Fransa'da geçen Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda oyların yüzde 24’ünü alan Yürüyüş Hareketi‘nin lideri Macron birinci, ırkçı Ulusal Cephe partisinin lideri Le Pen ise yüzde 21 oy oranıyla ikinci oldu.


Merkez sağ ile (Fillon) merkez solun (Melenchon) ilk turda kaybettiği seçimlerin ikinci turu 7 Mayıs’ta yapılacak.


Fransa‘nın eski ekonomi bakanı Macron ile aşırı sağın lideri Le Pen‘in yarışacağı ikinci tur seçimlerde liberal Macron favori gösteriliyor.


Kamuoyu araştırmalarında oy oranı yüzde 62- 64 arasında seyreden Macron’un zaferine kesin gözüyle bakılıyor. Araştırmalar Le Pen‘in ise yüzde 36-38 arasında oy alacağını gösteriyor.


İçeride yeni bir yapılanmanın sancılarını yaşayan, dışarıda ise yeni bir dengenin arayışında olan Fransa için Macron içeride değişim–dönüşüm ve yenilenme vadediyor.


Dışarısı içinse Avrupa- Amerika ekseninde kalmaktan ve yeni küresel dengeyi Fransa’nın çıkarları temelinde biçimlendirme çabasını arttırmaktan söz ediyor.


Aşırı sağcı Ulusalcı Cephe‘nin lideri Le Pen‘se içeride göçmenlere kota uygulanacağını, radikal İslamcılara ait camilerin kapatılacağını ve ‘milli egemenliğin‘ korunacağını söylüyor.

(Le Pen dün akşam Ulusal Cephe liderliğini bıraktığını ve tüm Fransa’nın cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı ama bunun seçmenleri avlamaya yönelik bir taktik olduğu biliniyor.)

Aşırı sağcı lider dışarıda ise Avrupa Birliği (AB)‘yle ilişkilerin yeniden yapılandırılmasını ve Avrupa yerine Rusya’yla sıkı işbirliğini yapılmasını savunuyor.

Fransa’daki seçimlerde tıpkı Amerika‘daki başkanlık seçimlerinde olduğu gibi Rusya faktörü öne çıkıyor. Putin, Amerika’dan sonra Fransa seçimlerine de damgasını vurmuş görünüyor.

Tabii, Rusya’yla ilişkilerin geleceği yalnızca Fransa‘da değil tüm Avrupa‘da önemli bir gündem maddesini oluşturuyor.

Günümüz Avrupa’sında ekonomik kriz, güvenlik meselesi ve göçmen akınından sonra en çok tartışılan konuların başında Rusya geliyor.

Fransız seçimlerinde de açık bir  Avrupa- Rusya çekişmesi yaşanıyor.
Almanya’nın başını çektiği AB‘nin desteklediği Macron ile Rusya’nın desteklediği Le Pen yarışıyor demek abartılı gelse bile, özünde gerçeği yansıtıyor.

Öte yandan şartlar Macron’un lehinde görünüyor ve –yaklaşık- 25 puanlık farkının iki hafta içinde kapanması ihtimal dahilinde bulunmuyor.

Dolayısıyla Macron’un zaferine kesin gözüyle bakılıyor ancak, bu durum ikinci tur seçimlerin çok çetin geçmeyeceği; Macron’un zaferi zorlanmadan elde edeceği anlamına da gelmiyor.
Aksine, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da küresel krizin tetiklediği iç siyasal gerilim nedeniyle seçimlerde kıyasıya bir mücadele yaşanacağı ve tarafların bütün kozlarını oynayacağı anlaşılıyor.

Yine Fransa’da Macron kazansa da gerilimin düşmesi, ekonomik-siyasal krizlerin çözülmesi;  Fransa’nın önünde duran ciddi sorunlara kısa erimde çözüm üretmesi beklenmiyor.

Kaldı ki cumhurbaşkanı olacağına kesin gözüyle bakılan Macron’un Fransız Parlamentosu’nda sandalye gücü bulunmuyor.

11-18 Haziran tarihlerinde yapılacak parlamento seçimlerinin ardından parlamentoda partisi ve milletvekili olmayan cumhurbaşkanının işinin çok zor olacağı; iç siyasal dengenin kurulmasının kolay olmayacağı öngörülüyor.

Aynı şekilde seçimleri kaybetse de Le Pen’in yükselişi Fransa için bir dönemin sonu anlamına geliyor. Fransa-AB ilişkileriyle, Fransa-Rusya ilişkilerinde Le Pen etkisinin çok daha hissedileceği yeni bir döneme giriliyor.

Özcesi; iç ve dış şartlar dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da kısa erimde istikrarın sağlanmasına izin vermiyor.

Yeni bir dünya kuruluncaya; küresel dengeler yerine oturuncaya kadar Fransa’nın da türbülansta kalacağı ve geçiş sürecinin sancılarını daha uzun süre yaşayacağı anlaşılıyor.

Birbirinden çok farklı toplulukların; paralel toplumların, keskin sınıfsal çatışmaların ve derin kamplaşmaların ülkesi Fransa’da yükselişe geçen ırkçılığın aşılması, kamplaşmanın son bulması ve farklı toplumların kaynaşması için görüldüğü kadarıyla yeni bir cumhuriyetin daha kurulması gerekiyor.
İnsanlığın yeni bir dünyanın ağrı ve sancılarını yaşadığı gibi Fransa da yeni bir cumhuriyetin ağrı ve sancılarını yaşıyor...

Son olarak; Soğuk Savaş’tan küresel çağa geçişin yol açtığı ağır karmaşık sorunların yaşandığı dünyamızda yeni dengelerinin kurulmasının öngörülenden daha uzun zaman alacağı, insanlığın eski dünyanın sorunları ile yeni sürecin ortaya çıkardığı sorunlarla bir süre daha boğuşmak zorunda kalacağı anlaşılıyor.
 

Yeni sürecin boyutları kavranıncaya, buna uygun siyaset, düzenleme, ilişkiler ve kurumlar yaratılıncaya; sadece devletlerin değil, toplumların da çıkarlarını koruyan yeni bir denge kuruluncaya kadar dünyada ve tek tek ülkelerde yaşanan çalkantı, çatışma ve krizler devam edeceğe benziyor.
 


Dolayısıyla geleceği yakalamak için hem soluğu uzun tutmak hem de yeni sürece uyum sağlamak ve çağı yakalamak gerekiyor…
 

[email protected]