Kapitalizmin en tahrip edici dönemini yaşıyoruz. Sadece insana değil doğaya da zararın had safhada olduğu bir dönem. Sistemin maksimum kâr hırsı ve sürekli büyüme isteği, toplumda ve doğada tahammül edilemez bir noktaya gelmiş bulunuyor.

Kapitalizmin iç yüzünü ve yapısının yani sistemin karakterinin, geniş kitlelerce bilinmiyor olması, toplumun alternatif bulamamasına yol açıyor ve sermaye/düzen partilerinin sahasında bir oraya bir buraya şutlanıyorlar. Toplumda emek ve sınıf bilincinin olmaması, demokratik kültürün yok denecek kadar çok az olması, sürekli sistemden toplumsal sorunlara çözüm bulunması anlayışına sahip hale getiriyor. Yani toplum, ekonomik sorunların, kapitalizmin yapısal durumundan kaynaklandığı bilmiyor ve bundan dolayı, sürekli sistemden bir beklenti içinde kalıyor. Sınıflı sistemlerin toplum üzerinde yarattıkları egemenlik anlayışı aşılmadığı sürece, kapitalizmin tahribatlarından kurtulmak mümkün değildir. Düzen partilerinin kuyruğuna takılmak, kapitalizmin etkisini yaşamaktan kaynaklanıyor. Ama en kötüsü de toplum kapitalizmin ne olduğunu bilmiyor. Kapitalizm birçok değeri kullanarak toplumu, sistemin egemenliği altında tutuyor. Son yüz yıldır demokrasi, özgürlük, insan hakları, cumhuriyet gibi değerler, kapitalizm tarafından etkince kullanılarak toplum kapitalizmin etkisini derinden yaşıyor ve birey adeta toplumsal değerlerden kopmuş durumdadır. Yani toplumsal kurtuluş bireyin umurunda değil, birey kişisel kurtuluş peşindedir. İnsanlar, kapitalizmde kendilerine yer bulmaya çalışıyorlar. Bataklıktan virüs kapmış olanlar, tedaviyi yine bataklıkta kalmakta arıyor. İşte insanın kaybı buradadır. 

*** 

Dikkat edilirse, bütün kapitalist ülkelerde aynı sorunlar var. Yani işsizlik, yoksulluk, zengin ile fakir, işçi ile patron, ezen ile ezilen, paranın ve mülkiyetin kutlanması, insanın bir değerinin olmaması, bir insanın değerinin mülkünün ve parasal durumuna göre olması kapitalizmin kendisini olmaktadır. Hayat pahalı diyorsunuz, biz yoksuluz diyorsunuz, faturaları ve ev kirasını ödemekte zorlanıyoruz diyorsunuz, ancak kurbandan kurbana et yiyer olduk diyorsunuz ama bütün bu sorunların neden olduğu sistem hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Kurtlardan sürüye çobanlık yapmasını istiyorsunuz. Yada tilkiyi kümese bekçi yapıyorsunuz. Kapitalist partilerden toplumsal sorunlara çözüm bulmalarını istemek, sürüyü kurtlara teslim etmek demektir. Herşeyin parayla alınıp satıldığı bir sistemde sorunlarınıza çare mi arıyorsunuz? Sizi bu yoksulluğa mahkum eden, kapitalizm ve kapitalist partiler ve zengin ile fakirin olduğu sistem'dir. Türkiye'de sözde milli gelirin yüzde yetmişi yüz ailenin, TÜSİAD'ın eline geçiyor. Milyonlarca insan, karın tokluğu bile denmeyecek açlık sınırının altında yaşıyor, milyonlarca insanın ürettiği maddi değerler yüz ailenin, TÜSİAD'ın eline geçerse bu halk nasıl bolluk içinde iyi şartlarda yaşasın.

