İnsanlar neden şiddet diline meyilli ;

Günümüz dünyasında insanların hayatları ne kadar da ucuz ve değersiz değil mi? En çok da masum ve zararsız insanlar ölüyor. Gerek ülkemizde gerek dünyanın her yerinde kavgalar, çatışmalar, savaşlar giderek şiddetini artırmaya doğru seyir alıyor. Bu durum beraberinde yeryüzünde acı ölümler ve kederli gözyaşları hakim oluyor. İnsanların artık birbirine karşı tahammülleri kalmadı. Toplumun güçlü bağları olan sevgi ve saygı ipleri iyicene birbirinden kopmaya gitti. Doğadan ve kabilelerden uzaklaşan ilk insanlar, iradelerini ve yaşam haklarını korunması adına imzaladıkları toplumsal sözleşmelerin, devletler nezdinde artık bir önemi ve değeri kalmadı. Günümüzde bireyler ve toplumlar artık birbirlerinin tercihlerine, yaşam haklarına saygı duymuyorlar. Sürekli saldırgan davranışlar ile birbirlerinin yaşam ve özgürlük hudutlarını ihlal ediyorlar. Nereye bakarsanız ötekileştirmeye dair farklı düşüncelere ve inançlara karşı nefret öğretileri yer alıyor. Her münakaşanın sonucunda şiddet dili konuşuyor. Böylece İnsanların birbirleriyle diyalog kurmasını sağlayan dil, tamamen işlevsiz bir hal alıyor. Çünkü insanlar herşeyde aşırı tutucu davranıyorlar. En basit örneğiyle herhangi bir futbol takımının taraftarları, diğer bir başka rakip futbol takımına karşı düşünceleri tamamen olumsuz. Aynı durum siyasi partilerde A Parti'nin, B Parti'ye karşı tutum ve davranışlarında benzer nefret ve düşmanlıklar hakimdir. Çünkü insanlar arasında bağlayıcı olan sevgi ve saygı anlayışı çürümeye yüz tutmuş durumda. İnsanlar düşüncelerde çeşitliliğe, renkliliğe kapalı bir hale gelmişler. 

Bakın ister en gelişmiş veya gelişmemiş toplumlar olsun. Eğer bu akıl çağında halen bir topluma ait dini, kültürel ve milli değerlerine karşı saygı gösterilmiyor ve nefret öğretileri duyuluyorsa, bilinmelidir ki tarih huzurunda bu toplumlar en cahil ve en geri kalmış toplumlar arasında kendilerine yer edinmişlerdir. 21.Yüzyılda insanlığın zihin ve düşüncede çok ileri boyuta geldiği bu göz kamaştırıcı yüzyıl içinde halen bazı toplumlarda insanların değerlerine, ibadetlerine, diline veya düşüncelerine hazmedemeyen, yasaklayan ve giderek saldırganlaşan gerici zihniyetlerin varlığı şüphesiz ki bu medeniyet çağında bir utanç olarak tarihe not edilecektir.            

Benim nezdimde bireyler şu yüzyılda bir insanın veya bir toplumun diline, inancına, rengine veya düşüncelerine dair halen tahammül gösteremiyor ve saygı duymuyorsa, o bireyler insanlık evresine halen geçememişlerdir. Bunun başka bir açıklaması yoktur. Irkçılığın, ötekileştirmenin ve ayrımcılığın her türlüsü çirkindir, iğrençtir ve aşağılayıcıdır. Bu konu  tepki gösterilecek dar bir konu değildir. Bugün dünyanın her yerinde gerek dil, düşünce ve inanç bakımından beraber yaşayan insanlar, toplumlar birbirlerine azınlık muamelesi gösteriyorlar. Ayrımcılığa, ötekileştirmeye yönelik hastalıklı düşünceler gün geçtikçe yayılım gösteriyor. Çağımızda insanlar birlik ve beraberlik çatısı altında bir barış dünyasından uzak, bir savaş dünyası içinde yaşamaya doğru ilerliyor. Bilinmelidir ki ayrışmayı, çatışmayı ve ötekileştirmeyi kendine yol edinmiş bir zihniyet, çağın dışında kalmış bir zihniyettir.

