Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayıp Erdoğan, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin liderliğinde başlatılan “Terörsüz Türkiye” süreciyle yeniden TV ekranlarına taşınan, Türk ve Kürt etnik tartışmaları, toplumsal ve siyasi mahfillerde bir dizi gereksiz münazaraların yapılmasına sebep oldu. “Türk Milleti” kavramı yerine önerilen “Türkiyelilik”tanımlama ölçüsü, özellikle barış süreci karşıtı yayınlar yapan Halk TV, CNN Türk, Sözcü Tv, Atatürk maskeli Kürt düşmanı yazarları, kaostan beslenen menfaat grupları ve tarihçi İlber Ortaylı’yı da son derece rahatsız ettiğini müşahede ediyoruz.
Yukarıda bahis konusu ettiğimiz konuya ilişkin dikkat çeken ilginç açıklamalarıyla Prof. Dr. İlber Ortaylı, 1 Ağostos 2025 tarihinde Sözcü TV ekranlarında katıldığı bir programda, açık yüreklilikle görüşlerini şöyle beyan ediyordu: “Ne diye ben Türkiyeli olacağım? Üstelik ben Türkiyeli değilim. Babam burada gömülü ama ben Türk’üm. Bu çok açık bir şey. Bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan da Türk. Siz ne anlatmak istiyorsunuz? Nedir asıl amacınız?”
“Bir insan, çiftçilikten çıkıp Amerika'da gıda sanayisi kurmuş, yoğurt üretmiş olabilir. Bu başarıya saygı duyarım. Ama dönüp kendi milletine ‘Türkiyeli’ dersen, çizgiyi aşmış olursun. Yoğurdu ‘Yunan Yoğurdu’ diye tanıttın, yoğurdun cinsine karar verememişsin ama şimdi kalkıp milletin cinsine karar veriyorsun. Bu kabul edilemez!”
Sevgili okurlar! Şimdi kimin “çizgiyi aşmış” olduğuna birlikte bakalım: Chobani Yoğurtlarının sahibi Hamdi Ulukaya'dır. Ulukaya, 1972'de Erzincan'da doğmuştur,büyümüştür, okumuştur, çalışmıştır, vergisini vermiştir, askerlik görevini yapmıştır, devletin bir kuruşuna tenezzül etmemiştir. 1994'te ABD'ye giderek, çalışarak para kazanmıştır ve Chobani'yi kurmuştur. Aynı biçimde Ulukaya’nın babası ve dedesi de Erzincan’da doğmuşlardır ve sülalesinin de kökleri Kürt Coğrafyası’nın beş bin yıllık hatıralarında bir hazine gibi saklı duruyor.
Evet, İlber Ortaylı ise, 21 Mayıs 1947 tarihinde Avusturya'da doğmuştur ve Kırım Tatarı bir ailenin çocuğudur. Kendisinin de yukarıda ifade ettiği gibi, ailesinde sadece babası Türkiye’de gömülü bulunuyor. Yani İlber Ortaylı, iki yaşındayken ailesiyle birlikte Türkiye'ye göç etmiştir.
Kaleme aldığım bu çalışma ile İlber Ortaylı’nın ne kadar “Türk” ve ne kadar “Türkiyeli” olduğu gerçeğini, kronolojik ve hermeneutik yöntemi takip ederek, bilimsel bir makaleyle durumu ortaya çıkarmayı hedefleyeceğim.
Evet, sevgili okurlar! Sayın İlber Ortaylı’nın bu üstenci, efeci, buyurgan, aşağlayıcı üslubu milyonlarca Kürd’ün primordiyal ruhlarında büyük bir rahatsızlık meydana getirmiştir ve ayrıca yukarıda aktarmış olduğum kötü sözleriyle BARIŞ SÜRECİNE suikast yapmıştır.
Bana göre, konuşmak kadar dinlemek de yazmak dasanattır. Bu konuda İranlı filozof Sadî-i Şirâzî diyor ki:"Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz." Aynı hususla ilgili sevgili Kürt filozofu Said-î Kurdî, insanların ezici çoğunluğunu "sûreti me'nûs, sîreti ma'kûs" Yani; dışı “SÜS” içi “PİS!” insanlar olarak tarif etmiştir.