***

Öyle bir sistem varki, zengin sürekli zengin oluyor, fakir ise gün geçtikçe daha çok fakir oluyor. Hiç kimse, içinde yaşadığı ekonomi/politik sistemi sorgulama zahmetinde bulunmuyor. Türkiye, öyle bir noktaya geldiki, ancak köklü bir demokratik dönüşümle ülkedeki sorunlar çözülür. Bir seçimle ve bir hükümet değişimiyle bu sorunlar çözülmez. Sisteme dokunmazsanız ülkedeki sorunlar çözülmez. Kapitalizmin karnını deşmeden, kapitalizmden kaynaklı sorunlara çözüm bulunmaz. Toplum, kapitalizmin ne olduğunu öğrenecek. Kötülüklerin nereden geldiğini bilmezseniz, kötülüklerin size verdiği kötülüklerin kurbanı olursunuz. İnsanlar, kişisel kurtuluş peşindeler ve bunu şans oyunları na bağlamış durumdalar. Her gün milli piyango alanlar, her gün at yarışı oynayanlar, her gün kazı kazan alanlar, her gün spor toto-loto oynayanlar var. İnsanlığın çok derin sorunları var. Ekonomik, sosyal, kültürel bir dizi birikmiş sorun ve birde buna, ekolojik sorun eklenmiş durumda. Ekolojik dengenin bozulması, doğanın hasta olması ve verimliliğin düşmesi demektir. İnsanın birbirini ezmesi, bakın ne gibi sorunlara yol açıyor. Yaşamak için kazanan/çalışan bir insan toplumu yok, çalışmak ve kazanmak için yaşayan bir insan toplumu var. Kapitalizmin varlığı ve vardığı vahim nokta bunu fazlasıyla kanıtlıyor.

Toplumun kapitalizm ile ilgili bir bilgi ve bilince sahip olmama durumundan, sol siyasi çevreler sorumludur. Sol siyasi çevreler, zombi hayatı yaşarlarsa, toplum kapitalizmin zulmün altında ezilmeye devam eder. İnsanlar paranın ve mülkün kölesi olmuşlar. İnsanlar sahip oldukları parayla ve mülkle övünüyorlar. Benim evim benim arabam daha iyidir yarışı içinde olan bir insan toplumundan, insanlık adına fazla birşey beklememek gerek. Özel mülkiyet sistemi insanı mallaştırmış. Mallaşmış insanlar, malının ve parasının çokluğuyla övünür. İnsanlar, insan olmak için değil, sosyetede yer almak için yarış halindeler. Bir insana at yarışından yüz milyon lira para çıksın, o kişi, zengin bir semte taşınıyor, lüks araba alıyor, kıyafetleri değişiyor, eski mahallesine uğramıyor, paralı olanların dışında kimseyle konuşmuyor. İşte toplumun genelinde böyle bir zihniyet var. Toplumun önce, bir zihniyet devrimine ihtiyacı var. İnsan olmak, para karşısında değişmemekle olur ama bunu yapabilen kaç insan var acaba? Yani para sahibi olduğunda, eski mahallesinde, mütevazı ve sade yaşayan ve paylaşımı yapabilen kaç insan var? Sosyalist olmak bir tarz ve kültürdür ve pratikte sosyalist olmak kolay değildir. 

İnsanın alım/satım konusu olduğu bir sistemde, bireysel maddi zenginlik neye yarayacak? Gerçek bir insan, ne kadar zengin olursa olsun, alım-satım konusu olmayı kabul etmez, edemez. Toplumun büyük çoğunluğu eziliyorsa ve zor durumda yaşıyorsa, kimse, ben insanca yaşıyorum demesin. İnsan insanı eziyorsa, orada insanlık yoktur, vahşet vardır. Kapitalizm insandaki toplumsal değerleri ve toplumsal ruhu yok ediyor. İnsan toplumsal bir varlık olduğu halde, bencillik ve aşırı bireysellik almış başını gidiyor. Kimse toplumsal sorunlara kafa yormuyor ve kimse toplumsal sorunların çözümü için proje üretmiyor. Herkes kapitalist sistem dahilinde bireysel maddi kurtuluş peşindedir. Biraz iyi şartlarda yaşama imkanına sahip birisi, başkalarının sorunlarıyla, memleketin ve insanlığın genel sorunlarıyla ilgilenmiyor. Gerçek insan, iyi şartlarda yaşasada, insanlığın sorunlarıyla ilgilenen ve çareler arayan ve üreten insandır. Aziz Nesin, '' Türkiye'de kimse kazık kendisine girmedikçe, başkasına giren kazıkla ilgilenmez '' diyor. Burada, insan ezilmeyene kadar, başkasının ezilmesiyle ilgilenmiyor, insan zor durumda kalmayana kadar, başkasının zor durumda kalmasıyla ilgilenmiyor, insan aç kalmayana kadar, açlığın ne olduğunu bilmez ve aç kalanla ilgilenmiyor demek istiyor. Halbuki açlık, yoksullk, işsizlik toplumsal bir sorundur ve herkesin sorunudur. 

