oluşturuyor, kuluçkaya yatıyor ve bir süre sonra kuluçkadan bir şaheser ortaya çıkıyor. Aman Allah’ım!
İşte Ahmet Güneştekin de böyle büyük bir Kürt sanat dehasıdır. Ahmet Güneştekin’in yarattığı muhteşem eserleri Kürtlerin ezici çoğunluğunun hâlâ göremediğini yukarda bahis konusu etmiştim. Elbette ki bu durum oldukça üzücüdür. Evet, “göremiyor” demiştik. Çünkü görmek ve bakmak arasında çok büyük bir fark vardır: Görme eylemi bakma eyleminden çok daha fazlasını gerektiriyor.
Acaba, Michelangelo ve Leonardo ikilisi yaşadığımız şu dijital çağda yaşamış olsalardı, “Manhattan Projesi”ne mi çalışacaklardı? Yoksa Lincoln Center New-York , Bilbao Guggenheim, Paris Louvre ya da British Museum Londra müzelerini mi tasarlayacaktılar?
Orasını bilemiyorum, ancak “Ahmet Güneştekin’in yarattığı estetik sanatı hakkında ne düşüneceklerdi?” diye soracak olursanız şunu derim: Muhtemelen benim gibi Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” Sergisi ve Roma'da dünyanın en ünlü “Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi”nde sergilediği sanatı karşısında büyük bir heyecana kapılacaklardı.
Son olarak, Ahmet Güneştekin, Kürt kimliği ve Kürtlerin hak arama mücadelesinin yanında yer almış ve haksızlıklara karşı en ufak bir tahammül göstermemiştir. Bugün sevgili Ahmet Güneştekin’in yaratığı muhteşem sanat eserleri, dünyanın en önemli müze ve koleksiyonlarında Kürt kimliğiyle kayıtlarda yerini almış durumdadır. Kürtlüğe bundan daha büyük bir hizmet olabilir mi? Sanatına ve yaratıcı zekâna sonsuz teşekkürler sevgili Ahmet Güneştekin! Ne yazık ki Ahmet Güneştekin gibi insanların değeri ve yapmaya çalıştıkları çok sonra anlaşılacaktır.
Kadir Amaç - Brüksel