Sisifos’un trajedisi, onun bilincindedir. Zirveye giden yolun boşluğunu bilmek ve yine de sürdürmek: Bu, gerçek başkaldırıdır. — Albert Camus

I. Sisifos’un Gölgesi

Yunan mitolojisinin en hilekâr, en inatçı karakterlerinden biri Sisifos’tur. Tanrılara kafa tutmuş, ölümden kaçmış, kurnazlığıyla ilahi düzeni aldatmıştır. Ancak bu meydan okuyuşun bedeli ağırdır: Tanrılar onu, koca bir taşı dağın zirvesine kadar yuvarlamaya mahkûm ederler. Ne zaman taş zirveye ulaşsa, aşağıya yuvarlanır. Sisifos bu işe sonsuza dek devam eder. Yorulur ama pes etmez. Umutsuzluk içinde, yine de başını kaldırır.

Bu efsane, sıradan bir mit değildir. Albert Camus’nün gözünde Sisifos, anlamsız bir dünyada bilinçli yaşamı sürdüren insanın simgesidir. Hayatın, emeğin, mücadelenin mutlak anlamı yoktur belki ama insan bu anlamsızlığı fark ettiğinde, ona rağmen yaşadığında gerçek bir başkaldırıya ulaşır. Sisifos’u mutlu kılan şey, taşı değil; direnişidir.

II. Taş, Halktır. Sisifos, Siyasetçidir.

Günümüz Türkiye siyasetinde Sisifos yeniden doğmuştur. Ama bu kez lanetlenmiş olan halk değil, taşı halkın sırtına yükleyen siyasetçidir.

Her seçimde, her mitingde, her süslü cümlede siyasetçi, taşı yokuşa süren adam rolüne bürünür. Ama bu taş; adalet değildir, özgürlük değildir. Bu taş; oyla inşa edilen yalanlar, kibirle sıvanmış iktidar hayalleri, menfaatin ta kendisidir.

Ve tıpkı Sisifos’un taşı gibi, bu vaatler de hep en tepeye yaklaştığında yuvarlanır. Kimi zaman “adalet reformu” diyerek, kimi zaman “yeni anayasa” vaadiyle... Ama her defasında, en çok ezilenler olur; taşın altında gece yarısı işten çıkarılan işçi, “vatana ihanet” diye suçlanan gazeteci, hakkını aradığı için coplanan kadın olur.

Sisifos bu çağda lüks araçlarla zirveye tırmanır. Ama o taş, düşerken hep halkın üstüne düşer.

III. Siyaset: Kutsal Değil, Mekanik Bir Lanet

Camus, Sisifos’un cezasını “kutsal bir trajedi” gibi değil, absürt bir makine gibi tanımlar. Türkiye siyasetinde de benzer bir otomatiklik vardır: Skandallar unutulur, yolsuzluklar örtülür, söylenen yalanlar ertesi gün başka bir yalanla yamanır. Ve bu döngü, tıpkı Sisifos’un taşı gibi asla son bulmaz.

Sistemin kendisi bir lanettir. Kandırılan halk, cezalandırılan halktır. Ama yine de her seçimde taşın peşinden sürüklenir. Belki de en acısı: taşın düşeceğini bile bile umut etmektir.

IV. Halkın Sisifos’u: Gerçek Başkaldırı

Ancak Camus’nün Sisifos’u bize başka bir kapı da aralar: “Bilinçli insan, farkındalığın çöküşünde başkaldırır.” Taşı yokuşa sürenler değil, taşın altında kalanlar anlamı dönüştürürse yeni bir Sisifos doğabilir.

Artık siyasetçinin değil, halkın taşı kendi elleriyle yere bırakma zamanı gelmiştir. Çünkü taşı sürmek, artık direniş değil; itaattir. Gerçek Sisifos, taşı reddeden insandır. O taş, halkı ezen tüm yalanların, sembollerinin ve kandırmacalarının simgesidir.