Yıllardan beridir ABD'de beyazlar, siyahilere karşı tahammülsüzlükleri ile ırkçı davranışlar sergilemektedir, bu durum maalesef sadece ötekileştirilmekle kalmayıp binlerce siyahi, ırkçılık nefreti sonucunda polis kurşunları ile can vermiştir. Yine bazı Avrupa ülkelerinde müslümanlara, dini değerlerine ve kutsallıklarına karşı ara ara hakaret edici davranışlarla linç edilmektedir. Aynı şekilde bugün Çin'de hâlen İslam dinini benimseyen ve ibadet eden müslümanlar, inançlarından ötürü hergün vahşice katledilemektedir. Dünya'da elbette sadece müslümanlar zulüm görmüyor veya farklı bir dinden olan toplumlar sadece müslümanlara zulüm etmiyor. Bugün Ortadoğu'da İslam dinin perdesi altında müslüman olmayanlara da zulümler ediliyor. Daha acı bir durum var ki bugün Ortadoğu'da en çok müslümanlar birbirine zulüm ediyor. Tıpkı Suudi Arabistan'nın sürekli bombardımanlar sonucu Yemen'i kan gölüne çevrdiği gibi...

Bu durumu ülkemizde, zulüm çarkında mikro ulus milliyetçiliği ve mezhepsel çatışmalar üzerinde değerlendirmeye gittiğimizde, yıllardan beri Kürtlere karşı geçmişte kürtçe dilini yasaklamalar gibi yasaların getirilmesi ve hâlen günümüzde Kürtlerin varlığını, dilini, kültürünü ve rengini bu coğrafyada kabullenememe ve yoksayma adına sürekli ırkçı saldırılar yaşanmaktadır. Sosyal medyada devamlı görmekteyiz, özellikle Karadeniz bölgesinde inşaat ve mevsimsel işçi olarak çalışmaya giden Kürt işçilerine yönelik sürekli dillerinden, uluslarından ötürü saldırlar yapılmaktadır. Bu ne ayıp bir şeydir, değil mi? Oysaki yüzlerce yıldır aynı topraklar üzerinde din kardeşliği çatısı altında kardeşçe yaşayan ve bu topraklar için beraber kanını döken halklar, bugün kardeş halkını yok etmek istemektedir. Sadece ulus mikro milliyetçiliğin (Irkçılığın) dışında yine geçmişten bugüne mezhepsel çatışmaların izi halen sürmektedir. Geçmişte mezhepsel anlamda Sünniliğin gölgesinde bu topraklarda yapılan Alevi katliamları inkâr edilemez acı bir gerçektir. Maalesef günümüz toplumunda hâlen Kürtleri, Alevileri dışlama, hedef gösterme utancı ne yazık ki devam etmektedir. 

İnsanlık tarihî resmen kanlı mezbahalar tarihi... Yüzyıllardan beri din savaşların gölgesinde binlerce toplum kıyımlardan geçmiştir. Benim dinim doğru, bütün insanlık benim inancıma tâbii olacak gibi zorba düşünceler giderek yeryüzüne hâkim oldu. İnsanlar ayrışmalar sonucunda, yeryüzünde binlerce acıyı birbirine yaşatarak, birbirlerinin kanını durmadan akıtmıştır. Oysaki yeryüzüne dinleri getiren ve dinleri getirmede aracı olan hiçbir peygamberin öğretisi değildir, tabloda yer alan bu çirkin ve kanlı savaşlar. Yüzyıllar sonrası din savaşlarında yorgun düşen insanlar, bir kazanım elde edemediği gibi herhangi bir ilerleme de katedememiştir. Dökülen kanlarla sadece insanlık onuruna kara bir leke olarak tarihe geçmiştir. Din savaşları sonrasında dünya üzerinde insanları ayrışmaya götürecek yeni ideolojiler açığa çıktı. 18. ve 19.yy da doğumu gerçekleşen milliyetçilik akımı sonucu insanlar kendinden farklı olan insan rengini, dilini, kültürünü ve düşüncelerini yok etme savaşlarına başladı. Böylece yeni yüzyılda savaş malzemesi olan ulus milliyetçiliğiyle beraber insanların birbirini yok etme yarışında yeni bir kanlı savaşlar süreci başlamış oldu. İnsanlık tarihini yinelercesine kara bir leke gibi yazılmaya başlayan I. ve II. Dünya savaşların korkutucu tesiri ne yazık ki halen bile insanlar üzerinde hissedilmektedir. Peki insanlar birbirlerine yaşattığı bunca acının sonucunda akıllanabildi mi? Maalesef bu konuda hiç umutlu değilim. Çünkü hâlen tüm dünyanın gözü önünde ABD destekli İsrail'in, Filistin halkını soykırımdan geçirmesi veya Rusya'nın zorbalıkları sonucunda Ukrayna'da gerçekleştirilen kanlı savaş halen devam ediyor.

