14 Mayıs seçim günü neler yaşandı? Beklentilerin aksine, seçmenler sandıkta nasıl bir tercih yaptı? ve gelecek 28 Mayıs seçim günü nasıl bir sonuç oluşabilir? gibi sorular ile seçim öncesi coşkuyu, seçim sonrası şaşkınlığı ve önümüzdeki yakın tarihli seçime dair heyecanı ele alacağım.

Ülkemizin eşiğinde olduğu sıcak seçim gündemine dair değerlendirme yaparken belli soru kalıpları ile ilerleyip ve bu sorulara cevap niteliğinde değerlendirmeler ile tespitlerede bulunmak istiyorum. Önceki köşe yazılarımda da belirttiğim gibi ülkemizde mevcut iktidarın özellikle son dönemlerinde ekonomide, eğitimde, sağlıkta, adalette ve altyapıda birçok yaptığı politikalardan kaynaklı oluşan olumsuz yıkımların sonucu vatandaşların epey bir mağduriyetleri söz konusu oldu. Bu sebeple olacak ki ülke, yeni bir değişim, yeni bir oluşum ihtiyacı duyup böylece demokratik bir seçime gitti. Bu dönemki seçim önceki yıllara ve dönemlere nazaran farklı bir seçim süreci oldu. Çünkü önceki dönemlerde siyasi partiler kendi amblemleri ve parti ilkeleri doğrultusunda seçime girerek böylece iktidara gelirlerdi. Bu dönemki seçimin farklı oluşunu Türkiye siyasi hayatının diğer yıllara göre hiç olmadığı kadar çok siyasi partinin açılmasına bağlıyorum. Böylece dönemin en çok siyasi partilerin olduğu bir döneme şahit olduğumuzu söyleyebilirim. Çok partili bir dönemi yaşadığımızdan ötürü bu durumda iktidar yolunda giden siyasi bir partinin oyları fazlasıyla parçalanmış olacaktır. Bu nedenle olacak ki siyasi partilerin çoğu kendi kimliği ve ideolojisi ile girmektense farklı birleşenler ile bir araya gelip, ortak bir güç çatısı altında iktidara gelmeyi hedefledi.

Yeni dönemle yapılan seçimde, büyük, orta ve yeni oluşmuş küçük parti birleşmelerinden oluşan siyasi ittifaklar meydana geldi. Bunlar 14 Mayıs seçimlerinde partilerin siyasi ittifaklar olarak Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Büyük Birlik Partisi (BBP) ve Yeniden Refah Partisi'nin "Cumhur İttifakı" adıyla seçime girdi. Tâbi Hüda Partisi (HÜDA PAR) de bu ittifaka dışarıdan destek verdi. "Millet İttifakı"nı oluşturan ittifak ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) ve son olarak Demokrat Parti'nin içinde yer aldığı ortak ittifak ile seçime girdi. Bir diğer ittifak, Yeşil Sol Parti öncülüğünde Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Emek Partisi de (EMEP) "Emek ve Özgürlük İttifakı" adıyla seçime girdi. Yine bir diğer ittifak Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Sol Parti ise "Sosyalist Güç Birliği İttifakı" adı altında seçime girdi. Son olarak Zafer Partisi ve Adalet Partisi birleşimiyle "ATA" adı verilen ittifak da seçime girdi. Siyasi parti ittifakları adı altında 5 ayrı ittifak seçime girdi. Geriye kalan Memleket Partisi gibi çok sayıda yeni oluşumu olan küçük partiler ise kendi amblemleri ile seçimde yer aldı.

Bu seçimde ittifakları ile beraber yeni ve küçük partilerin bu pastada payları epey karlı oldu. Özellikle Millet İttifakı büyük partilerinden olan Cumhuriyet Halk partisi (CHP) bünyesinde milletvekili paylaşım açısından Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Demokrat Parti gibi küçük ve yeni oluşumlu partilerin, kendi partileri ile seçime girme durumları olsaydı belki de bu partilerin çoğu meclise milletvekili bile çıkaramazdı. Hatta siyasi gündeme dair yorum yapan uzmanlar AKP den ayrılıp parti kuran Gelecek Partisi ve DEVA partisinin bu seçimde AKP oylarını parçalayabilmesi adına beklentiler içindeydi. Aksine AKP den ayrılarak oluşuma giren bu siyasi partiler, Cumhuriyet Halk Partisi'nin oyları ile milletvekililerini meclise taşıdığını söyleyebiliriz. Bu durumda büyük partilere birleşen yeni partiler, pastada payları karlı çıktı. Aynı şekilde mevcut iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma partisi (AKP) de iktidarda kalmak adına, küçük parçalı siyasi parti birleşenleriyle ittifak kurmasıyla küçük ve yeni partilerin milletvekili adaylarını meclise taşımada aracı olmak durumunda kaldı. Buna örnek olarak yeni oluşumlu partilerden Hüda Partisi (HÜDA PAR) kendi seçtiği adaylarını AKP listesiyle meclise taşıyabildi. Son olarak üçüncü büyük siyasi parti ittifakı olan HDP yeni adıyla Yeşil Sol Parti (YSP) "Emek ve Özgürlük İttifakı" öncülüğünde küçük parti bileşenlerinden olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) ni geçen seçimlerde kendi listesinde milletvekili olarak meclise taşırken, 14 Mayıs seçimlerinde ise TİP in kendi listesinden seçime girmesiyle Yeşil Sol Parti'nin epey milletvekili kaybına neden oldu. Bu süreçte "Emek ve Özgürlük İttifakı" ile beraber Yeşil Sol Partinin, Türkiye İşçi Partisine (TİP) fazla yakınlaşmasıyla kendi seçmenin TİP' e karşı sempati duymasına ve yakınlaşmasına neden oldu diyebiliriz. 

