Dünya ve insanlık henüz barış ve huzuru yaşayacak koşullara maalesef ulaşabilmiş değil. Serbest piyasa ekonomisi global düzeyde bütün insalığı büyük tehlikelerle karşı karşıya getirmektedir. Dünya çapında

milliyetçilik ve dini fanatizm birçok ülkede toplumları siyasi erkin denetiminde tutup, kendi sistemlerini toplum nezdinde meşrulaştırmak amacıyla hala kullanılmaktadır. Adı geçen milliyetçilik ve dini fanatizm özellikle geri bırakılmış ülkelerde daha çok sermaye eliti tarafından daha çok siyasi arguman olarak kullanılıp sonuç almaktadırlar. Serbest piyasa ekonomisi sürekli büyümeyi hedeflediğinden, burada sermaye güçleri arasında hem ulusal hemde uluslararası alanda rekabet ve yarış kaçınılmaz hale gelip birçok çatışma, savaş ve riskide beraberinde getiriyor.                       

1. ve 2. dünya savaşları global sermaye güçleri arasında gerçekleşen ve dünyamızı her yönden yıkıma götüren ve başta insan kaybı olmak üzere çok yönlü kayıpların olduğu paylaşım savaşlarıydılar. Son yüzyıl her ne kadar sermaye güçlerinin kendi aralarında gerçekleşen dünyaya egemen olma ve sistemi devam ettirme savaşlarıdırlar. Dikkat edilirse 1. ve 2. ve dünya savaşları daha alternatif bir sistemin olmadığı ve gelişmediği koşullarda gerçekleşiyor, dünyayı bir felakete sürüklüyor. Savaşlar her zaman krizlerden

doğmaz, çoğu kez rekabet dediğimiz olay da savaşlara yol açar. Pastadan pay almak isteme durumu savaşları hem bölgesel hemde uluslararası çapta meydana getirir.     

2. dünya savaşı sonrası global sermaye güçleri kendi aralarında kimi anlaşmalar yapıp bazı birliktelikler geliştirdiler. Son yüzyıl aynı zamanda sınıfsal, ulusal ve toplumsal mücadelelerin tarih sahnesine çıktığı kapitalizme alternatif olma ve yeni bir dünya ve yaşam kurma iddiası taşıdığı mücadelelerdir. Avrupa'nın

yanı başında hiçte beklemedikleri Sovyet devriminin olması ve işçi sınıfı iktidarının kurulup alternatif bir düzenin oluşmaya başlaması, Avrupa ve Amerika merkezli olarak global sermayeyi korkutmaya başlamış,

çeşitli önlemler almaya zorlamıştı.                  

Sovyetler'de bir süre sonra teorik, ideolojik yetersizlikler ve kapitalist devlet kültürünü aşamama sonucu sistem bir çeşit devlet kapitalizmine dönüşmüş alternatif olamamıştır. Sovyetler, Avrupa ve

Amerika merkezli olarak dünyada egemenlik kurmak isteyen global sermaye güçleriyle siyasi yarışa girip dünyada bazı yerlerde sosyalizmi geliştirme iddiasıyla egemenlik kurmayı bazı sosyalistler bu

durumu Sovyetler için sosyal emperyalizm olarak değerlendirdiler. Gelinen aşamada Sovyet deneyimi insanlık ve yeni bir yaşam kurmak için yol açıcı olamadı. Son yıllarda Ortadoğu'da Arap baharı diye

başlayan, bazı diktatörlüklerin yıkılmasıylaa sonuçlanan ama en çokta Kürdistan özelinde sistem kendisini yeniden bölgede restore etme, bölgeye ve dünyaya ayar verme girişiminde bulunmuştur.

Ortadoğu'nun ön plana çıkan halkı Kürtler olduğu için, şimdi Kürtler ve Kürdistan bir çekim merkezi olmaya ve başta büyük aktörlerin olmak üzere bütün dünyanın ilgi odağı olmuştur.