Dünya üzerinde yaşanan savaşlar sonucunda egemen devletler, otoritelerine karşı farklılığı hazmedemeyen, tekçi ve yok etme politikalarını izlemeye başladı. Dünya savaşları sonucunda egemen devletlerinin sömürgeleri altında bulunan milletlere, uluslara dair her türlü zulümler yapıldı. En acısı asimile ve sömürmeye dair politikalar izlendi. Sömürgeci devletlerin içinde yer alan azınlık halklar, önce kıyımdan geçirildi, sonra eğitimsiz bırakılarak asimile etmeye gidildi ve böylece imha planı tamamlandı. Fransa sömürgesi altında bulunan Fas, Cezayir gibi ülkeler ağır bedeller sonucunda yıllar sonrasında özgürlüklerine kavuşabildi. Aynı şekilde İngiltere sömürgesi altında Hindistan ve Afrika'nın birçok ülkesi ağır bedeller sonucunda özgürlüklerine kavuşabildiler.

Dünyanın neresinde olursa olsun bireylerin veya toplumların varlığını kimesenin yok etmeye hakkı yoktur. Hiçbir birey veya toplum rengini, dilini ve inancını kendisi belirlememiştir. Buna dair dinimiz İslam inancında, kader çizgisine iman vardır. Yani yaşamımızın belli alanlarında tercihlerimiz söz konusu değildir. Ne ailelerimizi, ne üzerinde doğduğumuz coğrafyayı ne de milletimizi bizler seçmedik. Kısacası doğduğumuz yer ve mekan bizim kaderimiz oldu. Doğduğumuz yerde ve mekanda İnsanlar nasıl bir yaşayış ve tarzda yaşamlarını sürdürüyorsa, bizlerde o insanlara göre taklitler sonucu şekillendirildik. Bu sebeple olacak ki, kendi tercihlerimiz olmadan doğum itibariyle kendimizde bulduğumuz değerleri bir başkasına da bu değerleri zorla seçtirmeye hakkımız yoktur. Evet bazı tercihlerde kader çizgimiz ve çevremizin etkisiyle belli bir kalıba ve renge bürünmüş olabiliriz. Fakat bugün yeryüzünde herşeyden önce iyi bir insan olmak bizlerin tercihidir ve karşımızdaki insanlara iyi davranmak, onları olduğu gibi hoş karşılamak ise bizleri erdemli bir insan kılar.

Biz insanları diğer canlılardan farklı kılan yegane şey, şüphesiz ki bizler düşünebilen ve akıl sahibi olan bir varlığın tanımıyız. Dolayısıyla sürekli fikir üreten ve düşünce çeşitliliği ile insanlar diğer canlılardan farklıdır. Her renkten, her düşünceden, her inançtan ve her dilden insan çeşitliliği ile bizler bu kutsal insani özelliğimizi benisemeliyiz. Köşe yazımın sonuna gelirken Sermiyan Midyat'ın yönetmenliğini yaptığı Hükümet Kadın'ı adlı komedi filminde yer alan Aziz Veysel karakterinin diyaloğunda şöyle bir konuşma kesiti ile yazımı bitirmek istiyorum. "Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur... Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi? Ve yahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır".