Son birkaç gündür İsrail ile İran arasında başlayan savaş gösterdi ki kapitalizm ve ulus devlet sistemleri insanlık için tehlikelidir. Son 250 yıldır kapitalist çağda gelişen yeni Egemen sınıf olan burjuva sınıfının toplum üzerinde kendini meşrulaştırmanın en büyük yolunun Ulus devlet olduğu biliniyor. Dolayısıyla Ulus devlet aslında Ulusu koruyan bir aygıt değildir Ulus üzerinde sermayenin kapitalizmin meşrunun sağlayan ve üst elit sınıfın çıkarlarını koruyan bir aygıttır. Sermaye Ulus devleti ve milliyetçiliği kullanmadan kendisini meşrulaştıramaz ve kendisini koruyacak bir gücü elde edemez. Kapitalist çağda Ulus devlet ulusal değerleri koruyan bir aygıt değildir tam tersi ulusal değerleri kullanan ve harcayan bir aygıt olma işlevini görüyor. Bir ülkede şovenizm milliyetçilik geliştirilerek dalgalandırılarak toplum emperyalist kapitalist savaşlara odaklı hale getirilir, sömürüye dayalı emperyalist savaşlar sanki ulusal savaşlarmış gibi gösterilir ve böylece özellikle milliyetçi kesimlerden büyük bir destek sağlanır. Son birkaç gündür İsrail ile İran arasında başlayan bu savaş da kapitalist sisteme dayalı olup halklar için ölüm ve yoksulluk getiren bir savaştır. Bu savaşın İran halkına bir faydası olmadığı gibi İsrail halkına da bir faydası olmayacaktır Orta Doğu halklarına da hiçbir faydası olmayacaktır sadece her iki devletten de sermaye sınıfına ve uluslararası silah tüccarlarına faydası olur.
Bundan dolayı kapitalizm nasıl nasıl bir sistem olduğunu iyi bilip kapitalizmi alternatif bir sistem arayışına girmek gerekiyor. Ulus devlet ise sermayenin koruyucu aygıtı olduğu için halka halklara bir faydası olmayacaktır. Çünkü ulus devlet kapitalist çağda devlet asker bürokrat sermaye üçlüsünün iktidarı demektir dolayısıyla bu sistemde toplum vatandaşlık bağıyla devletin modern kölesi haline getirilir. Kapitalist sistemin varlığının tehlikeye girdiği durumlarda devleti yönetenler ülke tehlikededir vatan elden gidiyor devletin bekası söz konusudur deyip bas bas bağırırlar ve böylece toplumdan destek alırlar kendi varlıklarını sürdürmeleri için, oysaki bu durum toplumu kandırmak için kara bir propagandadan başka bir şey değildir. Sınıflı devletli sistemlerde devletin ve sermayenin yani elit Seçkin sınıfın varlığının topluma faydası değil zararı olmuştur ki bu günümüzde ayrıca görülen bir gerçekliktir. Sınıfı devletli sistemler demek halkın köleliği demektir nerede ne kadar çok devlet varsa ne kadar çok sınıf varsa orada o denli derinleşmiş katmerli hale gelmiş bir yaşam vardır bir kölelik vardır. Bu açıdan bazıları devleti yaşam içerisinde vazgeçilmez görüyorlar sanki devlet ortadan kalktığında yaşam bitecekmiş gibi toplumun sonu gelecekmiş gibi düşünüyorlar oysa ki devletin olmadığı yerde gerçek anlamda özgürlük olur. Halklar birbirlerini öldürmek zorundalar mı halklar birbirleriyle savaşmak zorundalar mı hayır halklar birbirleriyle savaşmak zorunda değiller halklar birbirleriyle egemenlik iktidar yarışına girmek zorunda değiller ancak sınıfı devleti sistemlerde güç olma iktidar olma rekabete girme var olmanın bir koşuludur.
Bundan dolayı dünyada sınırların savaşların sömürünün sınıfların ortadan kalkması halkların ve insanlığın geleceği açısından çok önemlidir sadece gelecek için değil bugün açısından da önemlidir geçmiş açısından da önemliydi her zaman için önemlidir. Halkların kardeşliği devletlerin ve devletlerin varlığını kendi varlıklarının devamı için iktidar ve egemelik için kullanan elit Seçkin sınıfın ortadan kalkması ile mümkün olur. Devletler kanunlarda yasalarda belirtildiği gibi halka hizmet etmezler ancak devletler kendi varlıklarını halkların nezdinde meşru hale getirmek ve kendilerini vazgeçilmez olarak kabul ettirmek için yasalara ihtiyaç duyarlar ve bunu da halklara kabul ettirirler halklar böylece yasalarla kanunlarla devlete bağımlı hale getirilirler devletsiz yaşanamayacağı kültürü ile eğitilirler. Özellikle ulus devletler çağındaki eğitim sistemi aslında mevcut devlet yapısını ve kapitalizmi halka kabul ettirmek gibi bir işleve sahiptir. Ulus devletçilikle ve vatanseverlik anlayışı ile halklar devletin modern kulu haline getirilirler bu modern kulluğa resmi olarak vatandaşlık denir. Kapitalist çağdaki vatandaşlık köleci ve feodal sistemlerde kulluk ve kölelikti yani feodal ve köle sistemlerde insanlar halk devletin kulu ve kölesi iken sözde özgürlükçü olan kapitalist sistemde de bireyler sözde özgür olduğu için kanunlar önünde sözde eşit oldukları için vatandaş olarak görülüyorlar.
