Dün gece Chobanî stadyumunda oynanan Fenerbahçe-Benfica maçı, defansif taktiklerin birbiri ardına sahne aldığı adeta bir ‘’nasıl yenilmez olunur’’ gösterisi maçına dönüştü; ve doğal olarak, bu oyunda kimse şah çekmeye cesaret edemedi. 0-0’lık skor, maç öncesi her iki teknik adamın, Jose Mourinho ve Bruno Lage’in, adeta bir anlaşma yapmışçasına temkinli planlarının bir yansımasıydı. Mourinho’nun “perspektifini kaybeden papazın dul karısı” sendromuna yakalandığı bir geceydi.

Fenerbahçe, rakibin on kişi kalmasına rağmen özgün bir çıkış yolu bulamadı ve maç, atletik bir mücadele sahnesi olmaktan öteye gidemedi. Mourinho’nun maç planı, defansın göbeğini kilitlemek üzerine kuruluydu. Topu kaptırdığı yerde bölgesel baskı uygulamak yerine, her Fenerbahçeli oyuncu, rakiple top arasına girme telaşındaydı. Bu “topun arkasına geçme” taktiği, özellikle ilk 30 dakikada Benfica’ya geniş alanlar bıraktı.

Fenerbahçe, rakibin hücum iştahını köreltmek için sahaya yayılmış, ancak bu yayılma, oyunu rakip yarı sahada domine etme fırsatını içermiyordu. 30. Dakikadan sonra, Fred ve Szymanski’nin orta sahada biraz daha göbekte pozisyon alması, Sofyan Amrabat ve Archie Brown’un sol çizgideki derin pozisyonlarını ikinci bölgeye taşıdı. İşte bu an, Fenerbahçe’nin oyunu biraz daha önde karşılamaya başladığı maça ortak olma anıydı.

Ancak bu denge, skoru değiştirecek bir üretkenliğe dönüşmedi. Benfica’nın on kişi kalması, Fenerbahçe için altın bir fırsat gibi görünse de, Mourinho’nun temkinli doğası bu avantajı heba etti. Fenerbahçe, rakibin birinci bölgesine yığılmak için ihtiyaç duyduğu üçüncü bölge yoğunlaşmasını sağlayamadı. Bunun nedeni basitti: Olası top kayıplarında savunmada eksik yakalanma korkusu.

Mourinho’nun dünya çapındaki kariyeri, onu defansif oyunların usta bir stratejisti yaptı; ancak hücumda aynı ustalık, dün gece bir kez daha gölgede kaldı. Fenerbahçe’nin kontra atakları ya da geçiş oyunları, üçüncü bölgede set oyununa evrilemeyince, sarı-lacivertliler az adamla pozisyona girip tek vuruşlarla sonuç arayan bir takım kimliğine büründü.

Bu kimlik, maçı domine eden bir karakterden uzak, yalnızca skoru koruma odaklı bir yapı sergiledi.Benfica da farklı değildi. Bruno Lage’in ekibi, turu garantilemek için tüm planlarını 0-0 üzerine kurmuş, oyunun gerisini olağanüstü önemseyen bir tavır sergilemişti. İki takımın da ortak özelliği, rakibe gol pozisyonu vermeme takıntısıydı. Bu, maçı atletik bir mücadele sahnesine dönüştürdü; ancak yaratıcılık, adeta sahadan silinmişti.

Oyuncuların bireysel performansları, bu taktik kördüğümde kayboldu. Maçı en iyi anlatan, şey oyuncuların performansları değil, oyunun performansıydı: İleriye değil, geriye bakan bir zihniyet hakimdi oyuna ve maça.

Sonuç olarak, Fenerbahçe-Benfica maçı, taktik disiplinin yaratıcılığı boğduğu bir gece olarak kayıtlara geçti. Mourinho’nun temkinli felsefesi, Benfica’nın on kişi kalmasına rağmen fırsatçı bir arzuya dönüşmedi. ancak bu temkin, Fenerbahçe’yi tur umutlarını canlı tutacak bir galibiyetten de uzaklaştırdı.