Yıllarca beslediği kanatlının kuş mu tavuk mu olduğuna karar veremeyen bir çiftçinin ruh halindeyim. Mehmet Altıparmak’ın “ön de oynamak” diye tarif ettiği oyunun, önde oynamak olarak bilinen o dominant, hegemonyacı futbol anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi olabileceğini düşünmüyorum. Futbolda “ön” dediğimiz yer rakip yarı sahadır. Orada oynamak, rakibi o bölgeye hapsetmek, ona nefes aldırmamak demektir. Ama bu, takımın yarısının rakip sahada durmasıyla olmaz; top merkezli bir oyunla, topu orada tutarak olur. Bugüne kadar top olmadan rakip yarı sahada beklemenin “ön alan oyunu” olduğunu savunan birine rastlamadım. Ne duydum, ne gördüm.
Peki, rakip yarı sahada önde oynamak için ne gerekir? Mesela, kenara taşınan topların ceza sahasına kesilmesi bir taktik hamle olabilir mi? Eğer ikinci topları kazanabiliyorsanız, evet, bu mantıklı bir plan olabilir. Ama Amedspor’un sahada yaptıklarına bakalım: Topu kenara öyle yavaş ve ağır taşıyorlar ki, rakip bu tempo sayesinde savunmasını rahatça kuruyor. Amedspor’un kenar ortaları, yerleşmiş bir savunmanın göbeğine çarpıp geri dönüyor. Üstelik ikinci topları kazanmak için bir planları da yok. Bu yüzden her top, rakip için bir geçiş fırsatına dönüşüyor. Diagne, Aytaç Kara, Fernando, Emrah, Dia Saba gibi isimlerle ikinci topları kazanmak zaten mümkün değil. Bu oyuncular, bu rol için uygun niteliklere sahip değil. Takımın kompakt oynama alışkanlığı olmayınca, savunmanın katkısıyla ikinci top kapma hayali de suya düşüyor. Kimse alınmasın, ama bu ne “ön de oyun” ne de modern futbola dair bir şey ifade ediyor.
Bu çaba nedir peki? Adı konmamış, 1960’ların hücum futbolu versiyonu. Miadı dolmuş, raf ömrünü tamamlamış bir anlayış. Peki, buna bir hücum planı diyebilir miyiz? Hayır, diyemeyiz. Çünkü bir planın plan olabilmesi için bazı kesinlikler sunması gerekir. Mesela, ortaların bir kısmının gole ya da atak devamlılığına dönüşmesi beklenir. Amedspor’un ön tarafındaki manzara bu. Peki, geride ne oluyor? Orada da aynı keyfilik, aynı dağınıklık hâkim. Pas organizasyonu yok. Bu bir zorunluluk değil belki, ama yerine ne konuyor? Top ya uzun bir vuruşla üçüncü bölgeye yollanıyor ya da kenarlara taşınıp tek hat üzerinden rakip sahaya sürükleniyor. Bu esnada takım blokları öyle dağılıyor ki, saha hem enine hem boyuna gereksizce uzuyor. Kaptırılan her top, bu yüzden ölümcül. Takım alan kontrolünü kaybediyor, geriye koşuyor, oyuncular ceza sahası önünü kapatmak için merkeze yığılınca kanatlar savunmasız kalıyor. Kademe desen, o zaten yok.
Amedspor’un kendisini kandırmasına gerek yok: 1. Lig’in rekabet seviyesine uygun bir oyunu şu an sahada yok. Bu oyun, tasarlanmadan, inşa edilmeden, detaylarıyla maçlara taşınmadan, 38 maçlık maratonda umut beslemek hayalcilik olur. Takımın hem savunmada hem hücumda organizasyona ihtiyacı var. Henüz vakit var, hiçbir şey kaybedilmiş değil. Ama eski, yorgun transferlerin bir zamanlar parlayan ışıltıları kimseyi aldatmasın. Amedspor’un bir an önce dinamik, organize bir oyuna geçmesi şart. Yoksa bu ne kuş, ne tavuk; sadece sahada kaybolan bir çaba olarak kalacak.