Şu “süs” ve “pis” meselesine şöyle başlamak istiyorum: Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk genç padişahı olan Genç Osman, 18 yaşında Yeniçeriler tarafından tahttan indirilir, bir eşeğe bindirilir, gözlerden uzak bir yerde kendisine tecavüz edilir!
Bir gün sonra Yedikule Zindanlarında infaz edilir. Türk tarihçi ve Türkçülük fikrinin önemli isimlerinden biri olan Necip Asim, Türkler bu tecavüzü öğrenmesin diye, ''tarih kitabının o sayfasını kendi elleriyle yırttığını'' başka bir tarihçi ve aynı zamanda CNN Türk ekranlarının tanınan yüzüve barış süreci karşıtı konuşmalar yapan Erhan Afyoncu dile getirir!
İlber Ortaylı, “Türklerin Tarihi” adlı eserinde eskilerin tabiriyle Türklerin ahval-i şeraitini Karagöz'deki Baba Hikmet’ten şu sözlerle okurlarına aktarır: "Al Türk'ü vur turpa, yine yazık o turpa!" Sonra bu sözlere şu şekilde yanıt verir: "Aslında ülkemizin böyle adlandırılması, tuhaftır ki bizim dedelerimizin değil, bu ülkeyi başlangıçtan beri çok iyi tanıyan İTALYANLARIN işidir. Bizim dedelerimiz buraya "İKLİM-İ RUM" derlerdi."
İlber Ortaylı kitabının değişik sayfalarında Türkçülüğün izlerini şu sözleriyle sürdürür. “Türkler tarihte her zaman varlar ama tarih yazımındaki yerleri o kadar kesin ve berrak değildir. Tarihimizin tam tespiti için Çin kaynaklarına müracaat etmek gerekiyor ama o dilde bugünkü Çince değil." (1)
"Türklerin ana yurdu bugün bizim haz etmediğimiz bir bölgedir; Moğalistan'ın kuzey tarafı, Orhun Yazıtları'nın olduğu yer. Karahanlıların, YAĞMACI KÜRTLERİN yaşadığı yerde bugünkü Kırgızistan’la Sincan arasındaki bölgedir." (2)
Ayrıca "Türklerin Müslüman oluşu topluca olmamıştır, çok uzun bir prosedürdür; ne silah zoruyla ne anlaşmayladır. Belli ki çok uzun bir süre içinde gerçekleşmiş ve dinin misyonerlik formları da değişik olmuş." (3)
"12. Yüzyıl’ın düşünürü Kadı Ahmet Endülüsi diyor kiTürklerin medeniyete felsefe, matematik, dil, coğrafya, tarih yapma/yazma konusunda katkıları yok ama pratik zekâlıdırlar, silah ticareti yaparlar. Evet; Türkiye bir göçle, bir fetihle, sonradan yerleşmeyle vatanını en geç kuran ülkelerin arasında yer alır.". (4)
Şimdi İlber Ortaylı’nın yukarıdaki sözlerinden hareketle yaklaşık olarak dünyanın her ülkesinde, milliyetçilik ideolojisi ve milliyetçilik kimliğinin ortaya çıkması ve sosyalleşerek bir ulus devlete evrilmesi kendine özgü alt ve üst koşullarına bağlı gelişmiştir.
Tarihte modern bağımsızlık hareketi ilk olarak 1804’te Sırpların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı elde ettikleri özerklik hareketidir. Sırp milliyetçilerinin sloganı şuydu: “Biz Türk değiliz, Sırpız!” (5) Örneğin, Fransa Krallığı ve Fransa İhtilali olayları Fransa milliyetçiliğini, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasının yaratığı etkiler TÜRKÇÜLÜK mefkûresini, İtalya ve Almanya'daki milliyetçilik ise parçalanan lehçelerin-bölgelerin irredantizimdediğimiz birleşmeyi ortaya çıkarmıştır.
Bu zaviyeden hareketle dünyanın farklı yerlerinde milliyet kavramına insanlar, ilahiyatçılar, devlet teorisyenleri, yazarlar farklı anlamlar yüklemişlerdir ve farklı ölçüler kullanmışlardır. Yani millet kavramı homejen bir kavram değildir diyebiliriz. Doğu ve Batı medniyetlerine göre, anlam ölçüleri değişebiliyor. Örneğin; din, dil, kültür bölge ifade etmek için de kullanılıyor diyebiliriz.
