Yazmak, özel hayatın ifşasıdır. Kendi derinlerini açığa çıkarma, yukarı taşıma güneşin gözüne vermedir. Söyleyecek bir şeyi olanlar yazar. Ya da çok fazla dibe inenler. Ya da artık söyleyecek hiçbir şeyi olmayanlar. 

‘’Biriktirdiğim suskular/Tıkadı kalbimin kuyusunu/Yazıyorsam eğer şimdi/Taştığı içindir’’ diye bir şiir yazmıştım yıllar evvel. Yazmak, bir taşma eylemidir. Kendine, varoluşa sığamama halidir. Varoluşu olduğu gibi kabul edememe, onu kelimeler ve biçemlerle yeniden tanımlama serüvenidir. Şahsen ben neden yazıyorum? Yarası olan yazar, Yazmak ise bu yarayı silme, dindirme uğraşı, çabasıdır. İnsan sadece yaşadıklarını anlatmaz yaşamak isteyip de yaşayamadıklarını da anlatır. Bir roman karakteri canlandıran aslında kendi içindeki ukdeyi canlandırır. Yan bir figürü, yan bir karakteri anlatan aslında içindeki ben’lerden bir beni açığa çıkarıyordur. Bilinçli-bilinçsiz olarak, öykünün, romanın, edebi metin ya da felsefi haykırışların içinde mutlaka kendinde bir parça bulur, yazar. Hayıflanmalar, öfkeler, mutluluklar, isyanlar, mekanlar, çizim, dekor her şey ama her şey yazarın dünyasından tınılar taşır. Karakterin herhangi bir yerde oturduğu bank yazarının gerçekte oturduğu banktır…


İnsan yazarken, varoluşun, var olmuş olmanın sıkıntısındanbahseder ve bu sıkıntının hayatı anlamlandırma çabasını sergiler. Yazan kişi bir süre sonra yazdığı şeyle özdeş hale gelir. Deyim yerindeyse bir tür bağımlılık ilişkisi ortaya çıkar: Varoluşu sürdürmenin gerekçesine döner. Michel Contat, büyük filozof Sartre’la yaptığı söyleşi de sağlık sorunlarından dolayı artık yazamıyor olmanın Sartre’ı etkileyip etkilemediğini sorar. Filozofun cevabı manidardır.
‘’Bir bakıma bu bütün varlık nedenimi ortadan kaldırdı’’der. Yazanlar, sözcüklerle solur, ağızlarını kelimelere, imgelere dayayıp nefes alır. ‘’Sessizlik bile sözcüklere göre belirlenir’’ (Sartre/Edebiyat Nedir)

Yazmak, özel hayatın ifşasıdır. Kendi derinlerini açığa çıkarma, yukarı taşıma güneşin gözüne vermedir. Söyleyecek bir şeyi olanlar yazar. Ya da çok fazla dibe inenler. Ya da artık söyleyecek hiçbir şeyi olmayanlar. Salinger’i hatırlayalım o büyük yazar tüm yazdıklarını hiç yayınlamadan bir sobada yakıp kül etmedi mi? Ya da Ahmed Arif’i içine damıttığı şiirleri içinde toprağa taşımadı mı? Demek ki Yazar, okunsun diye yazmaz…

Pavesa, ‘Yaşama Uğraşı’nda: Yazmak güzel bir şey; Çünkü kendi kendine konuşmak ve bir kalabalığa konuşmak gibi iki zevki birleştiriyor. Demektedir. Gerçekten de öyledir bu eylem kendi kendine konuşmaktır. Kendini çoğaltmak ve kendi derinliğinde toplumsal kabalıktan uzak iç kalabalığına seslenmektir. 

