İstanbulspor maçı öncesinde şehrin ruh hâli umut vericiydi. Serik galibiyetinin ardından gelen efsane “Koma Koma Amedîn” konseri, yalnızca bir müzik etkinliği değil; aynı zamanda toplumsal bir moral kaynağıydı. Şehir, bütün enerjisiyle takıma inanç pompalıyor, umut yeniden filizleniyordu. Nicel ve nitel üstünlükler lehimizeydi; bu güçlü ruh hâliyle İstanbulspor maçına çıktık.
Bir koreografinin düşündürdükleri
Maç öncesinde Amedspor Direniş Grubu’nun Rojîn Kabaiş için hazırladığı koreografi hepimizi derinden duygulandırdı. Bu, Amedspor’un yalnızca bir futbol kulübü değil; aynı zamanda büyük bir sivil toplum gücü olduğunun da göstergesiydi.
Amacım bu kareografiyi eleştirmek değil; ancak Gülistan Doku ve Narin Güran’ın da yer alması, anlamını daha da derinleştirebilir, zarif bir bütünlük kazandırabilirdi. Kimi zaman iyi niyet, bazı acıları görmemize engel olur; farkında olmadan bir başkasının yarasını yeniden kanatabiliriz. Dilerim Amedspor taraftarları bundan sonra bu tür toplumsal hassasiyetlerde daha kapsayıcı bir farkındalıkla hareket ederler. Çünkü Amedspor sadece bir futbol takımı değil; bu halkın hafızasında bir vicdanın sesidir.
Bağ/lantı adı: Sinanlar ve Nedim Şimşek
Maç sırasında teknik direktörümüz Sinan Kaloğlu’nun heyecanı, uzun zamandır özlenen bir “bağ” duygusunu yeniden canlandırdı. Onun röportajlarda “ben de bölge çocuğuyum” vurgusu yapması, takımla ve şehirle gönül bağı kurma isteğini açıkça gösteriyor. Ancak aynı bağın saha içinde yalnızca Sinan Kurt üzerinden kurulması, onu hem takımın taşıyıcısı hem de yüklenen figürü hâline getiriyor. Bu durum, birçok yorumcunun da dikkat çektiği bir gerçek. Takımda sorumluluk dağılımı arttıkça oyunun da dengesi kendiliğinden oturacaktır.
Bu arada Nedim Şimşek’in yalnızca bir kez, o da hakeme itiraz için kulübeden çıkması dikkat çekiciydi. O çıkış da yerindeydi. Görünen o ki, mesaj yerine ulaşmış.
İstanbulspor’un planı, hakemin etkisi
İstanbulspor maça oldukça disiplinli ve planlı çıktı. Amedspor’un taraftarıyla bütünleşmiş, yüksek tempolu oyununa karşı kontrollü bir savunma anlayışıyla sahada yer aldılar ve istedikleri dengeyi büyük ölçüde kurdular.
Diagne’nin 10. dakikada boş kaleyi ıskalaması, Felix’in potansiyelini sahaya yansıtamaması; buna karşın kalecimiz Erce’nin iki kritik kurtarışı ve hakemin kötü yönetimi sonucu, İstanbulspor istediklerini aldı, biz ise alamadık.
Maç sonunda taraftarın hakeme tepkisi duygusal bir refleksdi; Amedspor’u koruma içgüdüsüyle, “ona kıyamama” hâlinden doğdu. İnsan, en sevdiği başarısız olduğunda —ister haklı ister haksız olsun— suçu başka bir yere yönlendirme eğilimindedir. Maç öncesi tüm istatistikler lehimizeydi; ancak futbol sadece bir maç değildir. İstatistiklerle açıklanamayacak kadarkarmaşık bir hikâyedir.
Eğer Amedspor bu uzun şampiyonluk yoluna gerçekten baş koymuşsa, hakem hatalarını da bu yolun doğal bir parçası olarak görmelidir. Çünkü futbolda bazen adalet sahada kurulmaz; sahada alınır.
Eğer bu ülkede gerçek bir adalet olsaydı, Rojîn Kabaiş’in koreografisine zaten gerek kalmazdı.
Amedspor, adaletin verilmesini beklemek yerine, kendi adaletini sahada kurmanın yollarını bulmalıdır. Şampiyonluk karakteri, bekleyen değil; yapan, direnen ve başaran bir anlayışla inşa edilir.
Rakiplerin psikolojisi ve Sinan Hoca’ya…
Bir not da Sinan Hoca’ya: Rakiplerimiz, Amedspor’a karşı her zaman ekstra motivasyonla sahaya çıkıyor. Çünkü Amedspor onlar için yalnızca bir rakip değil; yüz binlerce insanın ekran başında izlediği, kendilerini gösterme fırsatı buldukları bir sahne.
Bu motivasyona kimi zaman içlerinde taşıdıkları ırkçı önyargılar da eklenince, her maç onlar açısından bir “final”e dönüşüyor. Bizim için bir sezonda en fazla dört-beş maç final niteliği taşırken, rakiplerimiz için Amedspor’la oynadıkları her maç bir finaldir.
Bu karşılaşmadan istediğimizi alamadık; ama bazen yıkımlar doğru analiz edilirse, önceki kazanımları aşan bir dayanıklılığa dönüşür. Nietzsche’nin dediği gibi:
“Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir.”
Sezonun ilk çeyreği tamamlandı. Eğer bu dönemi iyi analiz eder, şımarmaz, haddimizi bilir ve rehavete kapılmazsak; şampiyonluğun “arzu nesnesi” hâline geliriz.
Aksi hâlde, bu rehavet bedenimizi ve ruhumuzu sarar; Amedspor, şampiyonluğun değil, hayal kırıklığının başkenti olur.
Bu yüzden rakiplerimizi yalnızca teknik değil; aynı zamanda psikolojik açıdan da çözümlemek gerekir. Çünkü futbolda bazen strateji değil, ruh hâli maçı kazandırır.
Son söz
Amedspor’un hikâyesi sadece sahada değil; sokakta, tribünde, şehirde ve hafızalarda yazılıyor.
Her maç, her koreografi, her tezahürat; bir toplumun kendini yeniden var etme biçimi.
Ve bu hikâyenin en güzel yanı şu:
Biz hâlâ inanıyoruz. 🌿