Elbette ki Yeşil Sol Parti'nin oy oranını önceki yıllar ile kıyaslayamayız. Çünkü Yeşil Sol Parti'nin mevcut iktidar partisi ile yürüttüğü mücadele çok güçlü ve derin bir mücadeledir. HDP'nin kapatılma ihtimalini göz önünde bulundurarak hemen yeni bir parti kurarak ve seçmenlerinin toparlanmasına giden Yeşil Sol Parti, yeni bir yüz olmasına rağmen aldığı oy oranı azımsanmayacak bir başarıdır. Bu çok net bir ifadedir, eğer Yeşil Sol Parti Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayını çıkarıp, seçime dahil olsaydı bugün ikinci tura kalmış bir seçimden bahsedemezdik. Bu seçimde Yeşil Sol Parti'yi hafife almamak gerekir. Düşünün, geçen dönemlerden beri binlerce seçmenini, parti çalışanını ve aktif siyasette yeralan onlarca başarılı milletvekilinin siyasi kararların etkisiyle halen cezaevlerinde bedel ödemektedir. Hal böyle olunca defalarca seçimlerde kazandığı belediyelerin yerine kayyımların (kayyum) atanması, en demokratik siyasi haklarının sürekli ihlal edilerek ve partisi kapatılmaya kadar giden bir siyasi partinin, bu seçimde doğu illerinin üzerinde iktidar partisinin etkisini azaltarak ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ikinci tura taşınmasında öncü bir rolünün olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura taşınmasında diğer bir etken, şüphesiz ki Memleket Partisi lideri ve Cumhurbaşkanı adaylığından çekilen Muharrem İnce'dir. Muharrem İnce, Cumhuriyet Halk Partisi'nin tabanında yer alan bir kesimin oylarını kendine çeken bir siyasetçidir. Zaten CHP'den ayrılıp Memleket Partisini kurarak muhalif olmuştu. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir kesimine hitap eden Muharrem İnce, adaylığında ısrarcı olsaydı yüksek ihtimalle Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyları parçalardı. Bu durumda da Recep Tayyip Erdoğan'ın direkt Cumhurbaşkanı olarak seçilmesine neden olabilirdi. Yani anlayacağımız şu ki AKP hükümetinin gitmesi adına birçok siyasi parti bu süreçte kendilerinden ve seçmenlerinden ödün vererek, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak bir mücadele yürütmeyi esas aldı.

Seçimde neler oldu? Beklentilerin aksine, seçmenler sandıkta nasıl bir tercih yaptı? Seçimde beklentiler tam bekleneni isabet etmesede yine de ikinci tura kalması bir umut sinyalini bıraktı diyebiliriz. Tâbi bu önümüzdeki haftanın sonlarında yapılacak seçimde kadar muhalif güçler daha çok özenli çalışmalar yapıp, daha ciddi adımlar atmalıdır. Çünkü Türkiye de 20 yıllık AKP iktidarın ömrüne son vermede hiç bir zaman bu kadar yaklaşılmadı. Muhalif partiler için bu tarihi bir fırsat olup, iyi değerlendirilmesi gerekir. 28 Mayıs ya AKP iktidarın ömrüne son verilecek ya da AKP iktidarı ömrüne ömürler katacaktır. 14 Mayıs seçimlerinde şunu anlamalıyız ki ülkemizde ekonominin kötü olmasıyla evine ekmek götürmeyecek düzeyde olan insanlarımız, deprem bölgesinde ölüme terk edilen vatandaşlarımız ve yarınlarda bir geleceğe karşı karamsar olan gençlerimiz, tercihini iyi yapamamıştır. İnanıyorum Kemal Kılıçdaroğlu'na destek vermede kararsız olan vatandaşların temel nedeni Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliğinden dolayı yadırgamalarıdır. Keşke insanlarımız tercihlerinde kişinin mezhebine, bireysel ibadetine bakarak değilde, kişinin hakı hukuku gözetip gözetmediğine, konuştuğunda doğru sözü söyleyip söylemediğine ve birşey emanet edildiğinde güvenilir olup olmadığına bakarak tercihlerini yapsalar.

28 Mayıs seçimlerinde özellikle oy kullanmaktan çekimser davranan vatandaşların şunu bilmesi gerekiyor. Ülkemizde yaşanan ve giderek artan şiddetli ekonomik geçimsizliğin son bulması için, yine bu ülkede gençlerin yarınlara dair huzurla, umutla yaşam bulmaları için 28 mayıs seçiminde sandığa giderek, vatandaşlık görevlerimizden olan oy haklarımızı kullanmalıyız. Oy kullanırken aklımıza küçük yaşta olan ve henüz sevgiden başka birşey öğrenemeyen çocuklarımız gelsin. Böylece oylarımızla yarınlarda nefretten uzak sevgiyi, karamsarlıktan uzak umudu ve çirkinliklerden uzak güzellikleri yaşayan pırıl pırıl çocuklarımız olsun.