Zamanın yonttuğu yaşamların tozları kaçıyor gözlerimize.Grileşiyor hayat ve ilişkiler. Kıyı şeritlerinin uzunluğunu aşıyoruz, gözlerimizi aşan ufuklara erişiyoruz. Zamana dokunamıyoruz, oysa zamanın izi orta yerimizde filizlenmiş.Anılar birer vampir gibi üşüşüyor belleğimizin en hassas inine. Şairin dediği gibi her birimiz bir kerede olsa demişizdir ‘’Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim!’’ Şimdiyse, ruhlarımızın ayak bileklerine taşlar bağlanmış okyanusun o en ıssız derinliğinde kulaç atıyoruz geçmişe.
‘’Geçmiş’’ kavramının kendisi bile geçirememişliğin izlerini taşır - ki onu kavram olarak anmak hatırlamak bile bunu gösterir- Güçlü bir hafıza ağır bir cezaydı! Gerçek insan, bu cezanın en ölümcül hükümlüleridir! (‘’gerçek insan’’ diyorum, çünkü insancıklar dolmuş anakaramıza)
Çoğu kez zamanın geçip gittiği varsayılır oysa geçip giden bizim kendi hayatlarımızdır. Dolayısıyla biz kendi geçip gitmemize zaman adını veririz! Saat dilimleri arasında savruk bir sarkacın üzerinde birikmiş toz taneleriyiz belki de. Trajik olanın gölgesinde mutluluk düşüyle kendi geçip gitmelerimizi izliyoruz!
Geçmiş-Gelecek-Şimdi, üçleminin savaşında herkes birer gazidir. Ruhunun uzuvlarını bir yerde yitirmiştir, ya da artık canavarlaşmıştır. İflah olmaz romantikler, Metafizik sürgünler ve modern hayat kirliliğinin doğal seleksiyonuna ayak uyduramayanlar suya düşmüş elektrik kablosu misali çırpınır, acının yüksek volatilitesine kapılır.
‘’İnsanlar zamana düştü, iflah olmaz romantikler ise zamandan düştü’’, ‘’İflah olmaz romantik’’ terimini kullanıyorum çünkü kabalaşmış ve hislerden uzaklaşmış bu hayatın içinde hiçbir romantik iflah olamaz ve sürgünü yaşamaya mecbur kalır. Bazen bir ‘’deli’’ misali rastgele yaşıyor, konuşuyor ve çoğu kez de yazıyoruz; Bazen bir kağıda, bazen gecenin yüzüne, bazen de kendi kalbimizin kuyusuna kazıyoruz kendimizi! Fakat sonuç hiç değişmiyor; ‘’Kalbimiz Dinamit kuyusu’’ Büyük yalnızların zamanla arasında her daim bir kavga söz konusu olmuştur. Nietzsche, Ölümünden yüzyıl sonra anlaşılmayı umuyordu, kendi çağıyla bir kavga içerisindeydi dolayısıyla o da zamandan düşmüştü ya da zamanın ötesine geçmişti.
Büyük yalnızların kalbi her zaman dinamit kuyusudur; Çağıyla, çağının insanıyla, Tanrısıyla, meleği ve şeytanıyla başı derttedir! Yaşamın bana ettikleri, benim yaşama ettiklerim kendi şahsımda insancıklarım, insancıklarımın şahsında kendimi değerlendirdiğim de ‘’İnsansı bir hayvan mıyım yoksa hayvansı bir insan mıyım’’ ikilemini tartışıyorum kendimle.Bazen bu zamana ait oluyorum, bazen zamanın kendisinden düşüyorum cehennemin inine doğru! Zamanın yanında duranlar doğar, yaşar ve ölür!
Zamanın ötesinde ve karşısında yaşayanlar ise Doğar, sürgünü yaşar ve ölür!
Yaşarken mutlu olmaya bak çünkü uzun süre ölü kalacaksın diyen düşünürün sloganı dehşeti yaşayanlar için herhangi bir anlam ifade etmiyor. Çünkü onlar yani bizler, Ölürken neyi kaybedeceksek doğarken kaybedenlerden olduk
Zamana dokunamıyoruz ama zamanın izi her yerimizde!
‘’Büyük yalnızların’’ kalbi dinamit kuyusudur
Kalbimiz Dinamit Kuyusu
Uğur Işık
Trend Haberler

SGK paylaştı: Erken emeklilik 3600 günle kapıda! SSK girişi 1995-2015 arası olanlar dikkat

Özgür Özel 'Mücahit Birinci' dosyasını açıkladı: Belge paylaştı

Abdulkadir Selvi: Suriye hükümeti, SDG'nin kontrol ettiği bölgelere yönelik askeri operasyon hazırlıklarına başladı

DEM Partinin komisyona verdiği kişi ve kurumlar belli oldu

MİT paylaştı: Gizliliği kaldırılan belgenin, Nâzım Hikmet'e ait olduğu düşünülüyor

Suriye Geçiş Hükümeti güçlerinden Süveyda köylerine saldırı