Türkiye'de siyasilerin, siyaset sahasında birbiriyle olan nefret öğretileri nihayet spor alanlarına da sıçradı. Özellikle son zamanlarda sıcak seçim gündemiyle beraber eğer televizyon ekranlarında haberleri yakından takip ediyorsanız, gördüğünüz tek şey ekranlarda sadece şiddet ve nefret öğretileri yer alıyor. Siyasi parti liderleri veya siyasi teşkilat sözcüleri, karşı karşıya kaldıkları seçimde rakibini alt etmek için her türlü karalama, hedef gösterme, aşağılama adına tüm nefreti içeren silahlarını kullanarak, rakibini adeta bombardımana tutmaktadır. Bunu yapanlar bugün ülkeyi yöneten veya yarın ülkeyi yönetmeye talip, kısacası yarınlarda kendimize örnek edineceğimiz siyasi öncülerimizdir. Siyasi yöneticiler televizyon ekranlarında birbirlerini alt etmek adına tüm nefretlerini birbirlerine kusarken, ekran başında izleyici kitlesi olan çocuklar, gençler bu nefret öğretilerinden kendilerine ders edinmektedir.

Türkiye'de siyasi sahalarda kıran kırana olan düşmani mücadele, Spor alanlarına sıçrayarak karşılıklı spor müsabakalarında özellikle taraftar tribünlerinde nefret öğretisi daha da tırmanarak büyümeye başladı. Öncesinde fazla uzak değil yakın tarihlerde Amedspor ile Bursaspor karşılaşmasında, Bursaspor taraftarlarının yeşil sahaları adeta bir savaş alanına dönüştürdüğünü hepimiz yakından tanık olmuştuk. Bursaspor taraftarlarının sadece Amedspor'u değil, tüm Kürt halkına dair açık ve alalen yapmış olduğu bu düşmanlık inkâr edilemez bir gerçektir. Bu sadece Bursaspor değil Türkiye Futbol Federasyonun (TFF)  düzenlediği futbol müsabakalarında Amedspor'un karşılaştığı birçok Batı Karadeniz takımların maçlarında yine aynı şiddetle ve aynı düşmanlığın hakim olduğunu ve Amedspor'un defalarca çeşitli saldırılara uğradığına şahit olduk. Bu spor müsabakalarında yaşanan ve yaşatılan saldırılar birer holiganlıktır, birer terördür. Peki Türkiye'de sıkça yaşanan, bazen bir siyasi partinin, bazen bir spor kulübünün uğradığı bu nefret öğretilerin, saldırganlığın ana kaynağı nedir?
Bunun ana kaynağı Türkiye'de hukukun işlenmeyişindendir. Bunun kaynağı yasaların yok sayılarak, hukukun tarafsızlığını yitirmesindendir. Bunun kaynağı Türkiye'de cezaların caydırıcı olmamasındandır. Amedspor, Bursaspor maçında saldırılara uğradığında, diğer gün hiçbir şey olmamış gibi gerek bazı hükümet yetkililerinden, gerek bazı siyasi partilerden bu yapılan nefretvari saldırılara tepki göstermek yerine, aksine Bursaspor taraftarlarının yaptığı bu faşizan saldırıyı överek Amedspor'u terörist ilan etmeye gittiler. O gün bu yaşanan hukuksuzluğa karşı sitemli bir sözü dile getirmiştim. O sitemim şöyle ki; bir gün Amedspor dan sonra herkese adalet lazım olacak, diye söylenmiştim.

Bugün Amedspor'dan sonra bu sitemli sözümü bir kez daha şöyle kullanmak istiyorum. Eğer hukuksuzluk böyle devam ederse bir gün Fenerbahçe'den sonra herkese adalet lazım olacaktır. Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe ve Trabzonspor maçında, Fenerbahçe futbolcularının Trabzonspor taraftarları tarafından uğradığı linç saldırısında, açık ve net bir ifadeyle bu yaşanılanları tanımlaya gidersek, bunun adı yine holiganlıktır, bunun adı yine terördür. Başka da bir açıklaması yoktur. Yani düşünüyorum bu nasıl körelmiş bir zihin yapısıdır? Futbol izlemeye gidiyorsun ve savunduğun takım müsabakada yenildiğinde bunu kendine yediremeyip karşı takımın futbolcularına saldırmaya gidiyorsun. Bu tam anlamıyla rezilliktir, kepazeliktir ve kendini bilmemezliktir. Bunu yapan bir zihniyet insan olabilme gibi yüce bir erdeme hiçbir zaman erişememiştir. Bu olanlar dair daha acı bir durum var ki o da iktidarca çok güvendiğimiz ve kendimizi öve öve bitiremediğimiz o güçlü emniyet teşkilatlarımızın, maç esnasında futbolcuların ölümle burun buruna geldiği bir an da doğru dürüst bir emniyet görevlisi ortada yok, müdahale eden yoktu. Bu büyük olaya karşı müdahaleyi yapanlar sadece sıradan sertifikalı güvenlik elemanlarıydı. Bakın bu durumun daha kötüsü olabilirdi. Taraftarlar arası nefretin sonucunda yeşil sahada ölümlerde gerçekleşebilirdi. Bu durum da ebediyen ülkemizin futbol tarihine kara bir leke olarak kalırdı. Umarım Amedspor'a yapılan linçten sonra yapılan haksızlıklar, Fenerbahçe için de yapılmaz. Çünkü bu olayların şiddetini önlemek adına cezalar caydırıcı olmaktan çok ödül gibi verilmeye devam edilirse, bilinmelidir ki İnsanlar Türkiye futboluna olan inancını, saygısını tamamen yitirir.