Bir dert nasıl ki şarabı, sigarayı tetiklerse aynısı yazmak için de geçerlidir. Soluk ve yürek gerektiren bu eylemi tetikleyen bir şeyler olmalıydı. John Fante’nin Üzümün Kardeşliğindedediği gibi: ‘’Dostoyevski’nin sarası vardı, benim astımım. İyi yazmak için vahim bir hastalık elzemdi.’’ Montaigne’de bu durumu doğrular; ‘’Yazmak mutsuzluğun nedeni değil, sonucudur.’’ Yazan, yüreğinin boşluğunu harflerin ve kelimelerin hafriyatıyla doldurmak için yazar. Her akşamdan sabaha bir dal ızdırap uzanır içimde bende bu ızdırabınmeyvelerini toplar tümcelere sunarım. Çünkü yazmak dünyanın içine bir dünya kurmaktır. Kendi büyülü dünyanı inşa etmektir. ‘’Yazmak, bir ayıklama çabasıydı.’’Sartre/Denemeler
Yazmak, bir yerde saçmaya, dünyaya, zorluklara karşı çıkışanlamına gelmektedir. Bu yüzden Stephen King, Yazma Sanatı isimli eserinde ‘’Yazmak, umutsuzluğun yüzüne tükürmektir’’ demektedir. Çoğu kez insan kendi bilinmeyenlerini keşfetmek için yazar. Çünkü yazdıkça ilerler insan, uzun bir yolculuğa çıkar. Sakinlik, dinginlik ve daha yoğun bir bilinç haliyle kendisiyle hayatla tekrardan burun buruna gelir. Ama bu sefer daha muzaffer ,daha hazırlıklı,daha bir kendisi olarak.

‘’NİÇİN YAZIYORUZ? Herkesin kendine göre bir nedeni var: Şunun için sanat bir kaçıştır, öbürü için ise bir ele geçirme yolu. Ama insan keşişliğe, deliliğe, ölüme de sığınabilir; ele geçirme silahla da yapılabilir. Neden ille de yazmak, kaçış ve ele geçirmeleri yazı aracılığıyla yapmak? Çünkü yazarların türlü amaçlarının ardında, hepsinde ortaklaşa bulunan, daha derin ve daha anlık bir seçim vardır.’’ (Edebiyat Nedir/Sartre)

‘’Yazıdan doğmuştum ben, bundan öncesi yalnızca aynada bir yansımaydı. Yalnızca yazmak için vardım ben ve ben dediğim zaman bu sözcük, yazan ben anlamına geliyordu.’’ Sözcükler/J.P.Sartre

Tuhaf kişidir yazar. Bir çelişkidir, aynı zamanda bir anlamsızlık. Yazmak konuşmamaktır da. Susmaktır. Sessiz çığlıklar atmaktır.( YazmakMarguerite Duras/Sayfa 29 - Can Sanat Yayınları. Kitabının başka bir alıntısındaysa yazmasaydım eğer sağaltılamaz bir alkol bağımlısı olurdum demektedir M. Duras. 

Emil Cioran, Chiristian Bussy ile yaptığı röportajda ‘’Neden yazıyorsunuz sorusuna’’ şöyle cevap verir;
‘’ İçsel bir sefalet bu. Zayıflıktan da öte bir çöküş bu ve nihayet zaruriden öte.  Ve de bağırmamak içindir.  Çığlık atmamak içindir bu. Ama her halükarda ise Bir kitap ortaya çıksın diye değildir kesinlikle. Kitapsa bir kaza olarak çıkar ortaya. Benim için yazma eylemi bir diyalogdur. Tanrı ile olan bir diyalog. Bir yalnızın diğer bir yalnız olan tanrıyla buluşmasıdır. En büyük yalnızlıkla, Tanrının yalnızlığıyla karşı karşıya gelmektir.’’

Sait Faik de, Haritada Bir Nokta hikayesinde ‘’Yazmasam deli olacaktım’’ demektedir. Yazmak gerçek yazarlar için bir hobi değil birer gerekliliktir. Çünkü bu eylem yazarın ruhunda bedeni ayakta tutan kalp ile aynı işleve ve öneme sahiptir. Aslında iktidarlar bu gerçeği çok iyi tahlil etmiştir. Entelektüel ve devrimci tutsaklara uyguladığı ilk ceza defter ve kalem yasağıdır. Bunu Çarlık Rusya’sında tutsak edilen devrimci ve entelektüel iki önemli figür olan Kropotkin ve Neçayevşahsında görüyoruz. İkisine de ne defter ne kalem verilmiştir tutsaklıkları boyunca. Hem de yıllarca…

Yazmak, Yazarın, kendi karanlığına çizdiği aydınlıktır.