Şimdi kaldığımız yerden devam edecek olursak millet, bir devlet ya da etnik bir topluluk demek değildir. Milletin devlet olmadığını konusuna “Yeryüzünün Yalınyaklıları” adlı eserimizde geniş yer vermişiz. Evet, dediğimiz gibi; devlet kurumsal veya kamusal bir şeydir. Devlet, vatandaşıyla sözleşmelidir, vatandaşına hizmet ettiği oranda vatandaşın kendisine itaat etmesini sağlar. Öyle ki mükafatlandırma, cezalandırma, vergi toplama, birilerini sınır dışı etme, siyasal egemenlik gibi özellikleriyle toprak parçası üzerinde varlığını ikame eder.
Millet kavramı ise bahsettiğim bu muhtevanın içine girmiyor: Dolayısıyla devlet kavramı ile millet kavramı birbirinden çok farklı iki etimolojik ve epistemolojik kavramdır diyebiliriz. O halde millet nedir? Bana göre, millet bir inanç/dine mensup olan, (Kelime-i Tevhîd'e inanan ve onu söyleyen her insan İslam milletinin üyesidir.) Ya da yerleşik bir anavatanı olan, kültürel köklere dayanan, kültürü paylaşan ve hisseden diğer üyelerle birlikte yaşayan topluluklardır.
Daha ilginç olanı ise, Yahudi din adamları İbn Meymune, İbn Azra, Mandelssohn ve İsrail Devleti’nin kurucusu olan yazar Theoder Herzl, “Yahudi Milleti” ve “Yahudi Devleti”kavramlarını kullanmışlardır. Bugün hem İslam milletleri ve hem de Hristiyan milletleri, İsrail devleti için “Yahudi Devleti” ifadesini kullanıyorlar.
Örneğin Ermeniler, Sırplar, Araplar, Quebec, Katalanlar, Kürtler, İngilizler, Almanlar, Fransızlar MİLLETLERİoluştururken, eski Sovyetler Birliği, eski Yugoslavya, İsviçre, Belçika, Brezilya, Birleşik İngiltere Krallığı ve Kanada ise DEVLETİ ifade eder. Dolayısıyla Türk Devleti, Türklerin ve Kürtlerin birlikte kurduğu bir devlettir demek doğru bir ifadedir. Türk Türk’tür, Kürt Kürttür. Ne Türk Kürt’tür ne de Kürt Türk’tür. O halde etnik olarak, Türkler ve Kürtler tek bir millet değildir, ancak tek bir MÜSLÜMAN MİLLETİNüyeleridirler.
Tam da bu bağlamda İlber Ortaylı’ya şunu sormak istiyorum: Katalonya, İskoçya, Flandre, Kürdistan gibi devletleri olmayan milletleri veya çok etnikli olan devletlerde yaşayan İtalyan Amerikalılar, Alman Türkler ya da her milletin içinde yaşayan Romenler gibi göçmen toplulukları nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin, size göre Kürtler göçmen miya da Kürtlerin durumu Almanya Türklerinin ve İtalyan Amerikalıların durumuna mı benziyor?
Evet, devam edelim: Mustafa Kemal Atatürk, “Lozan Antlaşması”nın ilanıyla birlikte, 1923 Türk-Türkçülük-Türkiye kavramlarını devletin yeni adı olarak koydu. Daha sonra Atatürk’ün kurduğu CHP; Ermeni, Arap ve Kürtleri hedef aldı, asimile etti, asimile olmayanları sergasyonist politikalarla göçe zorladı, farklı yerlere iskan ettirerek TÜRK ulus devletinin resmi antagonizmasını “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” ilkesi üzerine kurdu.
