Gazete Emek- Burada toplumun gelişimi esas alınır. Toplumsal değişimler kendisini daha çok ta ekonomik ve siyasi olarak ortaya koyarlar, diğer sanatsal, kültürel ve edebi gelişimler bu temele dayalı gelişir. Tarih bir yönüyle güç ve iktidar olma, bir diğer yönüylede değişim ve dönüşümler tarihi olarak karşımıza çıkar. Tarihi, iki farklı düşünsel gücün iktidar kavgası olarak ta ele alabiliriz. Hükmetme, sahip olma ve güç olma farklı tarihsel koşullarda farklı gelişimlere yol açmıştır. Hükümetler ve devlet aygıtları
hükmetme zihniyetinin bir ürünüdürler. Hükümet kavramı  hükmetme kavramından doğar. Yani birilerini egemenlik altında tut ve yönet anlamına gelir. Egemenlik altında tutma ve hükmetle aslında devletlerin karakteridir.


***

Tabi savaşların ve egemenlik kurmanın beş bin yıllık bir geçmişi var. Günümüzde ise bu egemenlik anlayışı son hızla hiçbir kural kaide tanımadan devam ediyor. Tarihte bu egemen olma anlayışına karşı direniş ve mücadelelerde olmuştur. Toplumsal direnişler tarihin farklı koşullarında gerçekleşmiş, büyük gelişmelere yol açmıştır. Ancak, insanlığın hedeflediği sisteme tam olarak ulaşılamamıştır. Bu konuda daha çok yol yürünmesi gerekiyor. Modern çağ olarak tanımlanan çağımızda toplumsal değişim ve dönüşümler, teknolojininde gelişimiyle daha çok yaşanılıyor. Bazen bazı değişimler tekrarın tekrarı olarak da yaşanılıyor, ya da kısır döngü içirisinde kalınıyor. Kimi değişimler devletsel etiketli olarak karşımıza çıkıyor. Devlet etiketini taşıyan değişimlerin toplumcu bir yönü ve karakteri olmaz. Günümüze kadar olmadı da. Son yüz yıldır en büyük değişim Ekim devrimi olarak gerçekleşti. Ekim devrimi aslında tarihi bütün toplum karşıtı egemenlik zihniyetine karşı büyük bir savaş açmıştı.

***

Sadece Rus çarını ve burjuvaziyi deviren bir devrim değil, dünyaya yeni bir yol gösteren nitelikte bir değişimdi. Egemenlik savaşlarının korkunç bir şekilde devam ettiği vahşi kapitalizm koşullarında Ekim devrimi bir bakıma erken bir doğum gibi oldu. Ekim devrimi günümüz koşulları içinde gerçekleşseydi daha farklı bir gelişim olurdu. Devrim ve değişim binlerce yılda oluşan devletçi yaşam ve kültüre, egemenlik zihniyetine karşı harekete geçer, geçmesi gerekiyor. Sadece bir dönemsel devlet ve sistemi yıkan, bir süre sonrada kendisinden önceki devlete benzeşen bir devrimin geleceği olmaz, nitekim olmadı. Ekim devrimi moderm çağımızın en büyük toplumsal devrim ve değişimiydi. Ekim devrimi, tarihe halklar adına yeni bir sayfa açmış, kapitalizmin insanlığın ve yaşamın son sistemi olmadığını, olamayacağını dünyaya gösterdi.

***

Ne var ki devrimin sadece parti ve yönetimin tekelinde kalması, devrimi geliştirememiş, haklaşamamıştır. Hedeflenen ve özlenen komünal yaşama kalıcı olarak yol açamamıştır. Bu yönüyle Sovyet devletinin sosyalist deneyimi aslında bir çeşit devlet sosyalizmi olarak kaldı.  Normalde devletin sosyalisti olmaz. Devlet, yukarıda tanımladığımız gibi, mal, sermaye, iktidar ve mülkü koruyan bekçi olduğuna göre, devlette halkçı bir kimlik olmayacak ve devlet her daim toplum karşıtı olma karekterini koruyacaktı. Sovyetler'de de böyle oldu. Sovyetler Birliği, Sosyalizmi halklaştıramadı, geliştiremedi. Devrim, hiç bir zaman devletin ya da partinin tekelinde kalmaz.

***

Devrim halka ait bir değişimler ve gelişimler sürecidir. Devletin  ve partinin tekelinde kalan bir devrim  yozlaşmaya ve kendi karşıtına dönüşmeye mahkumdur. Sovyetler, dışarıdan gelen bir müdahaleyle değil, devrimin gelişememesi sonucu ve devlet içinde başlayan idari yozlaşma ve çürüme sonucu dağıldı, yıkıldı. Aslında yıkılan Ekim devrimi değil, Ekim devrimi adına komünist parti ve Sovyet devletinin uyguladığı yanlış politikalardı. Ekim devriminin ruhu ölmedi, yaşıyor, yaşayacak, halkların umudu olmaya devam edecek. Dünyanın her yerinde yükselen özgürlük mücadeleleri bu devrim ruhunun devam ettiğini  kanıtlamaktadır. Sosyalizm, insanlığın eninde sonunda yaşayacağı en demokratik ve insani toplumsal düzendir. Burjuvazi ve kapitalist haydutlar ''Ekim devrimi yıkıldı'' diye zafer çığlıkları atmasın.
Kapitalizm toplumsal bir karaktere sahip olmadığından, bir gün toplumların yaşamından çıkacaktır. Dolayısıyla geleceği olmayan ve yıkılacak olan kapitalizmdir

