Şimdiler de bilincin verdiği huzursuzluk skandalında herkes biraz yorgundur artık.
Beklemenin, umut etmenin, koşup koşup varamamanın, takılıp düşmenin, kendi kendini sökmenin yorgunluğu..! Kimsenin suçu değil: Fazla anlamamızın, fazlasıyla hissetmemizin insan olmamızın suçu.
‘’ Bilinç ete batmış bir kıymıktan çok, saplanmış bir hançerdir.’’
Dostoyevski ‘’Yeraltından’’ seslenirken hayat için, mevcut bilincimizin yarısının hatta dört de birinin bile yetebileceğini vurgulamıştı. Bizler sınırları zorluyoruz. Kolumuzu kanadımızı kırıp kendi alın yolumuzu kendimize engel yapıp düşüncelerimizin akıntısına, hafifliğine izin vermeyip acının menzilinde koşup hedefe oturuyoruz… Acıların salvosunda orta yerde kalıyoruz.
Kendi bilincimize mahkumuz. Tarihi, hayatı, nesnelliği ve öznelliği yaratan bilinç, aynı zamanda bizi doğrayan, linç altında tutan çarmıhtır! Hayata bir amip olarak devam etmek varken, anlama, anlam verme hastalığına yakalanmak gerçek bir ceza, gerçek bir cennetten kovuluştur! Bir amip olmak vardı şimdi bütün hissedişlerden uzakta! Aşk acısı çekmeyen, özlem duygusu yaşamayan, tutsaklığın acısıyla solumayan, katliam ve soykırım kavramlarını icat etmek zorunda kalmayan bir amip soyu ne de şanslı bir soydur!
Bütün dini, felsefi ve uhrevi inançlar, nefsini terbiye etmeyi, arzulamamayı, beklenti içine girmemeyi öğütler! Oysa bir amip zaten bu çemberin dışında üst bir yerde yer alır. Kapitalden uzaktır katillikten de, kalpsizlikten de! Akliyat, hareket noktasından varış noktası olan hüsrana doğru hızla hareket eden bir nakliyattır; benliğimizi taşıyan bizi bizden taşıran!
‘’ Acı ve ağrı büyük bilinç ve derin kalp sahibi olanlar için zorunludur hep.’’
Arzulamak, istemek, şuurumuz tarafından kırbaçlanan iştahımız, gerçek bir tuzaktır. Emil Cioran, varoluşu tanımlarken ‘’Doğum Uçurumu’’ ifadesini kullanır. Her varoluş bir tür uçuruma yuvarlanıştır. Bunun da sebebi dört duvar arasında sıkışıp kalmamızdır; alın ve şakaklarımız arasında kıstırılmış benliğimizin yuvası olan bilinçlerimizdir.
‘’Kişi ancak kendi kendini atlatarak varolabilir: - Kendini tam ve sürekli bir bilinç içinde tutmağa çalışan kişi, ölümün kapısına dayanır — intiharın…’’
Kendi kendini atlatabilen var mı,
Kişinin engelleri de yetenekleriyle birlikte büyümez mi?
Bir şiirim de söylediğim gibi;
‘’Rahim, işkenceden önceki son koridor’’
Bir kez doğmuş olan, bilinç talihsizliğine bulaşan varlık, biricik ölüme varmak için binlerce kez ölmeye mecburdur.