Amedspor kadın takımı eski hocası Ramazan Erim, kadın futbolu ile ilgili bir önceki yazdığım yazıya ilişkin bir mektup yazdı. Erim’in bu mektubunu da köşemde sizlerle paylaşıyorum:
Sayın Ali Fikri Işık,
Yazınızda “Yeşil çimlerin üstünde kadınlar var ama her şey erkekçe.” diyerek kadın futbolunun ruhuna dair çok önemli bir gerçeği dile getirdiniz. Bu cümle, bugün Amedspor Kadın Futbol Takımı’nda yaşanan tablonun da özeti gibi. Çünkü sahada yalnızca oyunun değil, anlayışın da geriye gittiği bir dönemden geçiyoruz.
Oysa sezon başında bambaşka bir hava vardı. Takımı sıfırdan kurduk, transferleri planladık, kamp sürecini yönettik, modern bir oyun anlayışı oluşturduk. Hazırlık maçlarında sahaya yansıyan futbol; planlı, topa hükmeden, mücadeleci ve Amedspor’un ruhuna yakışan bir futboldu. Kadın futbolu, bu şehirde kendi kimliğini ve zarafetini bulacaktı.
Fakat bir gün, hiçbir gerekçe sunulmadan, hiçbir açıklama yapılmadan, teknik ekibimle birlikte görevimizden alındık. Ne etik bir bilgilendirme yapıldı, ne profesyonel bir gerekçe gösterildi. Emekle kurduğumuz takımın başından sessizce uzaklaştırıldık.
Bu haksızlığa en güçlü tepki ise sahadaki o yürekli kadınlardan geldi. Görevden ayrıldığımı öğrenen futbolcular, yapılan haksızlığı protesto ederek antrenmana çıkmama kararı aldılar. Her türlü baskıya, mobbinge ve yönetsel tehdide rağmen bu duruşlarından vazgeçmediler. Çünkü onlar, emeğin karşılığını bilen, adalet duygusu güçlü, vicdan sahibi sporculardı.
Ancak bu duruşun bedeli ağır oldu. O eylem sonrası üç oyuncu süresiz kadro dışı bırakıldı. Üstelik bu oyunculardan yerli olanların, herkese gözdağı vermek amacıyla takımla ilişkileri tamamen kesildi. Yani cezalandırılan sadece oyuncular değil; aynı zamanda vicdan, dayanışma ve hak arayışıydı.
Futbol sadece skor değildir. Bir şehrin emeğini, karakterini ve ruhunu yansıtan bir aynadır. Kadın futboluna gerçekten bir “reform” gerekiyorsa, önce bu adaletsizliğin ve liyakatsizliğin ortadan kaldırılması gerekir. Bugün Amedspor Kadın Takımı’nda yaşananlar, sadece bir teknik değişiklik değil; adaletin geri itilmesi, emeğin değersizleştirilmesidir.
Daha da vahim olan, yerimize getirilen teknik heyetin durumudur. Takımı devralan ekipte ne tam geçerli bir UEFA diploması olan var, ne de kadın liglerinde görev yapabilecek yeterliliğe sahip bir isim. Kulüp, ceza almamak için UEFA A diploması kiralamak zorunda kalmıştır. Bu tablo, profesyonellikten ziyade günü kurtarma anlayışının bir göstergesidir.
Ve daha acı bir gerçek: Amed gibi futbolun kalbi sayılabilecek bir şehirde, yaklaşık 400 yerli antrenör var. Bu insanlar, yıllarını futbola vermiş, gençleri yetiştirmiş, bu şehrin futbol kültürünü taşımış isimlerdir. Ama onlara görev verilmedi. Bunun yerine, İzmir ve İstanbul’dan getirilen, şehri tanımayan, bu halkın duygusunu bilmeyen isimler tercih edildi. Sonuç ortada: ruhsuz, plansız, kimliksiz bir futbol. Oysa kadın futbolunun geleceği zarafette, akılda ve özgünlükte saklıdır. Bunun yolu da adil bir yönetimden, liyakatten ve yerel değerlere sahip çıkmaktan geçer.
Amedspor’un kadınları sadece forma giymiyor; bu şehrin onurunu, emeğini ve kimliğini temsil ediyorlar. Bu yüzden bu takımı yalnızca “oyun olarak” değil, adalet olarak da savunmak gerekiyor.
Bu yazı bir sitem değil, bir vicdan çağrısıdır. Çünkü bir şehir, kendi insanına değer vermediği sürece hiçbir başarı kalıcı olamaz.
Ve biz, sadece futbolu değil, adaleti savunmanın peşindeyiz.
Saygılarımla...