Bu yeni durum elbette ki Anadolu Topraklarının yerli halkı olan başta Kürtlerin ve diğer “halkların” arayışları, korkunç bir “etnik temizliğe” kadar giden etnik farklılıklara yol açmıştır. Örneğin, Fransalı yazar Monique Gendreau, Kürtlerin köklerinden zoraki olarak koparılmaya çalışıldığını şu sözleriyle kitabında bizlere aktarıyor: “Kürtler gibi güçlü tarihsel kimliği ve uzun geçmişi olan halkların uluslararası düzeyde tanınmamış ve varlıkları sürekli reddedilmiştir.”(5)
Söz Fransalı yazardan açılmışken, Fransa’nın modern ulus tarihinde ilk etnik tanımlama şudur: 1792’de Fransızların Prusyalıları-Almanları mağlup ettikleri vakit; “YAŞASIN FRANSA ULUSU” demişlerdir. Karşı tarafın ünlü Alman milliyetçi düşünürü Fichte ise, 1807’de Napolyon ordularına mağlup olan Alman Milleti’nin sönen primordiyal ruhunu yeniden canlandırmak ve harekete geçirmek için kaleme aldığı “Alman Milletine Çağrı” isimli eseriyle “Almanların Alman” olduğunu söylüyordu. Alman filozof Goethe, Fichte’nin bu milliyetçi fikirlerine karşı koyuyordu ve “biz Germanlılarız” diyordu, ancak daha sonraları “Fichte dostum haklıdır” itirafında bulunuyordu. (6)
Polonya’da milliyetçilik ideolojisi “ben Polenim” parolasıyla milli hafızayı ve karekteri inşa eden Josef Pilsudski’ye aittir. Pilsudski, düz bir mantıkla Polonya milliyetçi düşüncenin hükmünü şöyle veriyordu. “Ulusu oluşturan devlettir, yoksa, ulus devleti oluşturamaz.” sözleriyle milliyetçi ideolojinin yazarlarının dikkatini üzerine çekiyordu. (7)
İtalya’daki milliyetçiliğin ülkücü ajandası ise çok daha farklı şeyleri barındırır. İtalya’nın etnik milliyetçiliğininve etnik ulus devletinin yaratıcı mimarı hiç şüphesiz ünlü yazar Mazzini’dir. Mazzini, yazar dostu olan Massimo’ya şöyle sesleniyordu: “Sevgili dostum Massimo! İtalya’yı yarattık, şimdi de İtalyanları yaratmalıyız.”
Tarihte modern bağımsızlık hareketi 1804’te Sırpların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı elde ettikleri özerklik hareketidir. Sırp milliyetçiliği entelektüel düzeyde değil,militanlık düzeyinde başladı, gelişti ve önü alınmaz olayların patlamasına neden oldu. Milliyetçi Sırp militan Gavrilo Princip, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürdü. Bu suikast, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına vesile olmuş ve aynı zamanda bu olay tarihin en önemli olaylar listesine girmeyi başarmıştır. Evet, sayın İlber Ortaylı, Sırpların da sloganı şuydu: “Biz Türk değiliz, Sırpız!”
Son olarak Halifeliğin Türklerden Araplara geçmesini hararetle savunan ve öneren kişinin Arap Milliyetçi ideolojinin yazarı Al-Kavakibi olduğunu görüyoruz. Gene kültürelcilikten Arapçılık ideolojisine geçiş yapan Necip Azuri, “Uyanış” adlı eserinde “Türk Asyası değiliz, Arap Milleti’yiz.” ifadesini kullanmıştır.
Sayın İlber Ortaylı’nın ezberci ve aynı zamanda güçlü tarih sistematiği olan bir tarihçi olduğunu düşünüyorum. Ancak sayın İlber Oltaylı’nın milliyetçilik ideolojisi üzerine okumalarının çok zayıf olduğunu ve bu sebepten dolayı kendilerine Kedourie, Eric Hobsbawm, Benedict Anderson,Gellner, Carl Schmitt, Anthony D. Smith ve Stefanos Yerasimos gibi yazarları okumasını tavsiye ediyorum.
Onun "Türk, Kürt, Farısi, Arap, Ermeni" kelimelerinin etimolojiyi veya primordiyallığı işaret ettiğini bildiğini sanmıyorum. Örneğin, “Türkiyeli-lik” kelimesini ilk olarak 1915 başlarında Tunalı Hilmi kullanmıştır. Hilmi, Jön Türk ve Türkçülük hareketinin önde gelen isimleri arasında yer almıştır ve aynı zamanda milletvekili ve devlet insanıdır.Hilmi, Türklüğün bir etnik gruba delalet ettiğini söylemiş ve Türkiyelilik terimini ise TÜRK kelimesine karşı daha kapsayıcı olması bakımından dolayı öne sürmüş ve savunmuştur.
Mamafif Atatürk, 2 Mart 1922 tarihinde Ankara’da elçilik binasında verilen resmi bir resepsiyonda “Biz Türkiyeliler Asyaî bir milletiz, Asyaî bir devletiz.” demiştir.
