Kapitalist sistemde faaliyet gösteren bütün siyasi partiler değişimden söz ederler, vaadlerde bulunurlar. Kendini demokratik ve adil göstermek bütün siyasi partilerin değişmez özelliğidir. Ancak bu özellikleriyle topluma, kendilerini bir umutmuş gibi kabul ettirirler. Başka türlü olursa, birer yalancı oldukları hemen anlaşılır ve üç gün bile ayakta kalamazlar. Özellikle gelişmemiş ülkelerde siyaset tam bir rezalettir. 4 Temmuz'da Birleşik Krallık'ta yapılan genel seçimlerde Labour/ İşçi partisi büyük bir çoğunluğu elde ederek iktidara geldi. Ancak aslında kapitalizmin demokrasi oyunu oynamıyordu. Gerçekten toplumsal yenilenmeyi sağlayacak, daha önce hiç olmamış değişimi gerçekleştirme durumu yoktur. Yeni başbakan Keir Starmer'in değişimi, bazı basit değişim oyununu devreye koymaktır. Toplumsal yaşamda, ekonomik, sosyal, siyasi bir değişim söz konusu değildir. Sosyal devletin sınırlarını ve sosyal hakların çerçevesini kapitalizme dokunacak şekilde genişletme ve toplumsal refahı daha geliştirme gibi bir değişim yok.
Muhafazakâr iktidarın on dört yıllık yönetimi döneminde yapılan icraatların aynısını tekrar etme durumu olacak. Britanya'ya yeni gelen mültecileri, Ruanda'ya göndermekten vazgeçmek, bu planı fes etmek bir değişim değildir. Labour İşçi partisi, 1990'dan sonra sol parti çizgisini kaybetti, merkeze çok yakın bir siyasi parti oldu. Yani İşçi partisi, sadece bir tabela İşçi partisi olmaktan öteye gidemiyor. İşçi partisi iktidarı barışçıl bir dünya politikası uygulamak yerine, devletin geleneksel emperyalist politikalarının sahadaki uygulayıcısı oluyor. Rusya/Ukrayna savaşında arabulucu olup barışı tesis etme yerine Ukrayna'ya her türlü yardımı devam ettirme siyaseti devam ediyor ve Ukrayna Cumhurbaşkanı başbakanlık konutunda ağırlanıyor. Sol parti olduğunu iddia eden bir İşçi partisi iktidarı, bu devletçi siyasetiyle nasıl dünya barışını koruyacak? Dünyada bir barış varmı ki korunsun? Kapitalist siyasetçilerin barış dedikleri aslında sermayenin güvenliğidir. Sermayenin güvenliği sağlamak barış değildir, halkların ücretli köle olarak yaşamalarıdır. Refah seviyesi yüksek olan Avrupa ülkelerinde bile bu değişmez bir gerçektir. Ekonomik olarak biraz iyi şartlarda yaşamak barış içinde yaşamak ve özgür olmak demek değildir.
Sermayenin toplum üzerinde hakimiyetinin
olduğu kapitalizmde özgürlük ve barış olmaz. Kapitalist sistemin feodaliteye karşı yürüttüğü iktidar savaşında toplumsal değerler yoğunca kullanıldığı için, sermayenin siyasi sözcüleri olan kapitalist düzen partileri sürekli demokrasi, adalet, özgürlük ve değişim derler ama değişim hep sözde kalır ve bir türlü gerçekleşmez. Toplumda doğru ve yeterli bir demokrasi bilinci ve kültürü olmadığı için, demokrasi sadece oy kullanmak olarak bilinir ve sonrasıyla hiç ilgilenilmez. Devlet ve siyasi iktidar üzerinde toplumsal etkinin olmadığı bir sistemde sadece göstermelik tabela demokrasisi olur ve bu göstermelik tabela demokrasisiyle gerçek toplumsal demokrasinin gelişimi engellenir. Ekonomik olarak biraz iyi şartlarda yaşayan ve itaat kültürünün olduğu toplumların zaten doğrudan köklü toplumsal bir demokrasi inşa etme gibi bir sorunları olmaz. Şimdiki demokrasiler aslında sermayenin güvenliği için kullanılan tabela demokrasisidirler. Gelişmiş demokratik ülkelerde bile bu gerçek değişmez. Değişim derler ama değişen bir şey olmaz. Keir Starmer'in CHANGE dediği acaba nasıl bir değişimdir? Devrim niteliğinde olmayan bir değişim, değişim değildir, kandırmadır ve sistemi makyajlayıp topluma değişim miş gibi yutturamadır.