***


Toplumlarda emek bilinci ve sınıfsal gelişim gerçekleştikçe, kapitalizmin toplum üzerinde açtığı çok yönlü  tahribatlar, toplumsal yozlaşma ve her türlü olumsuz etkileri kırılacaktır. Yeterki kapitalizmin yaşamımızdan açtığı hastalıklardan kurtulalım. Egoizm, mevki ve kariyer hesabı yapma, egemen olma hırsı, mal ve mülk sahibi ve iktidar olmada sınır tanımama ve bu gibi hırslar kapitalizmin yaşamımızda yol açtığı ve insanlığı bir kurt gibi kemiren ve bugünkü savaşları dünyanın başına bela edip, hayatı cehenneme çeviren hastalıklardır. En büyük hastalık kapitalizme sevdalanmadır. Kapitalizmi iyi tanımadan, iyi tahlil etmeden, sosyalizmle tanışamayız, yaşayamayız. Sosyalizm en gelişmiş birey ve toplumun yaşayabileceği ve temsil edebileceği sistemdir. Gelişmemiş ve geri kalmış toplumlar, sosyalizmi yaşayamazlar, temsil edemezler. Demokratik kültürün geliştiği koşullarda sosyalizm gelişim gösterebilir, yaşamsallık kazanabilir. Devletçi, feodal, dar ulusal sınırları aşamamış, emek ve sıbıfsal bilince sahip olmayan birey ve toplumlar, kapitalizmin her türlü kirliliğini yaşarlar.

***

Sovyet deneyimi geleneksel devlet kültürünü aşmadı. Devlet, özünde mülkü koruma ve halk üzerinde egemenlik kurma aracı olduğuna göre, sosyalist bir sistemde devletin ne işi olabilir? Sosyalist sistemde gelişmiş halk ve iyi bir idari donanıma sahip komünler olur ve kendi kendini yönetir. Sovyet deneyiminde devlet her şeyin sahibi benim dedi. Sovyetlerde devlet aygıtı bir süre sonra halk ve devrim karşıtı hale geldi. Halkın ve işçi köylünün katılımıyla gerçekleşen devrim, bir süre sonra Sovyet devletinin yanlış politik uygulamaları sonucu yozlaştı, kendi zıttına döndü. Sovyet deneyimi Ekim devrimini 1960'lardan sonra geliştiremedi, sosyalizm halklaşamadı, tümden devletin ve partinin tekelinde kaldı. Halbuki, sosyalizmde devlet ve parti alabildiğince pasifize olur, halk ise her yönüyle tam bir gelişim gösterir ki, kendi kendisini yönetebilsin. Sosyalizmde komün yönetimleriyle kendi kendisini yöneten halk, devlete ihtiyaç duymaz. Sovyet devletinde halk devlete muhtaç halde yaşıyordu. Yani halka balık yakalamayı öğretmediler, balığı yakalayıp verdiler.

***

1917 Ekim devrimi büyük bir devrimdi. 1960'a kadar belli bir gelişim söz konusudur ama 1960'lar sonlarına doğru halk ve devlet/parti arasında uçurumlar başladı ve sistem git gide sosyalizm olmaktan çıktı ve o bilinen 1991 karşı devrimiyle Sovyet deneyimi iflas etmişti. Yıkılan Ekim devrimi değildi, Sovyet sosyalist deneyiminin yanlış politik icraatlarıydı. Sovyetlerde 1960'lar sonrası deneyimli sosyalist yöneticiler yoktu. Bir süre sonrada devletin geleneksel egemen kültürünün etkisine girip, halk karşıtı hale geldi.

1918'de Lenin, eğer iyi bir sosyalist eğitim ve kadrosal gelişim olmazsa, devrimin yeterli bir gelişim sağlayamayacağını ve yıkılmakla yüz yüze geleceğini belirtiyor. Çünkü Lenin, kadroların siyasi olarak yetersiz olmasından, yeterli politik kadroların azlığından, devrimin yeterince kavranılmadığından, devrime doğru yaklaşılmadığından söz ediyordu.

***

Değişimi ve devrimi doğru kavramak durumundayız. Toplumun doğru bir gelişim ve değişim yaşaması devrimin kalıcılaşması ve kökleşmesini sağlar. Devrim, devrim komünleri ve halkla olur, devletle değil. Devletin olduğu yerde devrim değil, baskı, zulüm ve egemenlik olur. Sovyet sosyalist deneyimi, özünde devletçiliğin ağır bastığı bir çeşit devletçi sosyalizmdi. Sosyalizmde devlete yer olmadığına göre, devletçi sosyalizmler bir süre sonra yozlaşır ve kendi karşıtı hale gelir. Sovyet deneyimi böyleydi. Tabiki Ekim devriminin hedefi devletçi bir sosyalizm kurma değildi, devleti ve devletin sistemi olan kapitalizmi insan yaşamından tümden çıkarmaktı. Devlet denen baskı aygıtını ve devletin karakterini belirleyen kapitalizmi, sermayeyi ve egemenliği insan yaşamından çıkardıkça, sosyalizmi kurabiliriz, yaşayabiliriz. Sovyet sosyalist deneyimini iyi tahlil etmemiz ve doğru dersler çıkarmamız gerekiyor. Rusya ve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinde, sosyalizme özlem duyanların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor. Kapitalizm kriz, savaş, yoksulluk ve her türlü kirliliğin, kötülüğün ürediği bir bataklıktır. İnsanlığın kurtuluşu sosyalizmdir. Sosyalizm, insanın çok yönlü gelişimini ve doğal yaşamını ifade eder. Sosyalizm devlete ve partiye değil, halka ait olup, halkın doğrudan yaşamı demektir.











Editör: TE Bilişim