Şimdi TV ekranlarındaki ATATÜRK maskeli PARYALI yazarlar ve TATAR olan bir profesör “biz Türkiyeli değiliz, Türk’üz.” diyorlar (!) Tam da bu nokta "Dağdaki gelmiş bağdakini kovuyor" ifadesi gerçekleşmiş oluyor. Evet, sayın İlber Ortaylı! Elbette ki Türk olmanızda bir sıkıntı yoktur! Ama biz Kürtler, tam yüz yıldır, gerici ve ırkçı kemalistideolojiye diyoruz ki Biz Kürtler Türk değiliz, KÜRD’ÜZ!Aynı şekilde Kürtlerin topraklarında yaşayan diğer halklar Kürt değildir. Ancak Kürtlerin ülkesinde yaşadıkları için, biz onları da kapsayacak şekilde Kürdistanlıdırlar kelimesini kullanıyoruz. Örneğin, Siirt’te yaşayan bir Arap, etnik olarak Kürt değildir, Kürdistanlıdır. Amed’de yaşayan bir Ermeni, etnik olarak Kürt değildir, Kürdistanlıdır.
Sonuç olarak; sayın İlber Ortaylı! Kürtler hiçbir milletinparyası değildir, bu toprakların gerçek yerli milletidir ve devletin kuruluşunda aslanlar gibi dört cephede savaşmışlar, şehid olmuşlar, hiçbir zaman ihanet etmemişler, ihanete uğramışlar ve bu devletin gerçek ortağı olmayı fazlasıyla hak etmişlerdir. Filhakika şudur ki Türk ve Kürt milleti! Dokuz yüz yıl bu topraklarda düşmana karşı birlikte at koşturdular ve imparatorluğu birlikte kardeşçe yönettiler.
Ne olduysa, Pantürkizim- Panturanizim ideolojileri her iki halkı İslam maskesiyle aldattılar, 1923 yılında ülkenin yönetimini ele geçirdiler. "Kızıl Elma"yı pusula aldılar. Öyle ki bu Kemalist antagonizma, "Kızıl Elma"nın 'Kelimetullah'olduğunu iddia edecek kadar ileriye gitti. Kemalist rejim önce Kürtlerin dilini yasakladı, camileri ahıra çevirdi, ezanı şerifi Türkçe okuttu, kılık kıyafet kanununa muhalefet eden yüzlerce insanı idam etti. 1921 Anayasası’nın büyük oy çokluğuyla elde edilen Kürtlerin amansipasyon ve akültürasyon yasal hakları 1923 Anayasası’na icbar edilerek tahvil edildi.
Genç Cumhuriyet rejimin siyasi ayakları yere iyi basınca,Türk milis güçlerini oluşturan ve savaş cephesinde onlara liderlik yapan Çerkez Ethem'i hain ilan etti, Türk milli marşının yazarı Mehmet Akif Ersoy'u sürgüne yolladı, İskilipli Âtıf Hoca, Şeyh Said, Seyid Rıza ve yüzbinlerce insanı şehid etti!
Sayın İlber Ortaylı ve şürekası Kürtlere tepeden bakma ve onları reayası görme alışkanlıklarını terk etmelidirler, çünkü bu onların son şansı olacaktır. Biz Kürtler artık gam köşesinde oturmak, tefrika dalgalarına kapılmak, acının esiri olmak, başka milletlerin peşine takılmak ve umutları pörsümüş ve perişan bir kader yaşamak istemiyoruz.
Allah'ın izniyle! AKP, MHP ve DEM PARTİ yeniden Türk ve Kürt ittifakını sağlayacaklardır, iki halk olarak eskisinden çok daha iyi ve çok daha güçlü bir şekilde, eşit şekilde paylaşarak kardeş olacağız; huzur, sevgi ve barış içinde yaşayacağız.
Kadir Amaç
Brüksel
Kaynakça:
İlber Ortaylı, Türklerin Tarihi, Timaş Yayınları, Sayfa 54-115-114-19
Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar, İletişim Yayınları, Sayfa 52
Jean Leca, Uluslar ve Milliyetçilikler, Metis Yayınları, Sayfa 132. 45-20
Anthony D.Smith – Milliyetçilik - Atıf Yayınları -