Şahsen bu olaydan sonra ben, Türkiye'ye transfer olan yabancı bir futbolcu olsaydım, derhal ülkeyi terk ederdim. Çünkü hiçbir yıldız futbolcu, bütün kariyerini ve en önemlisi yaşamını Türkiye de futbol oynarken, kendini bilmez bir grup cahil taraftarın her an sahaya atacağı bir cismin veya her istediğinde sahaya inerek futbolculara saldırıları sonucu başına birşey gelebilir mi korkusuyla yaşamak istemez. Çünkü olay anında Trabzonspor taraftarlarının saldırılarında, Fenerbahçe futbolcularının hiçbirinin can güvenliği yoktu. Bakın Türkiye'de geçmiş yıllarda futbol maçlarında bu tür ciddi olaylar illaki yaşanmıştır. Fakat bugün böylesi bir akıl çağın ve medeniyetin hakim olduğu bir dönemde bunların yaşanması hiç normal değildir.

Peki bugün Muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmayı hedef edinen ve sosyal refah alanında müreffeh olan Avrupa' daki insanların siyasete ve futbola bakış açısı nasıl? Bunu öğrenmeye gidelim. Avrupa da insanlar siyaset kavramına bakış açıları Türkiye'deki ürkütücü siyaset anlayışına benzemez. Avrupa'daki bilinen ve yaşanan siyaset, insanları siyasete dahil eden ve siyaset herşeyde toplumsal uzlaşmayı sağlayan bir iletişim aracı halindedir. İnsanlar sorunlarını, problemlerini konuşarak, tartışarak daha iyi bir yolun varlığını mümkün kılıyorlar. Avrupa'da maalesef Türkiye'deki gibi siyaset kavramının altında kavga, gürültü, iletişimsizlik ve en önemlisi tahammülsüzlük yoktur. İnsanlar sorunlarını veya problemlerini özgür ortamlarda konuşarak, birbirlerinin haklarına saygı göstererek böylesi bir siyasi anlayış hâkimdir. Yine Avrupa'da spor dallarından olan futbol'a derin bir tutku ile bakıyorlar. İnsanlar sevdikleriyle maç izlerken eğlenmeyi, keyif almayı hedefliyorlar. Türkiye'deki gibi karşı rakip takımın taraftarlarına veya futbolcularına zarar vermek gibi bir amacı asla taşımazlar. Türkiye'de yaşanılan spor müsabakalarında taraftarlar nasıl bir zihinde yer alıyorlar bilmiyorum. Yani insan karşıdaki rakibine fiziki olarak zarar vermek gibi bir nefret öğretisini neden benimser, doğrusu halen anlamış değilim. İnanın bunlar ne yazık ki bizlerin derin ve acı gerçeklerimiz. Eğitimsiz bir biçimde birbirimize zarar vermeyi, kırıp incitmeyi ve yok etmeyi çok iyi biliyoruz.

Şu çok önemli bir gerçektir ki; ülkemizde gerek siyasi alanda ve gerek spor alanında yaşanılan bu tür olumsuzlukların temelinde eğitimsizlik ve hukuksuzluk yatar. Eğitim bir toplumun gelişmesine ve ilerlemesinde merdiven görevini taşır. Eğitimsiz bir toplum tarihin karanlığında yok olmaya mahkumdur. Ülkemizin eğitim sisteminde öncelikle çocuklara sevgi dilini aşılanmalıdır. Çocuklara farklı renklere, görüşlere ve düşüncelere açık, saygılı bir birey nasıl olmalı eğitimi verilmelidir. Yine bireyi şiddet dilinden uzak hukuk diline yakın, yasalardan haklarını arayan bir zihin anlayışını benimsetilmelidir. Tabi bunların olabilmesi için öncesinde yaşadığınız devletin hukukuna olan inancınız tam olmalı. Bu da hukuka öncelik veren bir devlet anlayışımızın ve geleneğimizin olması gerekir. Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz.

Sözlerimi bitirmeden şunu parantez içinde belirtmek isterim ki Spor; insani değerlerin yüceltildiği belirli ölçüde güç ve beceri gerektiren evrensel kuralları olan yarışmalı ve eğlenceli bir etkinliktir. Spor ahlakı ise sosyal, politik ve ekonomik ilişkilerin bütünü olup toplumsal değerlerin göstergesidir. Bizler ülke olarak gerek siyasi sahada gerek spor dallarında ahlâki değerlerimizi koruyup, toplumsal zihin gelişimimize öncelik vermeliyiz.