Askeri darbeler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha sık olmak üzere yüzyıllardır tüm dünyada görülen ordunun siyasi iradeye el koyması ve yönetimi ele geçirmesidir. Her askeri darbe, seçimle iş başına gelen sivil iradeyi ortadan kaldırır, bu durum demokrasiye büyük zarar verir.

Türkiye’de demokratik süreçte ordunun siyasete çeşitli şekillerde müdahaleleri nedeniyle 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında ülkeyi darbe ve muhtıralarla çağın çok gerisinde bırakmıştır. Darbeler bir ülkenin karanlık geçmişi ve utanç tablosudur. Ülkemiz ortalama 10 ile 20 yıl arayla nerdeyse darbesiz geçirdiği bir dönemi yoktur. Gerek askeri, gerek partili iktidarların ülkede milletin iradesini tahakküm etmesi artık alışagelmiş bir durum halini aldı. Bunlar yapılırken bir devletin hukuku, anayasada belirtilen demokratik haklar ve millettin egemenliği hiçe sayılmaktadır. Böylece Ülkemizde artık siyasi istikrar oluşturmak zor bir hal almıştır. Türkiye bu darbe ve muhtıralarla çağın çok gerisinde kalmıştır.

Ülkemizde yakın tarihte siyasi bir iktidarın ülke içindeki siyasi muhalefetinin önünü tıkayıp, siyasi partileri kapatmaya gitmesi ve milyonları temsil eden seçmenlerin iradesini cezaevlerine atmasıyla, ülkedeki demokratikleşme sürecini ve siyasi tarihini karanlık bir enkaz altına bıraktı. Bu durum ülke demokrasisine askeri bir darbeden daha acı bir tahribata yer bırakır.

Ülkemizin demokratikleşme sürecini ve gelişimini mitolojilerde anlatılan Sisiphos yazgısına benzetirim. Sisiphos Yunan tanrılarının cezanlandırmasıyla, kendinden büyük bir kayayı itekleye itekleye bir tepeye çıkarır fakat son bir adım kalmışken tepeye ulaşmasına kaya aşağıya yuvarlanır. O tekrar kayayı yukarıya çıkarır, kaya son adımda aşağıya tekrar yuvarlanır. Bu böylece sürüp gider. Sisiphos ne kayayı çıkarmaktan vazgeçer, ne de kayayı yerine ulaştırabilir. Ülkemizde demokratikleşme süreci ve gelişim yazgısı Sisiphos'un yazgısına benzer. Yılardan beri ülke siyasi tarihinde demokratikleşmenin ilerleyişinde ne tam bir ilerleme katettik, ne de bu kötü ilerlemekten vazgeçtik. Burada ders edinmesi gereken şudur; Demokratik temelde özgür bir inşayla iyi bir demokrasi kurulmaz ise, kendini değiştirip dönüştürmemenin Sisiphos gibi ebedi bir azaba mahkum kalınır. Ülkemizin darbeler ile lekeli gidişatı bu döngüye mahkum edilir.

AKP hükümetinin HDP üzerindeki baskı, sindirme, cezalandırma politikalarıyla, Demokratik temelde ilerleyen bir ülkede kendisine muhalif partileri kapatılması; ülkede nefes alan demokratik, barış, hak ve özgürlük değerlerini öldürür. Bu durum askeri bir darbeden daha kötü bir darbeyi tarihe yazdırır. Bir siyasi iktidar kendisinden farklı düşünen muhalefetine saygı duymalı. Ülkede tutsak edilen seçilmiş Belediye başkanları, Milletvekilleri, Avukatlar, Gazeteciler, Medya mensupları ve yüz binlerce Yurttaş dayatılan tekçi düşünceyi kabul etmediği için bugün cezaevlerinde tutuluyor. Ülkemizde hukuk işleyemez bir hale dönüştü. Terörist damgası yemeyen muhalif, farklı düşünen kalmadı.

Egemenliğin halka ait olduğu her devlet düzeninde, İnsani hukuk normlarına göre herkes için Yaşam hakkı, vazgeçilmez en kıymetli insan hakkıdır. Kölelik düzeninden modern hayata geçişin en temel taşı herkes için yaşam hakkı ifadesi olmuştur. Herkes için onurlu bir yaşam ancak adil bir düzen ile söz konusu olur. Yine tekrar ediyorum, İnsanalar 21. Yüzyılda düşüncelerinden, kanaatlerinden dolayı yargılanmamalı. Şiddete dönüşmeyen her düşünce insan olmanın kutsallığını ifade eder.

Baharın gelişiyle umutların insanlarla beraber yeryüzündeki tüm varlıklar için yeşerdiği bu güzel Newroz ayında, umudunu yitirmeyen tüm yurttaşların Newroz bayramını en içten dileklerimle kutlarım. Umuyorum ve diliyorum ülkemizde demokratikleşme yolunda tüm muhalefet partilerin ve seçmenlerin üzerindeki bu siyasi darbe son bulur. Böylece demokratik, barış, hak ve özgürlüklere aç olan bu ülkenin insanları için özgür yarınlarda demokratikleşme yolunda iyi ilerlemeler katedilir.