Dünyanın mevcut gidişatına baktığımızda gidişatın hiçte iyi olmadığı, bu gidişle dünyanın ve insanlığın sonunun yakın olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Çünkü global sermaye düzeni kapitalizm ve onun yayılma

rejimi emperyalizm kendi hedeflerine ulaşmak için her insanı değerleri hemde doğay ıharcamaktan korkmuyor, çekinmiyor, hiçbir insanı erdem tanımıyor. Kendi önüne çıkan her engeli yok ediyor, etmek istiyor. Dikkat edilirse bütün savaşların ana nedeni egemenlik kurmak daha fazla kâr etme ve sahip

olmadır. Katı ulus devlet ve kapitalizm uluslararası sahada miliyertçiliği körükleyerek, dini fanatizmi kullanıp, kimi örgütleri bizzat kurarak savaşların olmasına yol açıyor. Ulus içinde de yabancı düşmanlığı, dini ve mezhebi çelişkilerle, milliyetçiliği gerektiğinde öne alarak toplumun kimi kesimlerinde destek alarak, siyasi ve ekonomik herfleine dünya çapında ulaşmayı amaçlıyorlar. Hiçbir sermaye eliti ve devleti içte ve dışta çeşitli argumanları kullanmadan , güç ve destek oluşturmadan savaşa girmez, hele hele kazanamayacakları bir savaşa hiç girmezler. Savaşlar önce masa başında sanal olarak yapılır, sonrada savaşların zeminini hazırlayarak dünyayı yıkımın eşiğine getirirler.

İnsanoğlu eğer önlem almazsa, dünya bir felaketin sonucu yıkılmaktan kurtulamaz. Savaşlar insanın egemen olma, güç sahibi olma, saltanat kurma, sınırsız mal ve mülke servete sahip olma anlayışının

bir sonucudur. İnsaoğlu kendi kendisini denetim altına almak, hırslarını frenlemek zorundadır. Bir Kızıl derili ata sözü şöyle der: Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, insan işte o zaman paranın yenmeyecek birşey olduğunu anlayacak. Herşeye rağmen geç kalmış sayılmayız.

Dünyayı ve insanlığı, yaşamı bu kötü gidişattan kurtarabiliriz. Bu çok zor olacak ama imkansız değildir.

 Hırslarına yenik düşen insanoğlu en tehlikeli bir canavara dönüşmüş durumdadır. Bunun önüne geçilmelidir İhtiyaçlar sınırlıdır ama hırslar sınırlıdır. Nekadar zengi olursa ol, yiyeceğiin bir tabak yemek, giyeceğin bir çift ayakkabı ve elbise, yaşayacağında ortalama 85-95 yıldır. İnsan kendisini kazandığı sürece, dünyayı bu kötü gidişatan kurtarabilir. Çünkü mevcut gidişat hiç iyi değil.

Global sermaye güçleri ve kapitalizm dünyayı ve yaşamı bir felakete doğru sürüklüyor.                                                  

En kötüsüde açlık ve yoksulluk diz boyu olmuş, savaşlar iklim değişikliği dünyayı bir yıkıma götürüyor.

Tatlı su kaynakları güz geçtikçe azalıyor, kimi göller kurudu, kurumayla yüz yüze geldi. Ekilen bazı topraklarda çoraklaşma oluştu. İşte bütün bu olumsuzlukların arkasında aslında mevcut global kapitalizm ve emperyalizm var. Bütün bu yaşadığımız trajediye baktığımızda, dünya nereye gidiyor,

neler oluyor diye insan kendi kendine sormadan edemiyor. Dünya hala dönüyorsa, güneş hala doğuyorsa insanlar hala dünyaya geliyorsa (doğuyorsa) hala yaşıyorsak ve tabiat ana hala insanlara

bakacak güç ve birikime sahipse umut kesilmez. İnsanoğlu kendi kendisiyle barışık olursa, dünya düzelir ve yeni bir yaşam kurmak mümkün olur. Yeterki hırslarımızın, paranın, kapitalizmin esiri

olmayalım. Yeni bir yaşam ve yeni bir dünya her zaman mümkündür...