Son 5.000 yıldır devlet iktidar ve egemenlik odaklı olduğu için sürekli savaş ve şiddet üretir. Çünkü devlet küçük elit, seçkin bir yönetici sınıfın toplum üzerinde kurduğu egemenliktir iktidardır dolayısıyla burada toplumun faydasına hiçbir şey yoktur. O açıdan devletin ve sermayenin varlığının toplum için hiçbir önemi olmamaktadır toplum için önemli olan toplumun demokrasi ve özgürlük bilincine emek ve stres bilincine sahip olup kendi kendisini yönetebilecek bir sistemi kurmasıdır. Mesela Yahudi halkıyla Fars halkının İran halkının birbirlerine ne gibi bir sorun olabilir? Hiçbir halkın başka bir halkla hiçbir sorun olmaz ama devletlerin, iktidarların dünya üzerinde güç olmak için maddi imkanları kontrol altına almak için birbirleriyle sorunları olur bu sorunlar da rekabete yol açar rekabette zaman zaman şiddetlenip savaşa dönüşür işte emperyalist savaşların nedeni budur. Emperyalist savaşlar güçlü ülkelerin zayıf ülkeler üzerinde kurduğu egemenlik savaşıdır. Tabii emperyalist savaşlar zaman zaman büyük güçler arasında da cereyan eder gelişir, 1 ve 2 Dünya Savaşı'nda genellikle büyük güçler arasında gerçekleşti. 1917'de Rusya'da gerçekleşen ve Sovyetlerin kurulması ile de gelişim gösterip dünyada farklı bir kutbun ortaya çıkmasına yol açan sosyalist rejimin varlığı büyük emperez ülkeleri tek çatı altında birleşmeye zorladı. 1950 sonrası emperyalist ülkelerin kendi aralarında kurdukları askeri birliğe NATO denildi.
NATO her ne kadar sovyetlerin varlığına karşı Batı Avrupa ülkelerini koruma gibi bir işlevi olduğu söylense de Sovyetlerin dağılması sonrası NATO daha çok güçlenerek ve etkinlik alanlarını daha çok genişleterek varlığını sürdürmeye devam etti. Dolayısıyla NATO aslında kapitalist ülkeleri Sovyetlerden gelecek olası bir saldırıya karşı kendi halklarını koruma değil de aslında kapitalist sistemi koruma gibi bir görevi vardı. Sovyetler birliği'nde sosyalist sistemin en azından bir devlet rejimi olarak gelişmesi ve 2. dünya savaşı'nın Sovyetlerin büyük bedeller vererek kazanması ve daha çok güçlenmesi kapitalist ülkeleri çok korkuttu İşte bu korkudan dolayı kapitalist ülkeler 1. 2. dünya savaşında olduğu gibi artık kendi aralarında savaşmayı bir tarafa bırakıp Sovyetlere karşı birlik olma ve kendi sistemlerini devam ettirme gereği duydular. Kapitalist ülkeler 1950 sonrası kurdukları örgüt olan askeri örgütü olan NATO'nun eliyle geri kalmış ülkelere müdahale ettiler. Irak'a Afganistan'a Libya'ya Suriye'ye ve günümüzde de İran'a yapılan bu saldırılar aslında NATO'nun eliyle gerçekleşti gerçekleşiyor. Tek bir ülkenin herhangi başka bir ülkeye tek başına saldırma gücü yoktur. Çünkü 1950 sonrası Amerika ve kapitalist Batı Avrupa tek güç olarak Sovyetlerin karşısına çıktılar ve dünya üzerinde egemenlik savaşı yürütüp kazandıkları pastayı da kendi aralarında paylaştılar paylaşıyorlar. Dolayısıyla İran'a yapılan bu müdahaleyide bu çerçevede ele almak gerekiyor, İran'ı bölgede kendileri için tehlike olmaktan çıkarıp rekabet edemez bir duruma getirmektir. Yazımızın bazı bölümlerinde de belirttiğimiz gibi emperyalist kapitalist savaşların halklara insanlığa hiçbir faydası yoktur olmaz da. Egemenliğe sömürüye güç ve iktidar olmaya dayalı bütün savaşlara karşı çıkmak halkların ve insanlığın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Emperyalist savaşlar elit seçkin sınıfı zenginleştirir yoksul halkları da daha çok fakirleştirip yaşayamaz duruma getirirler. Ki zaten sınıflı devleti sistemlerde halklar yaşamak için yaşamıyorlar halklar iktidarın varlığını sürdürmeleri için birer makine olarak kullanılıyorlar gerçek budur. Devletler bölgesel egemenlik için birbirleriyle savaşmak zorundalar pastadan pay kapmak için bölgeler üzerinde hakimiyet kurmak için birbirleriyle rekabete girmek ve savaşmak zorundalar çünkü devletleri güçlendiren devletlerin varlığını devam ettiren egemenliktir güç olmadır bulundukları bölgeye ve dünyaya hakim olmadır. Ama halklar kendi gelecekleri için birlikte barış içinde yaşamak zorundalar halklar birbirleriyle savaşmak zorunda değiller çünkü halkların birbirleriyle savaşmak için bir nedenleri yok.