Ama kapitalizm insanın içindeki toplumsallığı öldürmüş. Yoksa insan bu denli toplum karşıtı olmaz, olamaz. Var olmak varlıklı olmakla ölçülür olmuş. Bundan dolayı, herkes varlıklı olmak peşindedir. Varlıklı olmak için, insanlar yok olmayı bile göze alıyorlar. Para ve mülk sahibi olmak için, insanlar canlarını dişlerine takmıyorlarmı? Ve gerektiğinde ölmüyorlar mı? Var olmak insan olmayı başarmakla olur, varlıklı olmak, insanlıktan taviz vermekle oluyorsa, orada var olmaktan söz edilmez, bir bitişten söz edilir. İnsanlığın ve doğanın sorunları, insanın ekonomik olarak biraz iyi şartlarda yaşamasıyla bile çözülemeyecek denli büyüktür. Sadece yiyip içmekle, karın doyurmakla insan insan olumuyor. Sadece ekonomik sorunları biraz çözmek, iyi şartlarda yaşamak demek değildir. İnsanca yaşamak bir kültür işidir ve çok farklıdır. Birçok insanın arasındaki ilişkiler, sadece maddi ilişkiler olmaktan öteye geçmiyor. Sadece kabaca maddiyatı önemseyen bir insan türü var. Halbuki insanın insan olabilmesi için, maddiyattanda çok daha fazla değerlerin olması gerekiyor. İnsanmı parayı kullanıyor yokda paramı insanı kullanıyor? 

Para insanı kullanıyorsa, para tanrı olarak görülüyorsa, insan paranın karşısında eğiliyorsa, boyun büküyorsa, orada insan dışında her türlü yaratık var demektir. Demekki insanlığın sorunları sanılandanda çok daha büyüktür. Kapitalizmi aşan bir sistem arayışı olmazsa, insanda geriye sadece et ve kemik kalır. Zaten şu anda böyle bir insan gerçekliği ile karşı karşıyayız. Duygularını, insani özünü, varlık nedenini, doğallığını kaybetmiş bir insan türü ancak birbirini ezer, yok eder. İnsan tanınmayacak kadar çok kirlendi, kirletildi, insan kendi kendisini kirletti. Egemenliğe, mülkiyetin varlığına, paranın gücüne ve iktidara dayalı sistemler insanı kirletirler, doğal durumunda uzaklaştırırlar, hastalıklı hale getirirler. Seçimler yaklaşıyor ve sermaye partileri birbirleriyle egemenlik yarışına giriyorlar. HDP ve bileşenleri dışında, hiçbir düzen partisi halkı düşünmüyor, hepside saltanat kurma ve zenginleşme peşindeler. İşte bundan dolayı, kapitalizmin ne olduğunu öğrenmek önemlidir diyorum. Kapitalizmin nasıl bir sistem olduğunu bilmezseniz, sorunlarınızın ve genel insanlık sorunlarının nereden kaynaklandığını bilemezsiniz ve çare üretemezsiniz. Önce, içinde yaşadığınız rejimi-sistemi sorgulayacaksınız ve sonrada alternatif bir yaşam ve sistem arayışına gireceksiniz. Kapitalizmi çözerseniz, farklı bir sistemin olması gerektiği sonucuna ulaşırsınız. Çünkü kapitalizm insani bir sistem değildir. İşte bundan dolayı insanlık büyük sorunlar yaşıyor. Sadece paranın ve mülkiyetin kutsandığı bir sistemden insanlığa bir hayır gelmez, ki zaten gelmiyor. Dünyanın ve insanlığın haline bakın ne görüyorsunuz? Her bakımdan bir çürümüşlük ve tükenmişlik, kokuşmuşluk var. Bundan kurtulmak doğru bir toplumsal kurtuluşla mümkündür. Ancak doğru bir sosyalizmle insanlık bu rezaletten kurtulur...